İstanbul Üniversitesi'nden Erdoğan'a destek
Önceki gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini maksatlı bir şekilde başka yönlere çeken malum kesimlere tepki dinmiyor. Birçok ilahiyat fakültesinin Erdoğan'a desteğinin ardından İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi de Erdoğan'a destek verdi
Giriş Tarihi:
Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle yaptığı konuşmadan belirli yerleri kesip makyajlayarak karalama kampanyası başlatan şer odaklarına tepkiler çığ gibi büyüyor. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi.
Son zamanlarda, Din-i Mübin-i İslam'ın, ulviliği ile bağdaşmayan bazı tartışmaların içine çekilerek menfi bir algıya kurban edilmesi olgusuyla çok sık karşılaşır olduk. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bağlamında bir "hoca"nın yıllar önce yaptığı bir konuşma üzerinden dinimize yönelik son derece olumsuz bir algı yaratılmıştır. Her duyarlı mümin gibi Sayın Cumhurbaşkanımız da dinimizin bu şekilde istiskal edilmesine tahammül edemediği için bir açıklama yapmıştır. Bu konuşmada dile getirilen hususlar ilahiyat ve diyanet alanındaki uzmanlar tarafından usulünce değerlendirilmelidir. Duyarlı bir müminin dinimizin küçük düşürülmesine neden olacak ve İslam'ı kabih/çirkin gösterecek söz ve uygulamalardan uzak durması ve böyle bir şey duyduğunda ya da gördüğünde buna tepki vermesi doğaldır. Sayın Cumhurbaşkanımızın hamiyet-i diniyesinden kaynaklanan bu ifadelerini dinimizi yanlış/kötü algılardan arındırma amacıyla dile getirdiğini görüyor ve destekliyoruz. Bu açıklamaların bazı kesimlerce dinde reform isteği gibi sunulması ya da yorumlanmasının yersiz ve haksız olduğunu düşünmekteyiz.
Yüce dinimiz İslam, Rabbimizin son din olarak insanlığa gönderdiği ve kıyamete kadar geçerli bir ilahi mesajdır. Bu mesajın tüm çağlar boyunca geçerli olması, onun her dönemde/coğrafyada yorumlanabilmesi ve insanların değişen ihtiyaçlarına yeni çözümler üretmesi ile ancak mümkün olmaktadır. 14 asır boyunca Müslümanların içtihat yöntemiyle yaptıkları da esasında bundan ibarettir. Bugün de karşı karşıya kaldığımız sorunları ancak İslam ilim geleneğinin içtihat mekanizmasını gerektiği şekilde işleterek çözebiliriz.
Son asırda yaşadığımız zaaflar sebebiyle İslam âlimlerinin ilahi mesajı çağımızın ruhuna göre yorumlamakta bazı sıkıntılar yaşadıkları söylenebilir. Dahası modernleşmenin doğurduğu meydan okumalar karşısında kimi geleneksel anlayışların bir takım gerilimlere neden olduğu da bir gerçektir. Son yıllarda bu gerilimlerin hiç de makul olmayan bir takım tepkisel, hatta "hastalıklı" yorumlara ve hayatın dinamiklerini görmezden gelen değerlendirmelere sebep olduğu da bir vakıadır. Biz ilahiyat ve din ilimleri uzmanlarına düşen görevin bilimsel ilke ve yöntemlere dayalı daha sağlıklı yorumlar ortaya koymak ve bu bilgileri toplumla gerektiği şekilde paylaşmak olduğunun farkındayız. Bu doğrultuda yüksek din öğretimi camiasının Türkiye'nin ve dünyanın acil çözüm bekleyen çağdaş soru ve sorunlarıyla daha çok ilgilenmesinin bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.
Son zamanlarda, Din-i Mübin-i İslam'ın, ulviliği ile bağdaşmayan bazı tartışmaların içine çekilerek menfi bir algıya kurban edilmesi olgusuyla çok sık karşılaşır olduk. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bağlamında bir "hoca"nın yıllar önce yaptığı bir konuşma üzerinden dinimize yönelik son derece olumsuz bir algı yaratılmıştır. Her duyarlı mümin gibi Sayın Cumhurbaşkanımız da dinimizin bu şekilde istiskal edilmesine tahammül edemediği için bir açıklama yapmıştır. Bu konuşmada dile getirilen hususlar ilahiyat ve diyanet alanındaki uzmanlar tarafından usulünce değerlendirilmelidir. Duyarlı bir müminin dinimizin küçük düşürülmesine neden olacak ve İslam'ı kabih/çirkin gösterecek söz ve uygulamalardan uzak durması ve böyle bir şey duyduğunda ya da gördüğünde buna tepki vermesi doğaldır. Sayın Cumhurbaşkanımızın hamiyet-i diniyesinden kaynaklanan bu ifadelerini dinimizi yanlış/kötü algılardan arındırma amacıyla dile getirdiğini görüyor ve destekliyoruz. Bu açıklamaların bazı kesimlerce dinde reform isteği gibi sunulması ya da yorumlanmasının yersiz ve haksız olduğunu düşünmekteyiz.
Yüce dinimiz İslam, Rabbimizin son din olarak insanlığa gönderdiği ve kıyamete kadar geçerli bir ilahi mesajdır. Bu mesajın tüm çağlar boyunca geçerli olması, onun her dönemde/coğrafyada yorumlanabilmesi ve insanların değişen ihtiyaçlarına yeni çözümler üretmesi ile ancak mümkün olmaktadır. 14 asır boyunca Müslümanların içtihat yöntemiyle yaptıkları da esasında bundan ibarettir. Bugün de karşı karşıya kaldığımız sorunları ancak İslam ilim geleneğinin içtihat mekanizmasını gerektiği şekilde işleterek çözebiliriz.
Son asırda yaşadığımız zaaflar sebebiyle İslam âlimlerinin ilahi mesajı çağımızın ruhuna göre yorumlamakta bazı sıkıntılar yaşadıkları söylenebilir. Dahası modernleşmenin doğurduğu meydan okumalar karşısında kimi geleneksel anlayışların bir takım gerilimlere neden olduğu da bir gerçektir. Son yıllarda bu gerilimlerin hiç de makul olmayan bir takım tepkisel, hatta "hastalıklı" yorumlara ve hayatın dinamiklerini görmezden gelen değerlendirmelere sebep olduğu da bir vakıadır. Biz ilahiyat ve din ilimleri uzmanlarına düşen görevin bilimsel ilke ve yöntemlere dayalı daha sağlıklı yorumlar ortaya koymak ve bu bilgileri toplumla gerektiği şekilde paylaşmak olduğunun farkındayız. Bu doğrultuda yüksek din öğretimi camiasının Türkiye'nin ve dünyanın acil çözüm bekleyen çağdaş soru ve sorunlarıyla daha çok ilgilenmesinin bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.