Lütfi Albayrak

LÜTFİ ALBAYRAK

Tarihi 17 Haziran 2018

Bayram ziyaretinde mutlaka görülen akraba tipleri

EŞİ, dostu birbirine yaklaştıran bayramlar da olmasa halimiz nice olurdu.
Ramazan Bayramı'nın yaklaşmasıyla hepimizde bir telaş (özellikle bayram temizliğine giren kadınlar) nüksetti. Bayram alışverişi, tatil planları, akraba ziyaret planlaması yapalım derken epeyce yorulduk.
Ama insanları birbirine yaklaştıran böyle güzel bir gün için tüm yorgunluğa değdi:) Hee unutmadan bir de bayramların olmazsa olmaz tipleri var. Onlarsız bir bayram düşünülemez. Okuduğunuz zaman bu tiplere ne kadar aşina olduğunuzu daha net göreceksiniz. İşte, bayramların kamberi olan 20 tip;
Grup halinde dolaşan takım elbiseli küçük Polat Alemdar'lar.
"Birkaç tane daha şeker al" diye tutturan Şaziye teyze.
Seni yiyecekmiş gibi öpen az samimi akrabalar.
"Kaç para topladın bakalım" diye soran amcalar.
Kolonya tutmak için birbiriyle yarışan genç kızlar.
Her gittiği evde hunharca baklavayı gömen Remzi dayılar.
"Eee evlilik ne zaman? / Okul bitti mi?" sorularından başka bir şey bilmeyen teyzeler.
Torpillerle ortalığı savaş alanına çeviren veletler.
"O yemez teyzesi" anneleri.
Bayram için memleketine giden üst kat komşu.
Kolonya sürünüp limon bahçesi gibi ortada dolaşan Nebahat teyze.
"Sabah namazından döndüğümde herkes hazır olacak" diyen babalar.
"Oğlum bak falancalar geldi" diye sürekli uyarıda bulunan ebeveynler.
Kendini toplu bayram mesajlarına adayan kitle.
Torunlarına çorap veren nineler.
Kıbrıs'ta sahneye çıkan Mehmet Ali Erbil.
El öptürme fetişisti teyzeler.
Harçlık beklerken şeker ikramına maruz kalan bebeler.
"Sen koca adam olmuşsun, artık bizden para da almazsın" diyen cimri amcalar.
"Nerde o eski bayramlar" diye hayıflanan Necmettin amcalar.

ŞEKER TADINDA ALKIŞLIYORUM
ENİŞTEMLE tokalaştık, yanaktan öpüşeceğiz. İkimiz de önce aynı yöne, sonra diğer yöne kafamızı hareket ettirince tutturamadık, dudaklar kenardan birbirine değdi. Ablamı öpüyor diye bütün aileyi öpebileceğini zannediyor zaar.
7 YAŞINDAKİ kuzenimle bayramda yapılacaklar listesi hazırlıyoruz (onun fikri). Aynen aktarıyorum:
1-Dedemlerin eli öpülecek harçlık alınacak. 2-Ahmet Amcamların eli öpülecek harçlık alınacak. 3-Aynur Teyzemlerin eli öpülecek harçlık alınacak. 4-Halime Nine'nin eli öpülecek ama harçlık alınmayacak, çok ısrar ederse bir tane şeker alınabilir çünkü o çok yaşlı günah olmasın, amin.
Ben dahasını yazamadım gülmekten, biriniz devralsın!
ANNEMLE her bayramlaştığımda, elini öptükten sonra sıkıca sarılırdık birbirimize ve bana "Kızım, hep beraber sağlıklı, mutlu nice bayramlarımız olsun inşallah." derdi. Bu yıl da bayramlaştık, yine elini öptüm, yine sarıldık ve bana "Kızım, sağlıklı, mutlu nice bayramlarımız olsun inşallah ama artık beraber olmayalım." dedi. Mesaj alınmıştır canım annem benim!
HER bayram öncesi misafir için şeker alan, fakat çocukları bitirmesin diye onları saklayan ve sakladığı yeri unutup değil bayram günü, yıllar sonra bile hala nerede olduklarını anımsayamayan kişi benim annem olur.
BAYRAMIN ilk günü.
Yabancı olan eniştem bayram ziyaretine gelen kuzenime;
"Are you ok?" diye soruyor.
"Anlamıyorum enişte. Türkçe konuş." diyen kuzenime tek kelime İngilizce bilmeyen babam tercümanlık yapıyor;
"Ayı Yogi diyor kızım." Bayram şekeri tadındaki canım babam benim!
GEÇEN bayramda olduğu gibi, bu bayram da harçlıklarını babaannesine teslim edip Garanti (!) Bankası'na (göğsüne) koymasını isteyen oğluma, kayınpederimin muhteşem öğüdü: "Evladım o bankanın en eski mudisi olarak söylüyorum ki, oraya giren para bir daha oradan çıkmaz!"
KRİZİN etkilerinin bayram harçlıklarına yansımasının en ekonomik yorumunu oğlum yaptı:
"Eskiden kiyat(!) para verirlerdi, artık hep taş para veriyorlar."

