Şeyh Vefa Hazretleri Fatih’e yüzünü göstermedi

İstanbul'un fethedildiği ve köhne Bizans'ın yıkıldığı yıllardır. Ama Akdeniz huzursuzdur hâlâ. Rodoslu korsanlar hala Akdeniz'de çıban başı gibi hareket etmektedir. Özellikle Rodos Adası'nda bulunan korsanlar, buradan hareket etmektedirler. Rodos'ta, güzel üzüm yetişir ve nefis zeytin olur. Ama ada sakinleri bağla bahçeyle uğraşmaz. Ticaretten ve sanattan da uzaktırlar. İyi bildikleri tek iş vardır: "Yol kesmek" yani "Gemilere ve kervanlara saldırmak ve soymak!"
O yıllarda Rodoslu haydutlar ticaret gemilerini yağmalar, sahil köylerini basarlar. Zahmetsiz kazandıklarını saza, şaraba yatırırlar. Liman kenarındaki batakhaneler eşkıya kaynar. Bu işrethanelere abone olabilmenin tek yolu vardır: Daha fazla soygun yapmak, daha fazla can yakmak.
ESİR DÜŞTÜ
İşte günün birinde, içinde Ebûl Vefa Hazretleri'ninde bulunduğu Hac kafilesi, soyguncuların saldırısına uğrar. Mübâreğin kaybedecek bir şeyi yoktur. Hepi topu üç beş ölçek hurma, birkaç testi zemzem. Ama korsanlar insan sarrafıdırlar. Hacca giden Müslümanların, Şeyh Vefa Hazretleri'ne gösterdikleri saygıyı ve hürmeti gözden kaçırmazlar. Soyguncular, Şeyh Vefa Hazretleri'nin, çok saygın biri olduğunu anlarlar ve Osmanlı'dan bunun para olarak karşılığını almak için plan yaparlar. Böylesi asil ve saygın biri, çok para etse gerekir diye düşünürler. Çünkü, Osmanlı, âliminin uğruna neler vermez neler?
ZİNDANA ATILDI
Soyguncular, para almak için Şeyh Vefa Hazretleri'ni bir süre bir zindana koyarak beklemek isterler. Şeyh Vefa Hazretleri, böylece hapse girer. Şeyh Vefa, kendisini hapse koyan soygunculara ve zalimlere kızmaz. "Bunda da bir hayır olmalı" der, büker boynunu. Hatta acıma duygusu ağır basar. "Ah!" der, "Ah bir hakikatleri görebilseler" der çevresindekilere. İnsan haydut da olsa insandır. Nitekim zindancı bu büyük velinin yüzündeki şefkati yakalar, veya o şefkate yakalanır. Cezayı göze alır, zincirlerini çözer, onu aydınlık bir koğuşa taşır. Uzun kış geceleri ocak başında sohbet ederler. Mübarek kısa sürede Rumca öğrenir, muhafızlarla dost olur. Hastalarını tedavi eder, dertlerini dinler. Bir muhabbet köprüsüdür kurar gönüllere. Şövalyeler bu iltiması görmezden gelirler, zira bu rehineden yüklüce bir fidye beklerler.
FİDYE ÖDENDİ
Kahramanoğlu İbrahim Bey, bir Ebûl Vefa sevdalısıdır. Mübareğin Rodoslular'ın elinde olduğunu öğrenince beyninden vurulmuşa döner. İstenen meblâğı tez günde denkleştirir ve hemen Rodos Adası'na giderek şeyhini alır.
Ebûl Vefa Hazretleri'nin ayrıldığı gün zindancı bir hoş olur. Bu küflü dehlize böylesi bir bilge gelmemişdir. Ve bundan böyle zor gelir. Hapiste geçirdiği günler Ebûl Vefa Hazretleri'ne çok tesir eder. İstanbul'da Rumların yoğun olduğu bir semte (Vefa'ya) dergahını kurar ve bu insanlara kapılarını açar. Bıkıp usanmadan hakkı tebliğ eder. Gülene de anlatır, sövene de. Kimi dergâha râm olur, kimi aleyhinde konuşur. Mübarek güler yüzlü ve nüktedandır. En çetrefil meseleleri basite indirger ve maharetle nakşeder zihinlere. Ebûl Vefa'nın Fatih'e karşı hususi bir sevgisi vardır. Onu bir kere bile görmez ama geceler boyu dua eder. Genç Sultan, güçlü tasarrufu ile kuşatır ve ona manevi zırh olur. Fatih bu himmeti iliklerine kadar hisseder. Rüyalarını nur yüzlü veli süsler. Günün birinde dayanamaz, dergahın kapısını tıkırdatır. Ancak Ebûl Vefa Hazretleri "Hayır!" der, "Görüşmesek daha iyi."
FATİH SULTAN MEHMET'İ KABUL EDEMEDİ
İstanbul'u fetheden, Orta Çağ'ı kapatıp, yeni çağ'ı açan Osmanlı İmparatorluğu'nun koca sultanı Mehmet Han, yüzün geri giderken, Şeyh Vefa Hazretleri'de hıçkırarak ağlamaktadır. Bu görüşememe nedeni ve sonrasında, bir hüzündür çöker dergaha. Şeyh Vefa Hazretleri'nin, bu duruma şahit olan talebeleri, olan bitene bir anlam veremezler ve yaşananları da çözemezler. Sıradan Rumlar'ın bile kıymet verilip, buyur edildiği bir tekkenin kapısı cihan padişahına neden açılmaz? Nitekim içlerinden biri dayanamaz. "Bağışlayın ama efendim" der, 'Hem hünkârı üzdünüz, hem kendiniz üzüldünüz. Bunun bir hikmeti olsa gerek?" Bu söz üzerine Şeyh Vefa Hazretleri, "Doğru söylüyorsun" der, 'Ama aramızdaki muhabbet vazifelerimizi unutturacak kadar fazla. Eğer o, sohbetin tadını alırsa sarayda duramaz, sultanlık çelik çomak oyunu gibi basit gelir gözüne. Korkarım tacı tahtı bırakır, dervişliğe kalkışır."
ASIRLAR SONRA BİLE HİKMETİ SÜRER
Ebûl Vefa Hazretleri bulunduğu semtte çok sevilir. Mahalle halkı mübareğin naaşına sahip çıkar, dahası güzel bir camiyle adını yaşatırlar. İşte bugün bile Unkapanı, Fatih, Süleymaniye arasında kalan muhit onun adıyla tanınır. Esnaf ona Fatiha okumadan dükkan açmaz, çocuklar okul yolunda bir lahza durur, mırıl mırıl dua okurlar. İnsanın "Şu işe bakın!" diyesi geliyor, koca koca imparatorlar silinip gidiyor, Allah dostları hatırlanıyor daima.
YARIN: MOLLA GÜRANİ HAZRETLERİ
MEVLÜT YÜKSEL / İSTANBUL'UN MANEVİ SULTANLARI 14
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.