Tarihi 9 Mart 2018

Hergele’n

1943 Haziran'ında 2.Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken Beyazsaray ilginç bir toplantıya tanıklık ediyor. ABD'nin 26. Başkanı Franklin Roosvelt danışmanlarıyla ve kurmaylarıyla bir araya geliyor. Hararetli bir tartışma başlıyor. Konu "Dünyada krallığını ilan eden PETROL"... Ortadoğu'dan fışkıran petrol masaya yatırılıyor.
Petrolden Sorumlu Bakan "Dünya başka bir yere gidiyor." diyor. Petrolün artık dünyada hakim güç olacağını, hem savaşta ama aynı zamanda da barışta da büyük silah olacağını vurguluyor.
"Amerika olarak mutlaka petrolden hisse almalıyız" diye ekliyor. O toplantıdan çıkan sonuç "Derhal Ortadoğu'ya uzmanlardan oluşan bir heyet gönderelim" diye şekilleniyor.
Heyet Ortadoğu'yu turluyor ve dönüşte bir rapor sunuyor.
O raporda; "Petrol yaratıcının insanlığa bahşettiği en büyük zenginliktir. Bu zenginlik hem dünya siyasetinde hem de dünya ekonomisinde lokomotif olacak kadar önemlidir. Amerika mutlaka ama mutlaka Ortadoğu petrollerinden hisse almalıdır" deniyor.
Beyazsaray "Acil" koduyla tekrar toplantıya gidiyor. Dönemin Dışişleri Bakanı "Ortadoğu'da şu an hakim güç İngiltere. Dolayısıyla petrol yataklarında onlar hisse sahibi... Biz de hisse almaya kalkarsak sonuç olarak İngilizlerin pastasına dalmış olacağız" diyor.
Ardından ekliyor; "Asıl soru şu; Madem petrole göz diktik, patron İngilizlerden ne kadar hisse alacağız?" Başkan Roosvelt etrafındakileri süzdükten sonra kendinden gayet emin konuşuyor;
"Petrolün en aşağı yüzde yüzünün bizim olması gerekir." İngiliz istihbaratı bu konuşmaları öğreniyor.
Öfkeyle Başkan Churchill'e koşuyorlar.
"Ortadoğu'dan fışkıran petrol bizim her şeyimiz. Büyük Britanya İmparatorluğu'nun en büyük silahı ve gücü. Amerikalılara bir gram bile vermeyelim" diyorlar. Başkan Churchill boynunu büküyor, "Beyler" diyor ve ekliyor; "Sizleri gayet iyi anlıyorum.
Ancak unutmayın ki şu anda içinde bulunduğumuz yıkıcı savaştan sonra bir de Amerika ile petrol savaşına girmeye kalkarsak İngiltere diye bir devlet kalmaz, tarih sayfalarına gömülür gideriz. Şu anda ülkemiz savaş nedeniyle perişan durumda.
Amerikalılar İngiltere'yi bile istese vermek zorundayız." Böylesine elverişli bir ortamda ABD Başkanı Roosvelt, Suudi Kralı Abdülaziz'le Süveyş kanalında Quincy adlı savaş gemisinde bir araya gelip petrolleri istiyor. Kral Abdülaziz, kendilerine de hisse verilmesini ve krallığının korunmasını talep ediyor. Bir ülke kendi topraklarında çıkan petrolden hisseyi bile Amerika'dan istiyor. İki lider anlaşıyorlar. Aramco'nun kuruluşu böyle başlıyor. Suud Kralı "Vehhabiliği dünyaya yaymamıza da izin vereceksiniz" diyor. Roosvelt "Okey beybi" diyor. İşte o anlaşma sonucu yayılan vehhabilik ile bugün El Kaide ve DEAŞ kuruluyor. Bu iki örgüte yol veren ABD'nin ta kendisidir. PKK gibi terör örgütü ile yola devam etmesi de aynı stratejinin bir parçasıdır.
Terör örgütleri petrol-doğalgaz hatlarının Amerikan uşağı gece bekçileridir. İsrail de Roosvelt-Kral Abdülaziz görüşmesinden sonra 1948 yılında kurularak "Petrol karakolu" olarak faaliyete geçirilmiş, bölgenin üzerinde bir sopa olarak dolaştırılmıştır.
Halen terör örgütleri ve terörist devlet görevlerinin başındadır. Bugün hem petrol-doğalgaz-enerji hatlarının tutulmasında hem de asrımızın projesi İPEKYOLU'nun kontrolünde kullanılan kiralık katillerdir. Dünyada bu kanlı ve kirli tezgaha çomak sokabilen tek ülke Türkiye'dir.
Suriye'de dahi PKK'ya petrol fışkıran bölgeleri işgal ettirmeleri boşuna değildir. Türkiye elindeki 3 milyon mülteci ile o bölgelere girecek diye kabus yaşamaktadırlar. O yüzden Afrin'e Amerikan zırhlı araçları ile terörist yığınağı yapılıyor. Ancak bizim aslanlar onları birer birer toprağa gömüyor. ABD güdümünde Afrin'e sürüler halinde her gelen hergele imha oluyor. Buna mahkumlar... Bitecekler!