KAYINVALİDE
BİR kayınvalidenin 3 damadı varmış. Onları test etmek istemiş. Bir gün en büyük damadıyla deniz kenarına gitmiş ve kendisini sulara bırakmış.
Bir yandan da"Boğuluyorum" diye feryat ediyormuş. Büyük damat atlamış denize ve kaynanasını kurtarmış. Ertesi gün kapısında bir Renault Laguna, üzerinde bir not. "Sevgili damadım hayatımı kurtardın.
Teşekkürler… Kayınvaliden" İki üç gün sonra ortanca damadıyla deniz kenarına gitmiş. Aynı şeyi denemiş. Ortanca damat da kayınvalidesini kurtarınca, ona da bir araba hediye etmiş. Üzerine de benzer bir not iliştirmiş: "Sevgili damadım hayatımı kurtardın.
Kayınvaliden…" Son deneme küçük damatla… Kayınvalide denize atlamış; ayağı yerden kesilince"Boğuluyorum" diye feryat etmeye başlamış. Küçük damat, başını çevirip bakmamış bile. Kadın boğulmuş.
Ertesi gün küçük damadın kapısının önünde bir Ferrari ve üzerinde bir not: "Sevgili damadım hayatımı kurtardın.
Kayınpederin."

PAZARLIK PAYI
KAYSERİLİ bir adam; oğlunun yüzünde üzgün bir ifadeyle okuldan geldiğini görünce sormuş: Hayırdır oğlum ne oldu?
Oğlan: Babacığım matematik sözlüsünden zayıf aldım.
-Neden?
-Öğretmen "iki kere iki kaç eder?" diye sordu. Ben de "altı eder" dedim.
-E oğlum biz bunları senle konuştuk. Ben sana anlatmıştım; iki kere iki dört eder. Hadi bilemedin en fazla beş eder.
Altı nereden çıktı?..
-Ben de biliyorum iki kere ikinin dört ettiğini, pazarlık payı bıraktım, ondan altı eder dedim!

​SİNEK
BİR Türk, bir Fransız, bir de İngiliz trenle yolculuk yapıyorlarmış.
Trendeki odaları sıcaklayınca Fransız pencereyi açmış ve içeri bir tane sinek girmiş, Fransız hünerini göstermek için kılıcını çektigiyle sineğe bir tane vurmuş ve sinek ortadan ikiye ayrılmış.
Diğerleri hayretle bakarken, Fransız cebinden karvizit çıkartmış ve İngilizle bizim Türk'e vermiş.
Karvizitte "Fransa'nın en iyi kılıç ustası"yazıyormuş.
Bunu gören İngiliz hemen pencereyi açmış ve içeri bir tane daha sinek girmiş.
Hemen okunu çekmiş bir fırlatmış sinek duvara yapışmış, cebinden karvizitini çıkartmış "İngiltere'nin en usta okçusu".
Tabi bizim Türk altta kalır mı.
Hemen pencereyi açmış içeri bir tane daha sinek girmiş bizim Türk cebinden bıçağı çıkarttığı gibi sineğe fırlatmış.
Sinek yere düşmüş ve sinek bir kaç dakika sonra yerden kalkmış ve geri uçmuş.
Bunu gören ingilizle fransız basmış kahkahayı bizim Türk cebinden karvizitleri çıkartmış ve İngilizle Fransıza vermiş.
"Fenni Sünnetçi Remzi" :))

YALAN
PADİŞAH bir gün, "Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!" demiş.
Yalancılar hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
"Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü".
"Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir yavru.
Kaptı mı götürür tabii!.." "Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!.." "Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!.." "Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!" "Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür.
Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir".
Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş. Ama bir gün bir adam gelmiş;
"Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştın.
Şimdi geri almaya geldim.
"Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen borcunu öde!.."