"CUMHURBAŞKANI KELİMESİNİN ANLAMI VE KAPSAMI 2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDEN SONRA DEĞİŞTİ"
TBMM Başkanı Şentop, cumhurbaşkanı kelimesinin terim anlamına yönelik tartışmaya işaret ederek, Anayasa'da cumhurbaşkanı kelimesinin 16 Nisan 2017 referandumundan sonra farklı bir anlam kazandığına dikkati çekti.
Eski sistemde cumhurbaşkanı ile birlikte başbakan ve bakanlar kurulunun yer aldığını anımsatan Şentop, parlamenter sistemde cumhurbaşkanının oldukça sınırlı yetkilere sahip olduğunu ve cezai bakımdan da sorumsuz olduğunu anlattı. Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdiyse başbakanlık ve bakanlar kurulu dahil olmak üzere yürütmenin tamamı cumhurbaşkanı kavramıyla ifade ediliyor. Yeni sistemde cumhurbaşkanı seçimi, yürütmenin seçimidir. Eskisi gibi sorumsuz cumhurbaşkanının seçimi değildir. Dolayısıyla Anayasa'nın her yerinde bu böyledir. Bir hukukçu baktığında 'Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir.' cümlesini okuduğunda, bu cumhurbaşkanının anlamı, kapsamı nedir, ona bakar, ona göre karar verir. Cumhurbaşkanı kelimesinin anlamı ve kapsamı 2017 Anayasa değişikliğinden sonra değişmiştir. Anayasa'da kullanılan bütün cumhurbaşkanı ifadeleri, kural olarak bu anlamda, eski sistemdeki cumhurbaşkanının anlam ve kapsamından farklı olarak kullanılmıştır."
Mustafa Şentop, kendisinin bir akademik makalesine karşı faili meçhul yazı yazdırıldığını belirterek, "Bir şahıs var ama kimdir, akademik titri nedir, hukukçu mudur, nerede görev yapıyor belli değil. Bir hakemli derginin böyle bir yazıyı da yayımlamaması lazım esasen." şeklinde konuştu.
Söz konusu yazıda, cumhurbaşkanının sorumluluğuna ilişkin maddeyle ilgili cumhurbaşkanı ifadesinin eskileri de kapsaması gerektiği, aksi takdirde eski cumhurbaşkanlarının yargılanamayacağının savunulduğunu aktaran Şentop, eski cumhurbaşkanlarının zaten sorumsuz olduğunu, görevleriyle ilgili bir suç iddiasının söz konusu olmadığını vurguladı. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanının tek başına işlem yapamadığını ve sorumluluğun da başbakan veya ilgili bakanda olduğunu anlatan Şentop, söz konusu sistemde cumhurbaşkanının sadece "vatana ihanetten" yargılanabildiğini ancak böyle bir suçun da olmadığını dile getirdi.
TBMM Başkanı Şentop, eski sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğu bulunmadığını ifade ederek, şunları kaydetti: "Halbuki yeni sistemde, 2017'den sonra 105. maddede yeni dönemin cumhurbaşkanı, çünkü hükümeti temsil ediyor ve bütün kararları imzalama yetkisine sahip. Dolayısıyla bu yetkilere karşılık olarak bir sorumluluk da getirilmiş. Cumhurbaşkanı ifadesi, Anayasa'da 2017'den sonra değişmiştir. 'Bir kimse en fazla iki defa seçilir.' dediği 101. maddenin hemen bir sonraki fıkrasında da cumhurbaşkanının nasıl seçileceğiyle ilgili, adaylığıyla ilgili bir düzenleme var. Orada gözüküyor ki o cumhurbaşkanıyla kastedilen yeni sistemin cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımız, yeni sistemin yürürlüğe girişinden sonra da ilk defa cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu birinci dönemidir. Bu, hukuki bir tartışma değil, zamanlaması itibarıyla da baktığınızda bir siyasi tartışmadır. Sanıyorum seçim sonrası bazı senaryolar için hazırlıklar yapmaya çalışıyor bazı kişiler. Hukuki bir tartışma, hukukçuların görüş ifade etmesiyle ortaya çıkan tartışma değildir, görüşün hukuki olması lazım. O da görüşün gerekçeleriyle beraber temellendirilmesiyle olabilir. Bu konuda hiçbir tereddüt yok, Sayın Cumhurbaşkanımızın birinci dönemidir, ikinci defa adaylığı söz konusu olacaktır."
"60 GÜN GEÇTİKTEN SONRA İLK PAZAR YAPILIR"
Şentop, seçim takvimine ilişkin kamuoyundaki tartışmaların, teknik bilgisi olan hukukçular bakımından önemli bir konu olarak görülmediğini söyledi.
