Tedavi için 2 seçenek var

Kalp krizi geçiren hastanın tedaviye ulaştığı dönem önem taşıyor. Yoğun bakıma alınan hastanın tedavi şekli krizden sonra geçen zamana göre belirleniyor

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Nisan 2011 Güncelleme 12 Nisan 2011, 15:55
Tedavi için 2 seçenek var

İÇİNDEKİLER

Kalp krizinde kesin tanı konulduktan sonra yapılması gereken ilk şey, kalp krizinin saatini tahmin etmek. Hastanın kaç saattir kalp krizi geçirdiği, krizin şiddeti ve hastanın yakınmalarına göre tedavi şekli belirleniyor. Örneğin hasta sağlık kuruluşuna ilk 6 saat içinde başvurmuşsa, tıkanan damar acil kalp anjiyosuyla belirlenip anjiyoplasti veya stentle açılıyor. Bu yöntemde kalp damarındaki tıkanıklık, kasık ya da el bileği damarından giriş yapılıp damar içerisinden kalbe ulaştırılan bir tel geçirildikten sonra bir balon yardımıyla gideriliyor. Ardından damarın tekrar tıkanmaması için stent denilen kafes benzeri bir materyal yerleştiriliyor. Eğer kalp krizinin süresi 6 saati aşmışsa ve hastanın yakınmaları geçmişse, pıhtı eritici ilaçların damar yoluyla verilerek tedavi uygulanıyor. Kalp krizi riskini artıran 2 önemli faktör var: Bunlardan birincisi 'değiştirilemeyen' riskler olarak nitelendiriliyor. Genetik faktörler, ilerleyen yaş ve erkek olmak bu ilk grupta yer alıyor. Maalesef bu risk faktörlerini değiştirmek mümkün olmuyor. Tip 2 diyabet, hipertansiyon sigara tüketimi hatalı beslenme, vücut çevresindeki biriken aşırı yağlar, obezite hareketsiz bir yaşam sürmek gibi risk faktörlerine ise 'değiştirilebilir' risk faktörleri adı veriliyor. Dolayısıyla bu risk faktörleri yaşam alışkanlıklarında yapılacak olan değişiklikler ve ilaç tedavisiyle ortadan kaldırılabiliyor.

EN RİSKLİ FAKTÖR DİYABET
Diyabet kalp krizine neden olan faktörler arasında birinci sırada yer alıyor. Diyabet hastaları en sık kalp krizi gelişmesi sonucu yaşamını yitiriyor. Kalp damar hastalıklarından ölüm oranı tip 1 diyabetlilerde 3-10 kat, tip 2 diyabetlilerde erkekse 2, kadınsa 4 kat artıyor.
Çünkü diyabet damar duvarının esnekliğini bozuyor, hücre birikimine ve artışına neden oluyor, kanda pıhtılaşmayı artırıyor ve damar iç yüzeyindeki hücre hasarını kolaylaştırıyor. İyi kontrol altında olmayan diyabette tipik olarak kalp damar sağlığı için risk faktörü olan hipertrigliseridemi ile beraber HDL düşüklüğü de bulunuyor. Bunların yanı sıra LDL (kötü huylu kolesterol) metabolizmasını etkileyerek daha küçük ve yoğun LDL moleküllerinin oluşmasına yol açıyor. Üstelik tüm bu olumsuz etkilerini hiçbir yakınmaya yol açmadan gerçekleştirebiliyor. Dolayısıyla diyabet hastalarının hiçbir yakınmaları olmasa bile düzenli olarak kan şekerlerini ölçtürmelerini ve kardiyolojik muayenelerini gerekiyor.