'Yumurta', 'Süt' ve 'Bal'da Yusuf'u canlandıran Nejat İşler, Melih Selçuk ve Bora Altaş, Kaplanoğlu ile birlikte Yeni Aktüel için biraraya geldi
Uluslararası Berlin Film Festivali'nden Altın Ayı ödülüyle dönen 'Bal', Semih Kaplanoğlu'nun yönettiği Yusuf Üçlemesi'nin son filmi... İlk film 'Yumurta' Yusuf'un orta yaşını, ikinci film 'Süt' ilk gençlik yıllarını, son film 'Bal' ise çocukluğunu anlatıyor. Üç filmin üç Yusuf'u Nejat İşler, Melih Selçuk, Bora Altaş ve yönetmen Semih Kaplanoğlu Yeni Aktüel için buluştu.
HALA MAİL GELİYOR
Sizce yaptığınız filmler karşılığını buldu mu?
Semih Kaplanoğlu: Bizce buldu. Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde film gösterildiğinde ben seyircilerle beraber oldum. Tabii hepsi değil ama çok yakın bulan, filmi seven insanlar oldu. Öte yandan dünyanın çeşitli yerlerine gittim, geldim film için. Cannes'ı hatırlıyorum; Güney Amerika ülkelerinden çok iyi tepkiler geldi. Ve satıldı film; mesela Polonya'da, Romanya'da, İran'da gösterildi. Hâlâ bana İran'dan mail geliyor. Bu benim için iyi bir şey...
Nejat İşler: Türkiye'de işler karıştı. 'Yumurta' gösterildikten sonra garip bir şey başladı... Garip bir kalabalık başladı. Bir karikatür vardı mizah dergilerinden birinde; insanlar Cihangir'de oturmuş kavga ediyor, iyi film, hayır kötü film diye...
Filmleriniz çok ödül aldı ama Türkiye'de gişe yapmadı...
N.İ.: 'Yumurta'nın ve diğer arkadaşların yaptıkları bu filmlerin ben tüketiciye çok saygılı filmler olduğunu düşünüyorum. Normal bir izleyici iki saat eğlenmek için 10 lira verip filme gidiyor. Mısır yiyerek, konuşarak iki saat geçiriyor o filmle birlikte. Aynı 10 lira ile filmden çıktıktan sonra devam eden bir işten bahsediyoruz. Geçmişe götürüyor, hesaplaşma yaşatıyor.
S. K.: Ben bu işin ekonomisini bir şekilde öğrendim. Yani küçük bütçelerle küçük ekiplerle, aynı zamanda dayanışmayla çalışmak... Mesela Nejat'ın alabileceği miktarın dörtte birine benimle çalışması, bunu isteyerek yapması bu filme katkıdır. Hep söylüyorum 100-150 bin seyirci gelse bizim filmlere, yeni filmimizi hiç kimseye muhtaç olmadan çekebiliriz.
Öfkeleniyor musunuz böyle olduğunda?
S.K.: Burada iletişim devreye giriyor, iletişim politikası gerekiyor.
N.İ.: Öfkelendirmez mi? Yaşadığımız coğrafya gereği hepimiz ufaklıktan beri azla yetinme bilgisiyle büyüyoruz. Mesela ben şimdi başka bir sete gittikten sonra travma geçiriyorum, Semih ve Pelin'le yaptığımız filmlerden sonra... 11-12 kişiyle film çekilebiliyormuş yani... Bazen ben de köpük tuttum, malzemeyi kaldırdım. Ama zevkliydi, çok zevkliydi, hele İstanbul dışında bambaşka bir yerde... Hep beraber otel odalarında yaşadık, ama film oldu, mis gibi de oldu. Acıklı olan taraf şu; dünyada verilen en önemli sinema ödülünü alan bir adam dinliyorsunuz burada. Adam Nobel ödülü alıyor, ne vatan hainliği kalıyor, ne destek alıyor, hiçbir şey yok! Ama olimpiyatlarda güreşçi olsan; üçüncü olsan evin, araban, madalyaların, hepsi olur...
HAYATIM DEĞİŞTİ
Semih Ağabey'in seninle konuştuğunda ne düşündün?
Bora Altaş: Bir şey düşünmedim. Bana göre garip bir şey değildi. Zaten büyüklerle konuşmayı daha çok seviyorum.
Film çekimleri esnasında iyi vakit geçirdin mi?
B. A.: Evet.
Hayatın değişti mi?
B.A.: Evet, bayağı değişti.
Ünlü olmanın nimetlerinden faydalanıyor musun? Telefonla arıyormuşsun Semih Abi'ni arada...
B.A: "Semih Abi n'apıyorsun" diyorum o da "İyiyim" diyor. O hasta olunca ben "Geçmiş olsun" dedim.
Arada sıkıldığın oldu mu çekimler yapılırken?
B.A: Evet. Bir keresinde Erdal Ağabey (Erdal Beşikçioğlu) yapamadığında tam altı tane süt içirdik... (Gülüyor).
MELİH'İN HİKAYESİ...
'Süt'te Yusuf rolünü oynayan Melih Selçuk'un 'Yusuf' olması ise başlı başına olay! Mardinli olan Selçuk'un İstanbul'a ilk gelişi Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmasıyla oluyor. Hiç oyunculuk tecrübesi yok... Ama izlediği filmlerden aklında yönetmen olmak var. Bir gün kantinde oyuncu arandığına dair bir ilan görünce, "Başvurumu yapayım" diye düşünüyor. "Ben sürece daha çok öğrenme diye baktım... Çok şey öğrendim. Ama benim için şöyle bir gariplik vardı; rolü bilmiyordum. Kaplanoğlu'nun filmlerini izlememiştim, sadece duymuştum. Bir anda girdim ve olumlu tepkiler aldım."
