Tarihi 3 Mart 2023

İyilik her yerde

İNSANOĞLU bir hareketi ile çok yükseklere çıkarken başka bir işi ile de hayvandan aşağıya yuvarlanabiliyor. Deprem felaketi sonrasında bunun sayısız örneğini gördük. Afetle mücadele konusunda bir uzmanlığı olmamasına rağmen kara haberi alır almaz soluğu afet bölgesinde alan binlerce gönüllü var. "Enkaz kaldırmayı bilmesem de bir taşı bir yerden başka yere taşıyabilirim" deyip bedenen çalışmaya talip olanlar, doktorlar, öğretmenler, madenciler, hemşireler, işçiler, aşçılar… Kimisinin vazifesi bu kimisi de gönüllü olarak gelmiş.
Vazifeli olanlar bile işlerini gönüllülük esasıyla, insan üstü bir gayretle yürütüyor.
Zaten onlara onun için kahramanlar diyoruz. İnsanların hayatını kurtarıyorlar. Yaraları sarıyorlar. Çadır kuruyorlar. Sıcak yemek çıkartıyorlar. Yakınlarını kaybetmiş insanların acılarını paylaşıyorlar. Çocukla ayrı, büyükle ayrı ilgileniyorlar.
İsimsiz kahramanlar… Ve maalesef hayvandan daha aşağı olanlar da var. Reklam için bölgeye gidenler, yardım malzemelerini stoklayanlar, hırsızlar, enkaz yağmacıları, siyasi yağmacılar, bozguncular, ajan provokatörler.
Sayıları çok şükür az… Gelin biz azınlık olan kötüden değil çoğunluk olan iyiden bahsedelim. Kahramanların en isimsizlerinden bahsedeceğim size. Deprem bölgesinden çok uzakta başka şehirlerde evlerinde oturan isimsiz kahramanlardan.
Annelerimizden… Fiili olarak anne olmayanları da vardır ama hepsi tür olarak anne. Annelik vasfına, duygusuna, kabiliyetine sahip hanımefendiler.
Kimisi profesyonel meslek sahibi, kimisi ev hanımı. Çok hızlı organize olan, ihtiyaç anında hemen yardıma koşan, karşılık beklemeden özveri ile çalışan bir dayanışma sistemi kurmuşlar.
Mahalleden bir hayr sahibinin boştaki evini bir depremzedeye açacağını duymaları ile harekete geçiyorlar. Aile, altın günü, mukabele, apartman vb. gruplarında hummalı bir çalışma başlıyor. Önce boş ev temizleniyor.
Belki aralarında kendi evini temizlemeyip ücret mukabilinde bir yardımcıya yaptıranlar var.
Ama söz konusu depremzedenin yerleşeceği evse kollar sıvanıyor.
O ev tertemiz olacak. Köşe bucak temizlenecek, kırklanacak. Mis gibi sabun kokacak.
Sonra eksikler listeleniyor; koltuk, yatak, nevresim, havlu, yemek takımı, tencere, tava, beyaz eşya, bebeklere karyola… Sağa sola haber salınıyor. Kullanılmış ama temiz; yahut yeni alınıyor.
Hepsi bir araya toplanıyor, tasnif ediliyor, ihtiyaca göre kullanılıyor.
Daha da eksik kalırsa para toplanıyor. Tencereden arttırılan 50-100 liralarla eksikler gideriliyor.
Ev dayanıp döşendikten sonra başlıyor çarşı pazar faslı.
Markete, pazara gidiliyor.
Nereden baksan 2-3 ay idare edecek temel gıda maddeleri alınıyor. Nizam intizam üzere eve yerleştiriliyor. Mutfak bereketle dolup taşıyor. Derken depremzede ailenin geleceği tarih de yaklaşıyor.
Bir gün öncesinde son kontroller de yapıldıktan sonra yoldan gelince yerler niyetiyle ile 2-3 tencere yemek yapılıp buzdolabına konuyor. Sonra gelsin yorgunluk kahvesi, mis gibi çay… Şaşılacak bir şey gibi geliyor insana ama öyle değil. Dünyaya bir can getiren, ömrü boyunca ona göz kulak olan anne bir evi mi derleyip toparlayamayacak!