Tarihi 1 Temmuz 2015

Yarım hurmayla da olsa ateşten korunun!

Vermekten korkma! Verebiliyorsan bil ki; bu Allah Teâlâ'nın sana, ikramı ve ihsanıdır.

Kardeşlerim, İnfâk zaten kendisi kıymetli. Fakat bu ayda yapılan hayır hasenâta Cenâb-ı Hakk, bire 700, hatta daha fazla ikram ettiği için, Ramazan Ayı'nda bol bol infâk etmek âdeti seniyyeden olmuştur. "

SEVDİĞİNDEN İNFâK EDEBİLMEK
Kişi sevdiğinden infâk edebilmeli. Yani yediğinden infâk edecek şekilde olmalı.
Bazıları var fakir fukarayı doyuruyor; ama kendi sofrasında yediği onlarca çeşit yiyecekten, fukaraya vermiyor.
Bu nedir, peki? Allah'ın infâk emrini kabul edip, bu emri yerine getirirken tahsin yani güzelleme şartını yerine getirmemektir.
"Sevdiklerinizden infâk edeceksiniz." buyuruyor Hz Allah (cc).
Yediğimiz sofradan bunu yiyemeyenlere vereceğiz. Aksi hâlde sevdiklerinizden infâk etmedikçe "birr" yani Kur'ân'da bahsedilen ebrar zümresine çıkamazsınız.
Kardeşlerim, hadi bu ayda; salamdı, sucuktu, eti biraz az yiyelim de, fakirlere infâk edelim. Aynı kendimize alıyormuş gibi salam sucuk kuyruğuna, fukara için girelim.
Fukaraya yaptığımız alışverişi, en güzelinden yapalım. Ona verdiğinizde rûhen tokluğunu hissedecek, şunu düşüneceksiniz; Allah Teâlâ direkt olarak bunu ona ihsan edebilirdi ama ne kadar bahtımız ve talihimiz yüksek ve Allah bizi ne kadar sevmiş ki; o kuluna infâkı, bizim elimizden nasip ediyor.
Büyükler, bir kişi kırkına geldi mi; sabah uyandığında, "Rabbim beni bugün sevdiğin işlerde kullan." diye dua etmeli buyururlar. Allah her dâim bizi sevdiği işlerde kullansın.

İSTEMEKTEN HAYâ EDENLER
İnsan etrafına, akrabasına bakması lazım; bazen konu komşusunda bile ihtiyaç sahibi insanların varlığından haberdar olamayabiliyor. İstemekten haya eden ihtiyaç sahibleri var.
Bakara sûresinde,"Sen onları yüzlerinden tanırsın." diyor âyet-i kerimede. Onlar istemezler, ar damarlarını çatlatmamışlardır, haysiyet-i İslâm'ı, izzet-i nefsi değil; vakar-ı tevhidi muhafaza eden insanlar oldukları için, ihtiyaçlarını belli etmezler fakat ihtiyaç sahipleridir.

"O İST EMEDEN VERMEM LAZIMDI"
İmam-ı Ali Efendimiz (kv) bir gün hânelerine geldiklerinde Hz. Fâtıma Validemiz; "Ya Ali, bugün kapıya bir ihtiyaç sahibi geldi. Para istedi, bende sana haber vermeden, evdeki paradan adamın ihtiyacı kadar miktarı infâk ettim. Ehl-i beyitten birisi bir şey isteyince biz reddetmeyiz biliyorsun." demiş.
Hz. Ali Efendimiz;"Kimdi o?" diye sormuş. Hz. Fâtıma Annemiz;"Falanca zât" deyince, Şâh-ı Veli (kv),"Eyvah! Ne yaptık biz?"demiş. Cenâb-ı Fatıma Validemiz şaşırmış ve:"Ya Ali, ben yanlış bir şey mi yaptım?" deyince, "Hayır sen yanlış yapmadın fakat o bahsettiğin kişi, benim arkadaşımdı. O istemeden benim vermem lazımdı; bu raddeye getirmemeliydim." diye buyurmuş, Ali Efendimiz (kv).