Kanunlarda iki farklı hükmün olduğunu, birisinin Milletvekili Seçimi Kanunu'ndaki "Seçim kararının ilan edildiği tarihten itibaren 90 gün geçtikten sonra ilk pazar yapılır." hükmünün, diğerinin ise Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'ndaki "60 gün geçtikten sonra ilk pazar yapılır." hükmü olduğunu anımsatan Şentop, şunları kaydetti: "Kanunlar arasında bir çatışma meydana geldiğinde bunu çözmenin üç temel ilkesi vardır. Birincisi 'Sonraki kanun, önceki kanunu ilga eder.' Temel ilke budur. Burada Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu, sistem değişikliğinden sonra yapılan bir kanun. Diğeri ise 1983 yılında yapılmış Milletvekili Seçimi Kanunu. Bu bakımdan 60 gün uygulanacağı noktasında bir tereddüt yok. Sayın Cumhurbaşkanı 10 Mart'ta seçim kararı aldığı takdirde 60 gün hesabı yapılır, 60 gün bittiğinden itibaren ilk pazar hangisi ise orada seçim yapılır. Dolayısıyla bu hesap 14 Mayıs'ı hedefleyen ona göre bir takvim oluşturmayı hedefleyen bir tarihtir."
"MART ORTALARINA KADAR TBMM'NİN ÇALIŞACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM"
Mustafa Şentop, Yüksek Seçim Kurulunun önceki seçimlerde açıkladığı takvimlerin bulunduğunu, bu durum dikkate alındığında 60 gün içerisinde adaylık ve propaganda süreleriyle ilgili bir takvimin de 10 Mart'tan sonra açıklanacağını düşündüğünü söyledi.
Burada TBMM'nin çalışmasına bir maninin bulunmadığına dikkat çeken Şentop, "TBMM, seçilenler göreve başlayana kadar görevini sürdürür. Dolayısıyla bu açıdan kural olarak Meclis seçim gününe kadar rahatlıkla çalışabilir. Ancak seçim çalışmaları yürütüleceği için belli bir süreden sonra artık Meclis çalışmalarına ara verebilir diye tahmin ediyorum. Bir gündemimiz var, belki mart ortalarına kadar TBMM'nin çalışacağını düşünüyorum." diye konuştu.
"TEMENNİM, 400'ÜN ÜZERİNDE BİR ÇOĞUNLUKLA KABUL EDİLSİN"
TBMM gündemindeki başörtüsüne güvence ve aile yapısına ilişkin anayasal düzenlemeye yönelik referandum ihtimalinin bulunduğu hatırlatılarak, 14 Mayıs için üçüncü bir sandık ihtimaline karşı görüşleri sorulan Şentop, bu konunun tarihi bir arka planının olduğunu, fiili uygulamada başörtüsü ile ilgili tartışmaların ortadan kalktığını anımsattı.
Konunun, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun verdiği kanun değişikliği teklifi ile yeniden ortaya çıktığını hatırlatan Şentop, konunun kalıcı olarak tartışmadan çıkartılması yönünde herkesin bir iradesinin olduğunu, bunun tartışmasız hale gelebilmesi için bir hukuki düzenlemenin gerektiğini anlattı.
Bu hukuki düzenlemenin kanunla mı Anayasa'yla mı olacağı yönündeki tartışmalar karşısında bunun kanunla olamayacağını müteaddit defalar söylendiğini vurgulayan Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü: "Serbestlik, kanunla getirilmez. Eğer bir serbestlik yapılacaksa Anayasa ile yapılır. Bunun kanunla yapılması, kanundan kaynaklanan bir serbestliğe dönüştürüleceği için bir başka kanuni düzenlemeyle de yasaklanabilir, serbestlik ortadan kaldırılabilir. Kanunla yaparsanız meşruiyet zeminini zayıflatıyorsunuz. Eğer bir hukuk kuralı gerekiyorsa bunun Anayasa kuralı lazım. Eğer bu konu kalıcı olarak çözülsün, bunda bir Anayasa hükmü olsun şeklindeki görüşlerde herkes samimiyse Anayasa düzenlemesinde şu kelimenin, şu cümlenin falan olması olmaması hususu çok önem ifade etmez. Bu konuda bir anlaşma sağlanabilir. Gönül arzu eder ki 400'ün üzerinde bir oyla hatta Meclis tarihinin en yüksek oyuyla böyle bir değişiklik kabul edilsin ve bu tartışma artık Türkiye'nin gündeminden kalıcı olarak ve bütün taraflar bakımından da çıkartılmış olsun. Bu olmadığı takdirde eğer 360'ın üzerinde ama 400'ün altında kalırsa bir referandum mecburiyeti var. Zorunlu referandum var. Böyle bir durumda da şüphesiz ayrı bir referandum yapmak yerine bunun yapılacak seçimlerle birleştirilmesi düşünülebilir ama böyle bir noktaya gelinmemesi gerektiği kanaatindeyim. Madem ki herkes samimiyetle bunun çözülmesini istiyorsa öyle bir imkan var önümüzde. Bir Anayasa değişikliğiyle bunu çözelim.
