Tarihi 22 Kasım 2021

Gün, gayret günüdür

2023'E giderken AK Parti'nin karşı karşıya olduğu en büyük meydan okuma içerisine hapsolduğu karamsarlık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında parti teşkilatının en tepesinden mahalle teşkilatına kadar genel bir karamsarlık hâkim. Adeta 20 yıldır girdiği her seçimi kazanan ve ülkeyi yöneten, eğitimden sağlığa, savunma sanayinden sosyal politikalara kadar hemen her alanda Türkiye'ye asırlık kazanımlar sağlamış bir partinin mensubu değil de ara dönemde es kaza iktidar bulmuş, toplum tarafından onaylanmayan bir kadroymuş gibi bir ruh hali içerisindeler.
Karamsarlığın anlaşılabilir bazı nedenleri var. Öncelikle AK Parti İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerini kaybetmenin tesirini henüz üzerinden atamamış gözüküyor. Her seçimi kazanmaya alışmış bir parti için daha fazla oy alsa da iki büyük kentin belediye başkanlıklarını kaybetmek gerçekten önemli bir kayıp. Bunun üstüne bir de ağırlaşan ekonomik şartlar bindi. Tüm dünyada salgının orta ve uzun vadeli etkileri kendini iyiden iyiye gösteriyor.
Enflasyon yükseliyor, üretimde sıkıntılar yaşanıyor ve tedarik zinciri kırılmış durumda. Salgının en yoğun günlerinde batı ülkelerinde panik tüketimi neticesinde boş market rafları gördük. O panik dağıldı ancak arkasından çok daha büyük ve kalıcılaşma eğilimi gösteren sorunlar baş gösterdi. Artık sanayiden market tüketimine kadar kullanılan/tüketilen ürünün yerine yenisini koymakta sorunlar yaşanıyor.
Türkiye de maalesef bu sıkıntılardan payına düşeni alıyor. Devamlı artan enflasyon ve döviz kuru gibi iki büyük sorunla karşı karşıyayız. Madalyonun aydınlık kısmında ise üretimin arttığını ve ülkenin büyüdüğünü görüyoruz.
Ancak AK Parti elitleri haksız yere kendi kendilerini mahkûm ettikleri karamsarlığın neticesinde bu tabloyu topluma anlatmaya cesaret edemiyorlar.
Bir yanda ne dediğini bilmeyen, hiç konuşmasa daha iyi olacak aktörler var.
Bir tarafta ekonomide sıkıntı yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi bir tablo çizenler var. Ekonomik sıkıntıdan daha çok sinir bozuyorlar. Diğer tarafta ise topluma ekonomik sıkıntıları göz ardı edip, sorgusuz sualsiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleme çağrısı yapanlar var.
Anlamadıkları mesele ise şu; toplumun çoğunluğu zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan'a güveniyor. O anlamsız çağrılar yapılmasa bile sevdiği, beğendiği ve güvendiği lideri desteklemeye devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile toplum arasındaki bu kuvvetli ilişkinin diri tutulması için üçüncü kişilerin telkinine gerek yok. Üçüncü kişilerin üzerine düşen ülkenin mevcut ekonomik şartlarını topluma anlatmak. Neden yüksek faizdense yüksek kurun tercih edildiğini, orta ve uzun vadede bu tercihin olumlu sonuçlarının neler olacağını, ekonomideki dalgalanmada salgının etkisinin ne olduğunu hamasete düşmeden, zaten güvenilen Erdoğan'a "güvenin" çağrısı yapmadan rasyonel bir şekilde açıklamak.
AK Parti eliti bunu başarabilirse hem ekonomi yönetimindeki psikolojik yükün bir kısmını omuzlayarak liderine destek olur hem de üzerindeki karamsarlık toprağını atar.