Liderlik kucaktan kucağa savrulan hafif meşrep bir yosmaya döndü son haftalarda. Her gece ayrı bir civanın döşeğinde sabahladı durdu. Dün gece maçın sonucu bu ayran gönüllü ilişkilerini hiç değilse uzun bir süreliğine bitirecek, onu son teslim alanın otağında epey bir oyalayacaktı. Taliplerden biri de
Fenerbahçe'ydi. Hovardaca harcanmış puanların cılızlaştırdığı karne notuyla tek dersten ikmal sınavına çıkıyordu Fener. 'Yen, geç sınıfı' durumu vardı yani.
Trabzon ise yine yeni yeniden hocası olan
Şenol'la parlayan güneşini daha bir ısıtıcı yapmak peşindeydi. Kendi sahasında kendi seyircisi önünde Kanarya'yı devirirse hem tepe noktasına yakın bir yere park edecek hem de güzel fiyaka yapacaktı. Böyle maçlarda kalite beklemek biraz hayalcilik olur. Nitekim aman aman futbol oynandığını söyleyemeyiz. Ama teslim etmeliyiz ki sahadaki tüm futbolcular canla başla çalıştı, mücadele ve tempo hayli yüksekti.
Carlos'un gidişiyle reklam kaynağından, cilalı yaldızlı bir uluslararası isimden mahrum kalmıştı
Fenerbahçe. Lakin çoğu maçı
Roberto Carlos'un ağırlığı, lakaytlığı yüzünden adeta 10 kişi oynamış gibi tamamlayan takımın ritmi artmıştı. Dün gecenin en önemli kahramanı göze görünmez, elle tutulmaz bir güç olan rüzgârdı. Topun ya hızını kesti ya da abartılı derecede artırdı.
Güiza'nın usta ayaklarından çıkan topların çoğu takatsiz kalıp sönse de golü yapan İspanyol sevindirdi taraftarını. Neticeten bu heyecanlı, gerilimli zaman zaman korku ya da komedi tarzına bürünen lig filmine 5 dakika ara verildi. Mevcut puan sıralaması ne olursa olsun kod adı
Hatice olmaya mahkum filmin bu yarısının.
Hatice'yi değil neticeyi beklemek lazım.