İntikam katliamı

Çerkes Hasan, eniştesi Sultan Aziz'in ölümüyle yıkıldı. Darbeci Paşa Hüseyin Avni'den 11 intikam almak için silahlandı. Kabine toplantısını bastı. Avni Paşa ile 5 askeri katletti

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 30 Kasım 2012 Güncelleme 30 Kasım 2012, 00:00
İntikam katliamı

İÇİNDEKİLER

26 Yaşında, uzun boylu, yakışıklı, ince, bileğine kuvvetli, asabi, kavgacı, cesur, Galata civarına kabadayılığıyla nam salmış... Tarihe geçen adıyla Çerkes Hasan. Rumeli'ye iskân edilmiş bir ailenin çocuğudur. Babası İsmail Bey, köle ticareti yapan birisi. Harbiye'den mezun olunca Bağdat'a gitmesi şartıyla rütbesi bir derece yükseltilmiş ama Sultan Aziz'in eşlerinden Neşerek Kadın Efendi'nin kardeşi olduğu için yaver yapılıp, İstanbul'da kalması sağlanmıştı. Sultan Aziz'in tahttan indirilmesi sonucu Bağdat'a atanmış ama yine gitmeyerek bu kez Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi'nin yaveri olmuştu. Hüseyin Avni Paşa, İstanbul'da kalmasını sakıncalı bularak tekrar Bağdat'a tayinini çıkarttı. Ama bir kez daha gitmeyince bu kez tutuklattı. Gitmeye söz verince yine rütbesi yükseltilip kolağası (kıdemli yüzbaşı) yapılıp cezaevinden serbest bırakılmıştı. Çerkes Hasan, Serasker Avni Paşa'yı eniştesi Sultan Aziz'in cenazesi esnasında öldürmeyi düşünmüştü. İran Sefareti'nin karşısındaki kahvede oturmuş, sinirli bir şekilde belindeki palasıyla oynuyordu. Her nedense bu eylemi gerçekleştirmedi. Belki de uygun ortam bulamadı.

HALK CENAZEYE KATILAMADI
Çünkü Sultan'ın cenazesi tenhaydı. Halktan hiç kimse korkudan katılamamıştı. Hayat çok ilginç, Sultan Aziz'e karşı Şehzade Murat'ı destekleyenler de V. Murad öldüğünde cenazesine gitmemişti. Sultan Murad'ın cenazesini, 4 gümrük hamalı, tabutun önünde ve arkasında polis ve subayların nezaretinde taşıyarak defnetmeye götürmüşlerdi. İki sultanın da cenazesinde halktan tek bir kişi bile yoktu. Kim olursa olsun bu "yalnızlık" hiç değişmedi maalesef. Aydın Menderes "Babam asılınca, bir sarhoş bile protesto için nara atmadı" derdi. Mithat Paşa da elinden sadaret mühürü alınıp, sürgüne gittiği İzzettin vapuruna binmeye zorla götürülürken yolda ağlamış ve "yazık devlete ve millete yazık! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (başa kötü bir şey gelince okunan Bakara Suresi'nin 156. ayeti; meali: Biz şüphesiz her şeyimizle Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz) demişti.

BASKIN BASANINDIR!
Çerkes Hasan'ın ablası Neşerek Kadın Efendi anlattığımız gibi Sultan Aziz'le birlikte Topkapı'ya giderlerken üşütmüş ve bir hafta sonra da ölmüştü. Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Ablasının ölümünden üç gün sonra, cezaevinden çıktıktan da bir gün sonra yani 15 Haziran 1876 Perşembe günü artık eyleme geçecekti. Önce Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın Paşalimanı'ndaki yalısına gitti. Ama onu orada bulamadı. Çünkü Serasker toplantı (Meclis-i Vükelâ) için Mithat Paşa'nın Beyazıt Tavşantaşı'ndaki konağına gitmişti. Hasan Bey de hemen karşıya yani İstanbul'a geçti. Yaz olduğu için nazırların çoğu yazlığına gitmiş, o günkü gündemle (Karadağ ve Girit) ilgisi olmayan bazı vükelâ (vekiller) özellikle de evi uzak olanlar toplantıya davet edilmemişti bile. Hasan Bey, bir tezkere getirdiğini söyleyerek konağa girdi. Zaten hassa yaveri olduğu için tanınan, bilinen birisiydi. Tezkere getirdim demesi de şüphe uyandırmadı. Konak, Mithat Paşa'nın Bağdat Valisi olduğu esnada 16 bin altına yapılmıştı. Daha sonra da ilk "Kânûn-i Esâsî" yani ilk Anayasa da bu konakta hazırlanacaktı. Vükelâ, akşam yemeğini neşeli bir şekilde yemiş sonra da toplantının yapılacağı salona geçmişti. Olayın nasıl gerçekleştiğini anlamak için biraz konağın mimarisinden, Haluk Y. Şehsuvaroğlu'nun 1951'de yayınladığı makalesinden de faydalanarak, bahsetmemiz gerekiyor. Selamlık bölümündeki alt kattaki sofadan üst kattaki salonlara iki adet döner merdivenle çıkılıyordu. İçindeki mobilyaların renginden dolayı salonların isimleri vardı. Kırmızı, mavi ve pembe salonlar. Sofada nazırların adamları kumar oynayıp eğleniyorlardı. Çerkes Hasan, önce heyetin nerede olduğunu sordu. Öğrendi ama bir cevaba daha ihtiyacı vardı: Mahmud Celâleddin Paşa salonun hangi bölümündeydi acaba? Bu merak garip gelmesin diye bir mazeret de buldu: "Onun da eteğini öpmek isterim de..." Ablası dolayısıyla bağı olduğu Paşa'ya zarar gelsin istemiyordu. Salonun kapısında bekleyen hizmetliye, aşağıya gidip bir yaveri çağırmasını söyleyerek onu kapıdan uzaklaştırdı. Ve salona daldı...