EFENDİMİZ (SAS) FAKİR DEĞİLDİ
İki cihan serveri Efendimiz, bazen sorarlarmış, hâne-i saadetlerinde validelerimize; "Evde yiyecek bir şey var mı?" diye. "Hayır, yâ Resûlullah yok." denilince, "Peki, oruca niyet ettim." dermiş.
Ne demek yok? Resûlullah fakir değildi, elindekini muhakkak infâk ederdi. "Hepsini infâk ettim, şu anda yiyecek bir şey yok." demektir, bu. "
Mü'minin Ferâsetinden Ko rkunuz"
Hâli bilmek lazımdır. Bakın dostlar, Efendimiz (sas); "Mü'minin ferâsetinden korkunuz; o baktığı zaman Allah'ın nuruyla bakar." buyuruyor.
Bir mü'minde ferâset olursa ihtiyaç sahibi olanı, anlar. En azından anlamak durumundadır. Anlamıyorsa, ondaki imanın nurunun azlığındandır. Biz bu infâk mevsiminde bu nevi zevât-ı kirâmı bulup, bu fırsatı da ganimet bilip vermek durumundayız.
Hemen Sûre-i Bakara'nın 3. ayetinde, Allah Teâlâ: "Onlar ki; gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de, Allah yolunda infâk ederler." buyuruyor. "
Cömert Cennett edir"
Efendimiz (sas) : "Cömert kişi; Allah'a yakın, insanlara yakın, cennete yakın, cehennemden uzaktır. Cimri kişi, Allah'tan uzak, insanlardan uzak, cennetten uzak, cehenneme yakındır. Câhil cömertlik sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever." buyuruyor.
Allah Teâlâ cömert insanları hiçbir gölgenin bulunmadığı zamanda kendi zatının gölgesinde muhafaza edecektir. Hatta bir zâtın gıyabında konuşuyorlar; "Şöyle yapmış, böyle yapmış." diye. Efendimiz (sas) buyuruyor ki: "Yarın mahşerde utanırsınız zira bu kişi cömertti."
Allah cömert kişinin günahlarını affeder. Sadaka verildiğinde üzerinizden belayı def eder; bunları da düşünmek lazım. Neticede hizmetin sadece karşımızdakine değil, esasında dünyevî ve uhrevî işlerimiz için, o hizmetin bize döndüğünü, bizim için olduğunu unutmamak lazım. Cenâb-ı Hakk bu infâk zevkini gönüllerimize nakşeylesin; nefislerinden severek infâk eden cömertlik gösteren kullarından eylesin. Âmin.


'YUKARIDAKİ EL, AŞAĞIDAKİ ELDEN HAYIRLIDIR'
Efendimiz (sas),"Yukarıdaki el aşağıdaki elden hayırlıdır." buyuruyor.
Bize bunu anlatırken, "veren el alan elden hayırlıdır" diyorlar ama hadisin metnine bakarsanız "yukarıdaki el tâbiri" vardır. Yukarıdan veren kişi koyar.
Eski zarif insanlar verirken dahi avucunu açarak verir, ihtiyaç sahibi de yukarıdan alırmış. Niçin? O yukarıdaki el sevabını dahi karşısındaki alsın, diye.
İnfâk ettikten sonra da; "Yâ Rabbi, bunu sen başka vesileyle ona verebilirdin ama benim elimi vermek için seçtin. Ben ne kadar âciz ne kadar günahkâr bir kulum! Yâ Rabbi, Seni lâyıkıyla hamd etmekten ve Seni tenzih ve tesbih etmekten ne kadar uzağım. Beni affeyle, âcizliğimi kabul eyle.' diyerek ayrılırlarmış.
Sadaka Taşı
Sevgili dostlar, ecdadımız her daim birlikte yaşadıkları fakiri fukarayı, gözetleyip koruyup kollamışlardır. Bunun için camilerde Sadaka taşını icat etmişler.
Zenginimiz yoksul kardeşini incitmeyeyim diye zekatını sadakasını gece vakti, kimse görmeden, bu taşlara bırakırmış, Yoksulumuz da ihtiyacı olan kadarını alırmış; daha fazlası değil ama. Şu inceliğe, şu zerâfete bakar mısınız?
Zenginimiz elindeki paranın asıl sahibinin, Allah olduğunu bilip, o paradaki yoksulun hakkını, onu incitmeden, bir mü'mine yakışan zerafetle gözetiyor.
Yoksulumuz da tok gözlü tam bir mü'mine yakışan asâlet ve haysiyetle oradan sadece ihtiyacı kadar olan parayı alıyor. Ya şimdi öyle mi?.. Sahi, biz ne vakit bu hâle geldik!..
Bir seyyah, Beyazıt meydanında bir havuza, insanların para attığını, bazılarının da bu paraları aldığını görüyor. İçinden, "çok geçmez havuzdaki para biter" diye düşünürken, havuzdaki paradan eksilme olmadığını fark eder. Daha dikkatli bakınca görür ki; havuzun başında bazı insanlar, alırmış gibi yaparak havuza para bırakıyor.
Alıcı kisvesinde, oraya infâk için gelenler de var.
Bir avuç parayla geliyor; alırmış gibi yapıp, havuza bırakıyor. Allah, insanı bu dünyada, Kendisini imtihan için yaratmıştır ama insanı da, insanla imtihan etmiştir. Cenâb-ı Hakk kendi imtihanlarından, muvaffak olarak ve Kendisinin razı olduğu şekliyle çıkan kullarından eylesin. ÂMİN.