RİNA FİLMİNDEN KARELER
EN MUTLU OLDUĞUM YER FİLİNDEN KARELER
AŞKIN YAŞI YOKTUR FİLMİNDEN KARELER İÇİN TIKLAYINIZ
HALA MAİL GELİYOR
Sizce yaptığınız filmler karşılığını buldu mu?
Semih Kaplanoğlu: Bizce buldu. Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde film gösterildiğinde ben seyircilerle beraber oldum. Tabii hepsi değil ama çok yakın bulan, filmi seven insanlar oldu. Öte yandan dünyanın çeşitli yerlerine gittim, geldim film için. Cannes'ı hatırlıyorum; Güney Amerika ülkelerinden çok iyi tepkiler geldi. Ve satıldı film; mesela Polonya'da, Romanya'da, İran'da gösterildi. Hâlâ bana İran'dan mail geliyor. Bu benim için iyi bir şey...
Nejat İşler: Türkiye'de işler karıştı. 'Yumurta' gösterildikten sonra garip bir şey başladı... Garip bir kalabalık başladı. Bir karikatür vardı mizah dergilerinden birinde; insanlar Cihangir'de oturmuş kavga ediyor, iyi film, hayır kötü film diye...
Filmleriniz çok ödül aldı ama Türkiye'de gişe yapmadı...
N.İ.: 'Yumurta'nın ve diğer arkadaşların yaptıkları bu filmlerin ben tüketiciye çok saygılı filmler olduğunu düşünüyorum. Normal bir izleyici iki saat eğlenmek için 10 lira verip filme gidiyor. Mısır yiyerek, konuşarak iki saat geçiriyor o filmle birlikte. Aynı 10 lira ile filmden çıktıktan sonra devam eden bir işten bahsediyoruz. Geçmişe götürüyor, hesaplaşma yaşatıyor.
S. K.: Ben bu işin ekonomisini bir şekilde öğrendim. Yani küçük bütçelerle küçük ekiplerle, aynı zamanda dayanışmayla çalışmak... Mesela Nejat'ın alabileceği miktarın dörtte birine benimle çalışması, bunu isteyerek yapması bu filme katkıdır. Hep söylüyorum 100-150 bin seyirci gelse bizim filmlere, yeni filmimizi hiç kimseye muhtaç olmadan çekebiliriz.
Öfkeleniyor musunuz böyle olduğunda?
S.K.: Burada iletişim devreye giriyor, iletişim politikası gerekiyor.
N.İ.: Öfkelendirmez mi? Yaşadığımız coğrafya gereği hepimiz ufaklıktan beri azla yetinme bilgisiyle büyüyoruz. Mesela ben şimdi başka bir sete gittikten sonra travma geçiriyorum, Semih ve Pelin'le yaptığımız filmlerden sonra... 11-12 kişiyle film çekilebiliyormuş yani... Bazen ben de köpük tuttum, malzemeyi kaldırdım. Ama zevkliydi, çok zevkliydi, hele İstanbul dışında bambaşka bir yerde... Hep beraber otel odalarında yaşadık, ama film oldu, mis gibi de oldu. Acıklı olan taraf şu; dünyada verilen en önemli sinema ödülünü alan bir adam dinliyorsunuz burada. Adam Nobel ödülü alıyor, ne vatan hainliği kalıyor, ne destek alıyor, hiçbir şey yok! Ama olimpiyatlarda güreşçi olsan; üçüncü olsan evin, araban, madalyaların, hepsi olur...
HAYATIM DEĞİŞTİ
Semih Ağabey'in seninle konuştuğunda ne düşündün?
Bora Altaş: Bir şey düşünmedim. Bana göre garip bir şey değildi. Zaten büyüklerle konuşmayı daha çok seviyorum.
Film çekimleri esnasında iyi vakit geçirdin mi?
B. A.: Evet.
Hayatın değişti mi?
B.A.: Evet, bayağı değişti.
Ünlü olmanın nimetlerinden faydalanıyor musun? Telefonla arıyormuşsun Semih Abi'ni arada...
B.A: "Semih Abi n'apıyorsun" diyorum o da "İyiyim" diyor. O hasta olunca ben "Geçmiş olsun" dedim.
Arada sıkıldığın oldu mu çekimler yapılırken?
B.A: Evet. Bir keresinde Erdal Ağabey (Erdal Beşikçioğlu) yapamadığında tam altı tane süt içirdik... (Gülüyor).
MELİH'İN HİKAYESİ...
'Süt'te Yusuf rolünü oynayan Melih Selçuk'un 'Yusuf' olması ise başlı başına olay! Mardinli olan Selçuk'un İstanbul'a ilk gelişi Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmasıyla oluyor. Hiç oyunculuk tecrübesi yok... Ama izlediği filmlerden aklında yönetmen olmak var. Bir gün kantinde oyuncu arandığına dair bir ilan görünce, "Başvurumu yapayım" diye düşünüyor. "Ben sürece daha çok öğrenme diye baktım... Çok şey öğrendim. Ama benim için şöyle bir gariplik vardı; rolü bilmiyordum. Kaplanoğlu'nun filmlerini izlememiştim, sadece duymuştum. Bir anda girdim ve olumlu tepkiler aldım."
RİNA FİLMİNDEN KARELER
EN MUTLU OLDUĞUM YER FİLİNDEN KARELER
AŞKIN YAŞI YOKTUR FİLMİNDEN KARELER İÇİN TIKLAYINIZ
