Türkiye'deki etki ajanları tarafından hedef gösterilen Afgan sığınmacılar dışarı adım atamıyor: İşe gitmeye korkuyorum

Muhalefetin topluma mal olmuş etki ajanları tarafından ırkçıların tahrik edilmesi Afganistan'daki açlık ve ölümden kaçan sığınmacılara zor günler yaşatıyor. Afgan sığınmacıları ziyaret eden Sabah gazetesi yazarı Melih Altınok, "Zira her halleriyle "bize benzeyen" bu insanlar, Türkiye'ye geleli henüz bir ay olmayanlar bile şakır şakır Türkçe konuşuyor." ifadelerini kullandı. Haberin detayları...

Giriş Tarihi 27 Ağustos 2021, 10:28 Güncelleme 27 Ağustos 2021, 10:47
Türkiye’deki etki ajanları tarafından hedef gösterilen Afgan sığınmacılar dışarı adım atamıyor: İşe gitmeye korkuyorum

İÇİNDEKİLER

Son günlerde, ülkemize sığınan Afganlar üzerinden gerilim yükseltiliyor. Başını Ümit Özdağ'ın çektiği siyasi görünümlü bazı isimler mülteci karşıtı provokasyonlar ve yanlış bilgiler sunarak ırkçıları tahrik ediyor.

Afgan sığınmacıların hedef gösterilmesi kendilerinde büyük korkuya neden oldu. Türkiye'deki Afgan sığınmacıları ziyaret eden Sabah yazarı Melih Altınok, "İstanbul'daki Afganlarla bir gün" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

"Bir yandan Taliban'ın ne kadar korkunç olduğuna dair sosyal medyada paylaşımlar yapılıyor.

Taliban, Kâbil'e girince ülkeden kaçmak için havalimanında yığılan Afganların, kadınların çaresizliğine ağıtlar yakılıyor.

Ama bir bakıyorsunuz aynı kişiler, daha sonra Taliban'dan canını kurtarmak için Afganistan'dan ayrılan kadınlar, gençler, çocuklar için "Buraya gelmesinler de nereye giderlerse gitsinler" diye ortalığı ayağa kaldırıyor.

Kafa karışıklığı mı, bencillik mi bilmiyorum ama vatandaşların medyada ve siyasette yoğun bir ırkçı propagandaya maruz kaldıkları kesin.

Ben de geçen gün, son olaylar nedeniyle nefret objesi haline gelen ancak hikâyeleri anlatılmayan mültecilerin neler yaşadıklarını anlamak üzere İstanbul'daki Afganistanlı Dernekler Birliği'ne gittim. Derneğin Zeytinburnu'ndaki binasında, her yaştan Afganistanlı sığınmacıyla konuştum, sohbet ettim.

Aralarında Türkmenler, Özbekler, Peştunlar da vardı ama dil hiç sorun olmadı. Zira her halleriyle "bize benzeyen" bu insanlar, Türkiye'ye geleli henüz bir ay olmayanlar bile şakır şakır Türkçe konuşuyor.

DIŞARIYA ÇIKMAYA, İŞE GİTMEYE ÇEKİNİYORUZ

Sohbetimize 10 yaşındaki kızı Asinad'la birlikte katılan bir Afgan baba, 20 gündür işe gidemediğini söylüyor.

"Caddelerde polis düzenli kontroller yapıyor. Dışarıya çıkmaya, işe gitmeye korkuyorum. Çalışma iznim yok, yakalanırsam deport merkezine götürülürüm. Kızım yalnız kalır. Başka kimsemiz yok. Her gün böyle bir olay duyuyoruz" diyor.

Biz konuşurken babasının telefonuyla oynayan Asinad'a, "Senin günlerin nasıl geçiyor" diyorum.

"Okula gitsem daha iyi" diyor.

Asinad, ilkokulu Türkiye'de okumuş. Ama ortaokula geçtiği için yasalar gereği kendisinden kimlik isteniyormuş. Bunca yıldır hâlâ alamadıkları için de eylülde okullar açılınca evde oturacakmış.

Aklıma İzmir'de AB fonuyla mülteci çocuklar için yapılan okulu protesto eden kadınlar geliyor... Acaba şu an burada olsalar ve Asinad'ın gülen gözlerine baksalar fikirleri değişir mi diye düşünüyorum.

BU NEFRETİN, KABALIĞIN ORTASINDA BİR KADIN

Salonda sessiz sedasız oturan, 20 yaşlarındaki Anita'nın hikâyesiyse filmlere konu olur...

Taliban gelince annesi ve abisiyle birlikte yola çıkıp 20 günlük yürüyüşün ardından İran'ı geçerek Türkiye'ye ulaşmış Anita.
Şimdi bir konfeksiyon atölyesinde çalışıp evine bakıyormuş.

Gözlerime bakmadan bir çırpıda anlatıyor tüm bu dramı... Ama söyleyebildiği kadarını bile hayal etmekte zorlanıyor insan.

Bu narin genç kadın mı, insan kaçakçılarının, tekinsiz tiplerin arasında haftalarca dağ bayır yürüyüp bilinmezliklere dolu bir ülkeye gelmiş?
Ne yemiş, nerede uyumuş, kimden kaçmış, nereye saklanmış...

Soramıyorum..."

YAZININ TAMAMI

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN