Tarihi 26 Kasım 2021

Sağ Köşede İmamoğlu, Sol Köşede Kılıçdaroğlu

Muhalif ittifakın Cumhurbaşkanı adaylığı rekabetinde Meral Akşener taktiksel bir geri adım atarak "şimdilik" kendisini bir sonraki raunta saklama kararı aldı. Akşener'in yeniden çıkışına kadar ringte Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş var. Mansur Yavaş tamamen farklı bir strateji izliyor. Akşener gibi taktiksel bir geri adım atacak kadar bile ileri gitmedi. Rakiplerinin birbirini yıpratmasını bekliyor. Son aşamaya gelindiğinde eğer kendisi için uygun bir ortam oluşursa birbirleri ile dövüşerek yorulmuş rakiplerinin karşısına çıkacak. Eğer uygun bir ortam oluşmazsa hiç ortaya çıkmamış ve yıpranmamış olmanın avantajı ile yoluna devam edecek.

Ring kalabalık ama birbirlerine sağlı sollu yumruk sallayan iki tane aday var şimdilik. Sağ köşede Ekrem İmamoğlu, sol köşede ise Kılıçdaroğlu. Sağ ve sol kavramları şüphesiz boks maçı benzetmesini tamamlıyor ancak hakikatte de karşılığı var. Birinin avantajı HDP'den oy almak diğerinin ise sağ seçmenden. Adaylık maçını kimin kazanacağı sadece muhalif bloğun adayını belirlemeyecek aynı zamanda CHP'nin doğrultusu hakkında da fikir verecek.

Kılıçdaroğlu dolardaki yükselişi bahane ederek mitinglere başlayacağını duyurdu. Doğrusu bir siyasetçinin meydana inmesi için güzel bir bahane. Yakmasınlar, yıkmasınlar, kamu düzenini bozmasınlar, rakip siyasetçilere küfretmesinler de her gün farklı bir ilde miting yapsınlar. Nihayetinde anayasal haktır. Ancak kamu düzeninin korunması da anayasal bir görevdir. Nedense hep ilkini söyleriz de ikincisini es geçeriz.

Genel başkanı gibi ilan ederek yapmasa da Ekrem İmamoğlu da seçim çalışmasından geri durmuyor. Arada yurt gezilerine çıkıyor, mitingler organize ediyor, kendisini destekleyen teşkilatlarla bir araya geliyor. Kendisini desteklemeyenleri de ikilemde bırakıyor. Düşünsenize; Kılıçdaroğlu'nu destekleyen bir il başkanısınız ve fakat ilinize partinizin İBB başkanı gelmiş. Alaka göstersen bir dert, göstermesen bir dert… Gerçekten can sıkıcı bir durum.

İBB başkanı mitinglerin yanında genel söylemini de cumhurbaşkanlığı adaylığına göre ayarladı. Dilinde İstanbul'la alakalı bir cümle yok. Hayat pahalılığından yaz saati uygulamasına kadar her konuda konuşuyor. Şüphesiz siyasetçi olarak bu konuları konuşmak hakkı ama yönettiği Türkiye'nin en büyük şehrinden hiç bahsetmemesi biraz garip. Garip tutumun son örneği dün yaşandı. Seçildiğinden beri İBB meclisine gelemeyen İmamoğlu (Sahi hani ülkede bir güçlü meclis hassasiyeti vardı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Meclis'in itibarı sarsılmıştı. Ne yani Cumhurbaşkanı Meclis'i ciddiye almak zorunda ama belediye başkanı belediye meclisini ciddiye almak zorunda değil mi?) bütçe görüşmeleri için geldi. Normalde kendisi tarafından hazırlanıp meclise gönderilen bütçeyi anlatması ve eleştirileri cevaplaması beklenirdi. Ancak uzun süredir Cumhurbaşkanlığı adaylığı hamleleri ile meşgul olduğundan olsa gerek yönettiği şehrin bütçesi yerine Merkez Bankası kararlarından, dış politikadan (evet yanlış okumadınız), dolar kurundan bahsetmeyi seçti.

İki aday adayı, biri sağdan diğeri soldan, ikisi de popülizm yapıyor. Adaylık yarışını kim göğüslerse göğüslesin topluma populizmin ötesine geçen bir gelecek vizyonu sunamayacak.