ÜZERİNDE 5 REVOLVER VARDI "
Davranmayın!" diye bağırdı. Elindeki revolveri (altıpatlar tabanca) özellikle asıl hedefi olan Hüseyin Avni Paşa'ya çevirdi ve bu kez de "Davranma Serasker" diye sözünü yineledi. Kapıdan girişe göre sağ başta Sadrazam Mehmet Rüşti Paşa vardı. Aynı sırada, Cevdet Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Kaptan-ı Derya Ahmet Paşa sıralanmıştı. En sonda, başka bir odaya doğru açılan kapının orada ise Mithat Paşa oturuyordu. Onun karşısında da Raşit Paşa, Şerif Hüseyin Paşa ve Yusuf Paşa yer alıyordu. Halet Paşa da sıkıntıdan ayakta dolaşıyordu. Hasan Bey odanın içine, Serasker'e doğru yürüyerek silahını ateşledi. Salonda büyük bir panik vardı, kapılara ulaşabilen kendisini dışarıya ve diğer odalara atıyordu.

ÖNCE YARALADI, SONRA KESTİ
Hüseyin Avni Paşa yaralıydı ama ölmemişti, o da silahına davranmak istedi. Hasan Bey, üstüne biraz daha mermi yağdıracaktı ki Ahmet Paşa kolunu arkadan tuttu. Çerkes Hasan, belindeki kamayı çekti ve Ahmet Paşa'nın kulaklarını doğradı ama Ahmet Paşa yine de bırakmıyordu. Bu kez yüzünü ve kolunu kesti, en sonunda da tek tek parmaklarını doğradı. Ahmet Paşa'dan kurtuldu. Kendisini dışarı atmaya çalışan Serasker'i yakaladı ve iki kurşun daha sıktı. Hıncını alamamıştı. Yerde yatan Serasker'in üzerine çöktü ve kamasıyla delik deşik etti.

YARDIMA GELENLERİ DE ÖLDÜRDÜ
Merdivenden koşup yardıma gelenlere ateş etti. Öldürdü, yaraladı derken tekrar salona döndü. Şoke olup koltuktan kalkamayan Hariciye Nazırı Raşit Paşa'yı vurdu bu kez. Yetmedi onu da kamayla doğradı. Sadrazam ve üç nazırın kaçtığı odanın kapısına dayandı. Paşalar kapıya kanepeyi dayamışlar, üstüne de şişman olan Halet Paşa'yı oturtmuşlardı. Hasan Bey, yaşlı Sadrazam'a seslendi: "Sen milletin babasısın, ayağını öpeceğim; kapıyı açtır!" Sadrazam Mütercim Mehmet Rüşti Paşa, "Oğlum Hasan Bey! Senin hiddetin üstünde! Bana bir şey yapmayacağını bilirim. Amma kapıyı açamam. Yarın görüşürüz!" Konaktaki görevlilerden birisi arkadan ekmek bıçağıyla Çerkes Hasan'ı yaraladı. Ama onu da öldürdü. Ama taburdan gelen askerler Hasan Bey'i yakaladı.

TAHT'A OTURMA TÖRENİ

Osmanlı'da yeni padişahın tahta çıktığı, cülûs merasimi sonrasında genellikle top atışıyla (cülûs topları) halka duyurulurdu.
Cülûs, kelime anlamıyla oturmak demek. Ama daha çok tahta oturmak anlamında kullanılmıştır. Cülûs topları Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki sürekliliğin de sembolik olarak devamıdır.
Çünkü yeni Cumhurbaşkanı seçilince de top atışı yapılır.
Osmanlıda kapıkullarına cülûsiye bahşişi verilirdi. Bu oldukça yüksek bir meblağ tutar, hazinenin boş zamanlarında ciddi sorun olurdu. Padişah değişikliklerinin sık olduğu dönemde kapıkulları bayağı bir gelir elde ederlerdi. IV. Murat tahta oturduğunda, altı yılda yaşanan dördüncü cülûs olduğundan dolayı, kapıkulları bahşiş istemeyeceklerine söz vermelerine rağmen sonradan yine de istemişlerdir.

YARIN: Dut ağacı

Tayfun ER