Alınması istenen "acil tedbirler" arasında "uçuşa yasak bölge ilanı" da var.
Böyle bir karar Esad yönetimine ağır bir darbe vuracak.
Ama bunun için öncelikle NATO ülkelerinin ikna edilmesi gerekiyor.
Başbakan Erdoğan'ın dosyasında; hem ABD'yi, hem Avrupa ülkelerini ikna etmek için "kimyasal gaz" iddialarını destekleyecek belgelerin bulunduğu bildiriliyor.
Çatışmalarda yaralananların, ölenlerin, ağzından köpük fışkıranların fotoğrafları, kan tahlili sonuçları, risin gazı kullanımına ilişkin kanıtlar...
Reyhanlı saldırısıyla Suriye yönetimi arasındaki bağlantıyı içeren bilgilerin de ABD Başkanı ile paylaşılacağına dikkat çekiliyor.
Bundan sonra top ABD'ye geçecek.
Çünkü ABD ikna olursa, elindeki belge ve bilgilerle diğer NATO üyelerini ikna etmesi kolaylaşacak.
Önce uçuşa yasak bölge, sonra ortak bir operasyon için...
Peki ABD sadece Türkiye'nin elindeki belgelere mi güveniyor?
Tabii ki hayır.
Suriye krizi ilk patlak verdiğinde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye'ye gelmişti.
Daha sonra çok sayıda askeri yetkili ve CIA yöneticileri defalarca gelip gitti.
ABD ve Türkiye arasında Suriye'ye yönelik istihbarat işbirliğini ve lojistik desteği güçlendirecek özel birimler kuruldu.
Bu birimler hala aktif.
...Ve o kanaldan ABD'ye önemli bilgiler, belgeler gidiyor.
Başkan Obama'nın "kimyasal bulgu" açıklaması. kendi kaynaklarından elde ettikleri istihbarata dayanıyor.
Yeri gelmişken, ABD istihbaratına bölgede çok güçlü konumda olan MİT'in büyük destek verdiğini hatırlatmak gerekiyor.
Özetle tüm veriler, Suriye'de bu yazın çok sıcak geçeceğini gösteriyor.
ABD'nin şimdilik ağır davranmasının tek nedeni var:
Onu da Ankara Büyükelçisi Ricciardone gazetelerin temsilcileriyle yaptığı sohbet toplantısında dile getirmişti:
"ABD, Suriye'de kimi desteklediğini tam olarak bilmek istiyor..."
Bir başka deyişle;
ABD henüz Esad'ın yerine kimi getireceğini netleştirmiş değil.