Tarihi 4 Ekim 2021

İş ciddiye binince

SEÇİME, kampanya süresini de hesaba katarsak, 20 ay var. Az bir zaman değil ama çok da değil. Çok değil çünkü bir kere tünelin ucunda ışık göründü. 3 yıl geçtiyse 20 ay da geçer. Ve iş ciddiye bindi. Seçim denilince orta veya uzun vadeli bir gelişmeden bahsetmiyoruz. Gün geçtikçe yaklaşan kısa vadeli bir yüzleşme var önümüzde.
Günden güne işlerin ciddiye binmesi hesapları bozuyor.
Muhalefet seçime hazırlığını şimdiye kadar çiçek-böcek ile götürdü. Ancak tünelin ucunda ışık görününce birden kıyasıya bir adaylık kavgası başladı.
"Erdoğan'ı yenmek için her şeyden vazgeçmeye hazır insan" profili çizen Kılıçdaroğlu'nun içindeki adaylık ateşinin ne kadar kuvvetli olduğunu gördük. Keza partisinin genel başkanı adaylık ateşiyle yanıp tutuştuğunu göstermişken bile "ben aday değilim, görevimin başındayım" açıklaması yapamayan belediye başkanları var. Meral Akşener de "beni aday yapmazsanız ben de sizi aday yapmam" olarak yorumlanacak hamleler yapıyor. Tüm denge bozuldu çünkü iş ciddiye bindi.
Artık ortada hesaplanabilir, kestirilebilir, öngörülebilir bir seçim süreci var. Kazananın büyük kazanacağı bir yarış! Bunların hepsi hayatın olağan akışına uygun.
Siyasetçinin bir iddiası olur ve o iddiayı hayata geçirmek için de yetkiyi, gücü, makamı ister. Yeter ki makam düşkünü olmasın yoksa pek tabi ki fikirlerini hayata geçirmek için makam ve güce ihtiyacı var.
Gelelim işin seçmen boyutuna… Seçim yaklaştıkça iş seçmen için de ciddiye biner.
Verdiği oyla sadece kendisinin değil çoluk çocuğunun ve tüm ülkenin kaderine etki edeceğini bilir. Daha bir titiz hesaplamaya başlar. Sempati veya kızgınlık, hatta bazen aşk ve nefret, yerini daha rasyonel düşüncelere bırakır. O anketlerde kararsız, küskün, sandığa gitmeyecek gözüken seçmen var ya işte onlardan bahsediyorum. Seçim yaklaştıkça oranları azalır. İş ciddiye bindiği için yavaş yavaş karar vermeye başlarlar.
Üstelik ortada Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye bir gerçek var. Seçmen ortaya bir eğilim koymaktan, kendi bireysel tercihini göstermekten, sevdiği partiyi desteklemekten çok daha fazlasını yapacağının bilincinde.
Ülkeyi doğrudan, amasız, fakatsız, mazeretsiz yönetecek kişiyi seçeceğini biliyor. Seçtiği kişinin tercihlerinin dış politikayı, terörle mücadeleyi, ekonomiyi, yatırımları, savunma sanayini doğrudan etkileyeceğini biliyor.
Falanca partiye oy vereyim de filancayı dengelesin veya nasıl olsa seçimi şu kazanacak ama ben buna oy verip kendi tercihimi belli edeyim gibi dolaylı tercihler içerisinde olmayacak. Şüphesiz bu anlattıklarım seçmenin hepsi için değil ama "yüzde elli artı bir"i belirleyecek kritik bir seçmen kitlesi için geçerli. İş ciddiye binince onlar da ciddi ciddi düşünecek.
Şimdi belli olan ya da olmayan tüm adayları gözünüzün önüne getirin. İş ciddiye binince ülkeyi hangisinin yönetmesini isterdiniz?
Basit bir soru… Acaba gönlünden cumhurbaşkanlığı geçenler bu basit soruyu kendileri için soruyorlar mıdır?