Tarihi 8 Temmuz 2015

es-Selâmü Aleyküm

"Sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman, birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayın!" Hadis-i Şerif

Evet dostlar, Cennete girmek için iman lazım.
İmanın alâmeti ise birbirimizi sevmektir. Niyeyse insanlar Allah'ı kabul ederler de, insana eyvallah edemezler. Ebû Cehil de öyleydi, dedi ki: "Abdullah'ın yetimi nasıl Peygamber olur!" Efendimiz'e peygamberliği yakıştıramadı, insanı sevmeyi öğrenemedi.

İMANIN ALâMETİ BİRBİRİMİZİ SEVMEKTİR
Peki, iman ile bunun ne alâkası var? Evet, iman cennet! Evet, iman âhiret! Evet, iman gayptır, gözle görülmez fakat görülmeyen bir mânâya inanmış bir adamın hayatı, bambaşka olur. O komşusuna eziyet etmez, insanlara kötülük yapamaz.
İmanlı adamsa, görmediği Allah'a nasıl inanmışsa; yolda giderken bir taş gördüğünde, kendisinden sonra oradan geçebilecek, görmediği bir adamı hatırlar, alır o taşı yoldan kaldırır. İslâm o kadar naziktir.
Efendimiz (sas)'in hayatı saâdetlerine bakın, insana nasıl bir muhabbet vardır? Efendimiz Mekke'yi fethettiğinde, Mekkeliler; "Şu an bizi öldürsen hazırız, Sana yapmadığımız şey kalmadı." demediler mi? Peki Mekkeliler öncesinde Efendimiz'e ne yapmışlardı da, şimdi böyle söylüyorlardı?
Dostlar, işte o Mekkeliler, Efendimiz (sas) Kâbe'yi tavaf ederken, her defasında ağıza alınmayacak sözlerle hakaret eder aşağılar ve küfredelerdi.
Sonrasında n'oldu? Hepinizce malum Efendimiz'e ve inanalara akla gelmeyecek şekilde işkenceler ve eziyetler yaptılar. Onu (sas) ve inanaları, Mekke'den hicrete zorladılar.
Bununla da kalmayıp her fırsatta Müslümanlara savaş açtılar.

Kendisine ve Ashabına bunca işkence ve eziyeti revâ gören Mekkelileri o rahmet Peygamberi Efendimiz (sas) Mekke'nin fethinde sükûnet ve muhabbet hâlinde karşıladı. Ve onlara, "Size bugün kınama yok, Müslüman kardeşiz, hata etmiş olabilirsiniz." demiş ve onlar mü'min olduklarında dahi yaptıklarını yüzlerine vurmamıştır.

İNSANI GÖRDÜĞÜNDE HAKK'I HATIRLAMAK

Allah'ın en güzel kulu, en güzel mahlûku insandır. Allah insanı özene bezene yaratmıştır. Bir insanın yüzüne küfretmek, hakaret etmek adamı dinin dışına çıkartır. Çünkü Allah, her yüzün nakşını bizzat Kendisi çekmiştir.
Bir insan, kardeşini gördüğünde Allah'ı hatırlamazsa, hak ve hukuku tanımazsa, Kâbe'yi gördüğünde de Allah'ı hatırlamaz. Hocam derdi ki: "İnsanlar arasında Allah'ı hatırlayamayan, kendi başına kaldığında hiç hatırlayamaz." Nasıl oluyor bu?
İşte bunun nasıl olabileceğini merak ettiğin zaman Kur'ân sana hitap ediyor. Allah Teâlâ mahlûkat arasından insanı seçmiş. İnsan, Allah'ın "Ruhumdan, ruh üfürdüğüm." dediği şerefe nâil olmuştur. Hiç kimse tesadüfen insan olmaz. Dünyaya kim gelmişse muhakkak Allah Teâlâ tarafından bir memuriyet, tahsisat ve takdir üzere gelmiştir.
O hâlde kendi çocuğuna bile Allah'ın bir emaneti, Allah'ın yeryüzündeki bir halifesi, Allah'ın seçtiği bir kul gözüyle bak.
Çocuğuna artık ihanet edebilir misin? Artık ona haram yedirebilir misin? Artık onun için endişelenebilir misin? Tevekkül ile huzurla yaşar, aynı zamanda o çocuğun üzerine sadece benim diye değil, Allah'ın emaneti diye bakarsın.

