Bir de çocukları var bunun 7 adet.
Onlar da, babalarıyla birlikte ülkeyi yönetiyorlar. Çocuk deyince aklınıza sevimli topalaklar gelmesin, babadan beter hepsi. Hele biri var ki aralarında en sütü bozuk olanı o. Bu tosbağanın adı, Hannibal Kaddafi.
Hani insan eti yiyen katil.
Ama bizim Hannibal ince ruhlu çocuk aynı zamanda! Üstelik playboy! Kendi organı ama baba parasıyla Avrupa'da kız bırakmamış götürmedik. Bu arada biraz haşin! Paris'te sevgilisini dövüp manşetlere çıkıyor (iyi ki yememiş kızı tabii), İsviçre'de, hizmetlilerine artık ne yaptıysa tutuklanıyor nihayet.
Babacığı da tosuncuğu tutuklanınca İsviçre bankalarındaki hesabını çekiveriyor.
İsviçre ekonomisi batsın diye!
Şimdi de petrolünü çekecekmiş dünyadan! Ucu bize de dokunacak, doğalgaza zam kapıda mesela.
Nereden bakılırsa bakılsın Almanya'dan, Fransa'ya silah kaçakçılığı yapan abisi Seyfülislam'dan daha sempatik bu Hanibal. Şimdi ister misiniz o rezillikleriyle 46 yıllık diktatörün 'hık' diye kalbine indirsin de, "Ölmeden gitmem" diyen Kaddafi'nin yerine halk kahramanı ilan edilsin.
Olur mu, olur.
* * *
Pahalı kadın...
Bülent Ersoy'u en eski halinde tanıdım. İlk plak kapağının fotoğraflarını da ben çekmiştim. İnanın o zamanlar bu kadar çok konuşmazdı.
Ama şimdi her yere laf yetiştirmekte üstüne yok. Bu sefer de Güney restoranın sahibi Günay Tuncel'e kızmış ve Ajda ile Sezen'e ver yansın ediyor, onların ne alakası varsa... "Ben pahalı kadınım, benim paramı ödemek her babayiğidin harcı değildir" diyor mesela. "Sezen Aksu, Ajda Pekkan gibi kıyak olsun diye de sahneye çıkmam!"
Bir kere, şu pahalı kadının ne olduğunu asla anlamış değilim. Bu 'değer' neye göre ölçülür? Kiloya göre mi, kıdeme göre mi? Yoksa masa başı kelle sayısına mı? Neyse herkesin fiyatı kendine galiba.
Ama eski dostun, eski hallerini özlüyor insan. Hani o sanatını icra etmeye çalıştığı, 'sağa sola dalaşmadan sadece şarkılarından söz ettirdiği' hallerini. Bu yüzden haberi okuyunca bir tek şey düşündüm; Senin bu manşetlere gündeme gelmeye ihtiyacın mı var sanki Bülent kardeş?
* * *
Bana 'B' deme...
Oscar adayı 'Zoraki Kral' gerçekten muhteşem bir film.
Mutlaka gidin görün ama konumuz o değil. Konumuz; Kral George'un ve bizim sevgili Salih Memecan'ın da konuşurken hafifçe 'teklemeleri!' Memecan kendisi de her zaman keyifle anlatır bunu, bu yüzden paylaşmakta sakınca yok.
Yıllar önce Salih Amerika'da... Bir yandan Washington Post'a karikatür çiziyor, diğer yanda Philedephia'da mimari doktorası yapıyor. İşte o günlerde Nursuna adlı genç bir Türk kızına aşık oluyor.
Ama ufak bir sorunu var.
Memecan biraz kekeliyor ve özellikle B harfi ile başlayan kelimeleri söylerken zorlanıyor. Ve bir gün bir süpermartette Nursuna ile kuyruğa giriyorlar. Salih jilet alacak. Yani mecburen, 'blade' diyecek. Ama yanında yeni tanıştığı güzel kız olunca bizimki heyecanlanıyor ve başlıyor içinden 'Blade' blade' diye alıştırma yapmaya.
Tezgahtarın önüne geldiğinde de, bir çırpıda söyleyiveriyor, yaşasın! Ama asıl darbe o anda geliyor; Adam soruyor; 'Black mi, blue mu?' Salih der ki hep; Bu meret jiletin başka rengi olamaz mıydı sanki?
Ama yine de bizim kız Nursuna, aşık oluyor bizim oğlana.
* * *
Kırarım o elini master şef!
Koskoca MHP'nin, koskoca milletvekili, kalkıp bir bakanımıza, "Koparırım senin o dilini bakan" derse, eh biz de meydanı boş bulup deriz tabii ağzımıza geleni. Ama bizim 'Elini kırmaya' yeltendiğimiz büyüğümüz, 'Yemekteyiz' programının master şef'i... Üstelik gerekçemiz, MHP'li Ahmet Bulut'tan daha geçerli. Sayın şef, önüne konan pirzolayı öyle bir itip kakıyor ki, doğrudan, ekran başındaki halka hakaret sayılır! Olay şöyle cereyan ediyor; Bir aşçı yamağı bir tabak et pişirmiş, ustasından oy alacak. Usta-yani jüri şef eline sivri uçlu bir bıçak alıyor ve önce pirzolaya saplıyor hunharca. Biz de yutkunuyoruz ulusça. Yetmiyor, şef bu kez pirzolayı tabağın içinde şöyle bir dolaştırıyor ve son olarak da fırlatıp atıyor bir kenara. Bir yandan da haykırıyor öğrencisine; "Ben bunu yemeğe mecbur muyum?" Çocuk hicapla başını öne eğerken, biz ulusça kalkıyoruz ayağa aç karnımızla; "O pirzolayı oradan oraya itip durma, valla kırarız o elini master şef efendi!"
* * *
KAKAO!
Fildişi Sahilleri'nden 2007'de getirilen ve böcekli ve fareli olduğu, bilirkişi raporları ile tespit edilmesine rağmen pazara sürülen, özellikle çocuklarımızın tükettiği yiyeceklerin hammaddesini oluşturan kakao ile ilgili konu TBMM'ye taşınmış. Bu kakaoyu hangi şirketlerin aldığı, bundan üretilen ürünlerin hangileri olduğu ve toplatıp toplatılmadığına dair henüz hiçbir bilgi yok. Soruşturma süredursun ama bundan böyle marketlerde, bu tür ürünlere elini uzatan yavrularımızın ellerine bir şaplak indirip, "Cısss.. dokunma, kakao çocuğum! "diyeceğiz anlaşılan.
* * *
DAMAK TADI
YENİ Zelanda'da gelecek ay yapılacak bir yemek festivalinde "vanilyalı at spermi" tanıtılacakmış. "Milkshake" gibi servis edilecek at sperminin, insana güç ve kuvvet vereceği söyleniyormuş. Ben almayayım müsaadenizle. Bakiye hayatım, güçsüz ve kuvvetsiz geçebilir, sorun etmem.
* * *
EŞEK ARISI
* "Biri beni çağırtıp dört saat bekletse, yarım saat sonragiderdim!" Ali Şen
* "Ben, aşkı iki kişinin yaşamasından yanayım." VATAN ŞAŞMAZ