Türkiye'de 1980'lerin başından itibaren başörtüsü ile ilgili bir sorun yaşanmış. Bir tarihi bagajımız var, bunu düzeltmek istiyoruz. Dolayısıyla bir sorun çözülecekse o sorunun kendi çerçevesi içinde kalarak onu çözmek lazım. Yani o sorunu çözerken 'Şunlar da içine girsin, bunlar da dışına çıksın.' gibi bazı değerlendirmeler üzerinde durmamak lazım. Somut sorun neyse onu kapsayan kalıcı bir düzenleme yapmak gerekir. Temennim, 400'ün üzerinde bir çoğunlukla kabul edilsin ve Meclis'ten geçsin."
"MİLLETVEKİLLERİ TÜRKİYE'NİN TAMAMINI TEMSİL EDERLER"
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, milletvekillerinin dokunulmazlık fezlekeleri ilgili olarak sayının fazla olmasındaki rahatsızlığını daha önce de bildirdiğini söyledi.
Dokunulmazlığın, milletvekillerine bir imtiyaz, milletvekillerinin suç işleme özgürlüğü olarak yorumlanamayacağının altını çizen Şentop, milletvekili dokunulmazlığının, parlamento çalışmalarının sağlıklı şekilde yürütülmesi için tanınmış bir düzenleme olduğunu anlattı.
Dokunulmazlığın, milletvekillerini tümüyle koruyan bir ayrıcalık da olmadığını, kim suç işlemişse milletvekilliği sona erdikten sonra o suçun onun hesabını verdiğini vurgulayan Şentop, şunları kaydetti: "Buradaki mesele, milletvekillerinin tutuklanması, yakalanması, parlamento çalışmalarının devamının bir başka şekilde engellenmesi gibi bir ihtimali ortadan kaldırmak içindir. Buna 'Benim dokunulmazlığım var, suç işleyebilirim ve hiçbir şey olmaz, kimse beni yargılayamaz.' gibi bakmak yanlış olur. Bizim sistemimizde milletvekilleri, toplumun belli bir kesimini, belli kökenden gelenleri, belli ideolojik kesimi temsil etmezler. Milletvekilleri Türkiye'nin tamamını temsil ederler. Bir kere bu anlayış içerisinde hareket etmeleri lazım.
Bir başka önemli ilke, toplumun tamamını kuşatan bir yaklaşım içerisinde hareket etmeleri gerekir. Kural olarak, devlete ve millete zarar verecek bir çalışmanın, bir faaliyetin içerisinde milletvekilleri bulunmamalıdır. Toplumun yakından takip ettiği kimseler olması hasebiyle örnek davranışlar, tutumlar içerisinde olmalıdır. Milletvekilleri, seçilirken ve seçildikten sonra bu dokunulmazlık meselesini kendi şahıslarıyla ilgili bir konu olarak değil, parlamento çalışmaları ile ilgili bir konu olarak görmelidir ve buna uygun davranmalıdır. Belki İçtüzük'te daha sonra yapılacak değişikliklerle bu kadar çok dosyanın oluşmamasını sağlayacak bir tablonun parlamentoda ortaya çıkmaması lazım. Ben bunu temenni ediyorum. TBMM'nin dokunulmazlık dosyalarıyla bir daha gündem olmaması, anılmaması için bu gereklidir, zaruridir."
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ
Şentop, Meclis'in Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde daha çok çalıştığını, daha verimli çalıştığını, daha etkili çalıştığını belirtti.
AVRUPA'DAKİ TÜRK VE İSLAM DÜŞMANLIĞI
Şentop, "Avrupa'da Türk, İslam ve Müslüman düşmanlığına yönelik ciddi bir eğilimin ortaya çıktığını, devletlerin de bu yaklaşımlara zemin hazırladığını görüyoruz." ifadelerini kullandı. Ayrıca bazı ülkelerin Türkiye için yaptığı güvenlik uyarılarını Türkiye'yi yıpratma, itibarsızlaştırma yönünde bir hamle olduğunu ifade etti.
BAŞKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NE ADAY GÖSTERİLMESİ
Başkan Erdoğan'ın 2022 Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesi için 11 ülkeden başvuru yapıldığını belirten Şentop, "2022 yılında barış ödülü verilecekse barış ödülünü hak eden kişi Recep Tayyip Erdoğan'dır." açıklamasında bulundu.
2023 SEÇİMLERİ
Şentop, "Seçimle ilgili Türkiye'de 1950'den beri hiçbir şaibe olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Yerleşmiş, iyi işleyen güvenli bir sistemimiz var." şeklinde konuştu.