BİZLER HİLKâTTE BERABERİZ, HAKİKATTE BİRADERİZ
Eskilerin bu sözü, "Yaratılışta beraber yaratılmışız, mânâda ise kardeşiz." demektir. Kardeşlerim, selâm bir semboldür. İslâmî, mânevî, hakikat âlemine ait bir remizdir; selâm.
Kur'ân-ı Kerîm'de selâm'ın geçtiği âyetler vardır. Allah Peygamberlerine selâm verir, melekler cennete giren kullara selâm verir.
Selâm vermek sözünden ibaret değildir. "Benden emin olabilirsin, benim elimden sana zarar gelmez. Ben senin gıyabında arkandan konuşmam, sana hainlik yapmam." "Selâmun Aleyküm" sen bana Allah'ın emaneti olan bir kul olarak geldin. Ben seni Allah'ın kulu olarak tanıdım." demektir.
Selâm, bir emniyet ve itimat anlaşmasıdır. "Benden emin olabilirsin kardeşim." demektir.
Bir insan selâm verdikten sonra başkasına ihanet ediyorsa o insan münafık veya hâindir.

Selâm vermek, karşısındakini, insanı Allah'ın emaneti olarak görmek ve onunla, "Ey meleklerin bile cennete girdiğinde selâm vereceği kardeşim! Selâmun Aleyküm, inşallah cennette beraberiz, seninle mânâda buluştuk." demektir.
Demek ki selâm, sadece selâm vermek değil! "Selâmun Aleyküm" denildiğinde, karşıdaki insan sırf bu selâm kelimesini beğenmediğinden seni öcü olarak görüyorsa, bu o kişinin algısındaki bir problemdir.
Ben selâm verdiğimde sana emniyet veremiyorsam, bu da benim hatam olsa gerek. Aynı zamanda merhaba da bir selâmdır, bunu da hatırlatmış olalım.

SELâM VERME ÂDâBI
Dostlar, İslâm ahlâkında selâmı büyük küçüğe verir; mevki olarak, makam olarak daha iyi pozisyonda olan kişi, diğer kişiye selâmı verir. Çünkü Selâm vermek, hem yüksek makama işaret eder, hem de o makamdaki insanın aşağıdaki ile irtibat kurmasını temsil eder.
Bir adamın hayat şekli, oturuş, kalkış pozisyonu selâm almaya müsait değilse, selâm verilmez. Bir de selâm alamayacak yükseklikte olmak var. Namaza durmuş birine selâm verilemez. Sofrada yemek yiyen birine selâm verilmez.
Çünkü adam sana "Aleyküm Selâm" diyene kadar kursağına, boğazına bir şey kaçar diye... O bile düşünülmüş. İlim meclisine de, "Selâmun Aleyküm" deyip girilmez.Çünkü işin insicâmını yani ortamı bozarsın.