SİZE HARAM BİZE HELâL
Genç bir kadıncağız bir evin önünden geçerken burnuna mis gibi tavuk yemeği kokusu gelir.
Kadıncağız dayanamaz ve evin yakınında bulunan tanıdığı bir esnaftan; "Efendi Baba, siz yabancı değilsiniz aile dostumuz gibisiniz.
Bendeniz hamileyim. Şimdi şu evin önünden geçerken burnuma tavuk kokusu geldi. Öyle bir canım çekti ki, kokusundan dolayı neredeyse çocuğum zayi olacak. Utandım, tanımadığım için kapıyı çalıp da isteyemedim. Belki esnaf olarak siz rica etseniz bir parça suyundan içsem... Korkuyorum çocuğuma bir şey olacak diye." diyerek yardım ister.
Efendi baba; " Peki evladım" diyerek komşu eve gider, durumu anlatıp, ev sahibinden biraz yemek ister. Komşusu şiddetle, " Veremem, ısrar etme." hatta "çek git!" der.
Reddedilmeyeceğinden emin bir şekilde komşusunun kapısını çalan, Efendi baba büyük bir şaşkınlıkla; "Sen hiç bir Müslüman'a hatta bir insana yakışmayacak hâldesin, Allah seni ıslah etsin," deyince, Ev sahibi; "Bak adam benim asâbımı bozma, gel şöyle yaklaş!" der, Efendi babanın kulağına eğilir; "Efendi, biz dört gündür açız, çöpe atılmış ölü bir tavuk bulduk.
O murdar hükmündedir, dinen yenmesi yasaktır. Ölme raddesine geldiğimiz için biz bunu yiyebiliriz ama o hanım kız yiyemez; ona haram." der.
Öyle deyince adamın dizlerinin bağı çözülmüş, hüngür hüngür ağlayarak gider, kadıncağıza durumu anlatır. Kadıncağız da bu hâli görünce ikrâh eder, ondaki o arzu da kesiliverir. Bizim Efendi baba da o sene hacca gitmek için biriktirdiği parayı komşusuna vererek infâk eder.
Kardeşlerim, konunuz komşunuzdur lâkin hâlini bilemeyebilirsiniz. O sebepten bizim, etrafımızı anlayacak şekilde olmamız icab eder.

AYET-İ KERİME
"Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden bir şey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir." Bakara- 273

HADİS-İ ŞERİF
"İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'ân-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikâ
me eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâlâ ona mal vermiştir de, o da gece ve gündüz (hak yolda) infâk eder." Tirmizî

SORDUM-ÖĞRENDİM

Kullanılmış Eşyayı İnfâk Edebilir miyiz?
İnfâkta niyet çok önemli. Bazısı birkaç kere kullandığı, çok beğendiği eşyasını da verebiliyor. Onu verdikten sonra yenisini almak için de, bunu bahane edenler var. Kendisi giyebilecek gibi henüz gözünden düşmemiş olursa, daha makbul tabiî. Ama bir eşyanın yenisini alarak, onu infâk etmek, çok daha uygun ve güzeldir.

İnfâk etmek için zengin olmak şart mı?

Bir şey infâk etmek için illâ zengin olmak şart değil. Cenâb-ı Hakk mü'minleri överken, bir vasıflarının da, "Kendilerine rızık olarak verilenlerden de infâk ederler." buyuruyor. "Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya bakın!" buyuruyor, Efendimiz (sas). Yediğin bir şeyden de verebilirsin; illa zengin olmak şart değil.

DUA
* "İlâhî Ente Maksûdî ve Rızâke Matlûbî"
* "Yâ Rabbi, benim muradım, maksûdum Sen'sin! Yâ Rabbi, benim bütün taleb ettiğim, istediğim şey, Sen'in rızana ermek; Sen benden razı ol diye, onu istiyorum!" Âmin.

* Yâni, birincisi ma'rifetullaha işaret ediyor, "Ben ma'rifetullaha sahib olmak istiyorum, Allah'ın arif kulu olmak istiyorum!" demek; ikincisi de, "Allah'ın rızasına, rızâ-i ilâhiye ermek istiyorum!" demek.