Son yıllarda dünya siyasetine ve gündemine yön veren yeni bir akım oluştu. Post-Truth ismi verilen ve yalanlar ile duyguların birbirine karıştığı bu akım siyasete de yansıdı. ABD seçimlerinde Trump'ın kampanyasının temelini oluşturan Post-Truth siyaset anlayışı İBB seçimlerinde de CHP adayı Ekrem İmamoğlu tarafından benimsendi. Gerçeklerin ve doğruların değil; duygu, algı ve hatta yalanların öne çıkarıldığı "Post-Truth" siyaset kültürü nedir? İşte cevabı...
POST-TRUTH SİYASİ KÜLTÜR
Oxford Sözlüğü'nün 2016'da "Yılın Kelimesi" seçtiği "Post-Truth", yeni bir politik kültürü tanımlıyor. Bu yeni politika kültürünün geniş anlamdaki ilk uygulamaları 2016'da Trump'ın başkanlık seçimleri ve İngiltere'nin "Brexit" kampanyasında görüldü.
Terim Türkçeye "gerçek ötesi veya gerçek sonrası" olarak çevrilse de anlamı tam olarak karşılamıyor.
"Oxford Sözlüğü"ne göre "Post-Truth"; "bahsedilen herhangi bir konuda kamuoyu oluşturmak için nesnel hakikatlerin, duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olma durumudur". Terim, politik alanda artık gerçeklerin değil duygu, algı ve hatta yalanların daha etkili olduğunu belirtmektedir.
"Post-Truth" politika yapanlar, siyasi söylemlerinde bile isteyerek yalana başvurur, doğru olmayan verileri hakikatmiş gibi anlatır veya ispatlanması mümkün olmayan iddialarda bulunur. Bu politika sadece kuru yalanlara dayanmıyor.
Siyasi söylemlerin kitlelerin duygularına hitap etmesi, bu duyguları yükseltecek ve dönüştürecek (yalan da olsa) içeriklere sahip olması gerekiyor.