SİZE SELAM VERDİM; NASIL EMİN OLMAZSINIZ, BENDEN!
Hz. Ömer (ra) zamanında adamın biri Medine'ye gelir. Adam biraz dinlenmek için bir hurma bahçesinin kenarında atından iner. Bu sırada adamın atı da bahçe duvarından sarkan hurma dallarından yemeye başlar. Bunu fark eden adam, atına müdahale eder ama o sırada bunu gören bahçenin sahibi asabi ihtiyar, atın kafasına taş atar. İhtiyarın attığı taşla da adamın atı ölür.
Atının öldüğünü gören adam da, o üzüntü ve öfkeyle ihtiyara taş atar. Amacı ihtiyarı öldürmek olmasa da atılan taşla ihtiyar da orada ölüverir.
İhtiyarın ailesi adamı adalet için Hz Ömer Efendimiz'in huzuruna çıkarırlar.
Adam durumu kabullenir; "Kabul ben öldürdüm ihtiyarı, yaptığıma bin pişmanım. Cezam neyse ona da razıyım.
Ancak bendeniz ailemin büyüğüyüm.Kardeşlerim ve ailemin geçimini ben temin ediyorum. Siz beni öldürmekle bütün ailemi yok edeceksiniz. Bana üç gün izin verin, onların nafakasını vereyim. Sonrasında bana istediğiniz cezayı uygulayın."
der.
Hz. Ömer (ra): "Hayır, kefil olan birisi olmadan asla seni bırakmayız." der. Adam etrafındakilere bakar ve eliyle Ebû Zer Gıfarî Hazretlerini göstererek:"İşte bu adam bana kefil olur."der. Ebû Zer (ra) adama kefil olur.
Adam gider; aradan üç gün geçmesine rağmen gelmez. Herkes;"Adam gelmezse, Ebû Zer acaba kısas olarak canını verecek mi? Ömer bunu tatbik edecek mi?" diye merak ederler. Nihayet kısasın uygulanacağı vakit gelir. Adam ortalıklarda yoktur adalet gereği kısas Ebû Zer'e uygulanacaktır.
Tam kısas uygulanacakken adam son dakikada çıkagelir. İhtiyarın ailesi ve orada toplanan halk adama: "Gelmeyeceksin zannettik." derler. Adam bu lafı işitince: "Demek Gelmeyeceğim mi zannettiniz? Yazıklar olsun bana ben nasıl bir adammışım!" diyerek başlar ağlamaya. Adama; "Niye böyle söylüyorsun?" diyorlar.
Adam: "Ben bir Müslüman olarak size yalan söyleyecek bir kanaat mi uyandırdım? Nasıl beni yalancı görürsünüz? Demek ki, imanımda bir eksiklik var. Oysa ben size selâm vermişim. Siz benden nasıl emin olamazsınız? Demek ki, imanımın nuru yüzümden gitmiş." deyince, bu sefer de sahabe başlar, ağlamaya.
Ebû Zer Gıfârî'ye soruyorlar:"Yâ Ebû Zer, sen bu adamı tanıyor musun?" "Tanımıyorum." diyor. "Peki niye kefil oldun?" diye sorarlar. Ebû Zer: "Kefil oldum, çünkü Resûlullah'tan sonra artık bu toplulukta fazilet kalmamış dedirtmem! Ölürüm ben ama Ashâb-ı Kirâm ne hâllere düşmüş dedirtmem! İslâm'a leke sürdürtmem!" der. Bunun üzerine kısas için bekleyen ihtiyarın ailesi: "Ya Ömer, biz de dünyada kerem kalmadı mı dedirtmeyiz. Biz kısastan vazgeçtik." derler.

AYET-İ KERİME
* "Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır." Nisa: 86

* "İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik
temennileri "selâm!"dır." İbrahim: 23

HADİS-İ ŞERİF
* "İnsanların Allah katında en makbulü ve O'na en yakın olanı, önce selâm verendir." Tirmizî

*
"İnsanlarınen âcizi dua etmeyen, en cimrisi de selâm vermeyendir." Taberânî

* Tanıdığından başkasına selâm vermemek Kıyamet alâmetidir." Taberânî

* "Müslüman'ın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selâm vermektir." Müslim

SORDUM-ÖĞRENDİM
* Nazar var mıdır? Nazardan nasıl korunulur?
Hadis-i şerifte: "Nazardan Allah'a sığının, çünkü nazar (göz değmesi) haktır." buyrulmaktadır. Rasûlullah'ın (sas) nazara karşı, "Âyete'l - Kürsî ile İhlas, Felâk ve Nâs Sûrelerini okuduğu; Ashabına da bunları okumalarını" tavsiye ettiği; bunlardan kurtulmak için ayrıca doğrudan Allah Teâlâ'ya yakardığı rivâyet edilmektedir.
Nazara maruz kalan bir kişi, çare olarak Hz. Peygamber (sas)'in önerdiği korunma yöntemleri ile yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmemelidir.

DUA

Hz İbrahim (as)'ın Duası:

* "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen Müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen Müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin." ÂMİN Bakara: 128