Tarihi 4 Şubat 2019

28 Şubat İstismarcıları

GEÇEN sene 28 Şubat'ın yıldönümünde bir televizyon yayınına katıldım.
Yayında başörtülü bir akademisyenle birlikteydik. 28 Şubat zulmünü elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce anlattık.
Yayını yöneten gazeteci arkadaşımız bir aralık yayın konuğu olan bizlerin de 28 Şubat mağduru olduğunu hatırlattı ve kendi başımızdan geçenleri de anlatmamızı istedi. Benim anlatacak bir şeyim yoktu.
Herkes gibi ben de 28 Şubat'tan az veya çok çekmiştim. Ama işkenceye uğrayanlar, başörtüleri çıkartılıp saçlarından sürüklenenler, kapıları kırılarak evleri basılanlar, başı açık fotoğrafı olmadığı için sağlık hizmeti alamayıp hayatını kaybedenler, şiir okuduğu için tutuklanıp hapse atılanlar varken kendi yaşadıklarımı anlatmaktan utandım. Üstelik yanımda 28 Şubat'ta üniversitesini, severek okuduğu bölümünü bırakmak zorunda kaldığını bildiğim başörtülü bir akademisyen vardı.
Ancak o başörtülü akademisyen de kendi yaşadıklarını anlatmak istemedi. 28 Şubat'ta yaşananların bireysel bir mesele olmadığını, kendisinden çok daha fazla haksızlığa maruz kalanlar varken kendi hikayesini anlatmanın uygun olmayacağını söyleyerek soruyu geri çevirdi. Uzun süre sonra o gün 'benim yaşadıklarımın ne önemi var' diyen kişinin hikayesini bilvesile öğrenince gözyaşlarımı tutamadım.
Başkalarını ağlatacak kadar haksızlığa maruz kalmış bir kişi tek kalemde benim yaşadıklarımın ne önemi var diyebilmişti.
Tam olarak böyle; 28 Şubat senin, benim, onun kişisel bir meselesi değil.
Bazılarımız bireysel acılarımızı unuttuk.
Allah o dönemin mazlumlarının bir kısmına çok daha iyi imkanlar nasip etti. Bazılarımız ise o dönemde aldığı yaraları saramadı.
Belki bozulan psikolojilerini ömür boyu düzeltemediler, bırakmak zorunda kaldıkları okullarına veya işlerine hiçbir zaman dönemediler. Ancak bireysel hikâyelerimiz ne olursa olsun, ister mutlu sonla bitsin isterse kötü sonuçlarına hala maruz kalalım, 28 Şubat hepimizin ortak yaşadığı bir zulüm dönemiydi. Bizim devletimiz; bize; bilerek, isteyerek ve planlayarak; kolektif bir akılla ve 'kökümüzü kazımak amacıyla' zulüm uyguladı.
Şimdi ise birileri çıkmış bugün sıkıntılar yaşadıklarını ve o sıkıntıların 28 Şubat'tan beter olduğunu iddia ediyorlar. Neymiş 28 Şubat'tan beter olan sıkıntılarınız deyince bize hep kişisel hikayelerini anlatıyorlar.
Eskisi kadar sözleri dinlenmiyormuş, köşeleri ellerinden alınmış, bir kenara itilmişler, itibarsızlaştırılmışlar.
Varsayalım dedikleri doğru ve gerçekten büyük bir haksızlığa maruz kalıyorlar.
Hal böyle olsa bile 'Ne zamandır kendi yaşadığınız bireysel haksızlıkları toplumsal durumun önüne koyuyorsunuz?' diye sormak hakkımız. Nerede kaldı davanız, mücadeleniz, değerleriniz, fikirleriniz?
Hepsi aslında kişisel ikbaliniz için büründüğünüz kisveler miydi? Gazetedeki köşenizi kaybedince, lafınız eskisi kadar muteber olmayınca kendi derdinize mi düştünüz?
Kaldı ki doğruyu da konuşmuyorsunuz.
Hakikatin bir kısmını perdeliyorsunuz, gerçekleri işinize geldiği, üzerinizde daha şık ve afili durduğu kadar dillendiriyorsunuz.
Evet köşenizi kaybettiniz, artık muteber değilsiniz, sözünüz eskisi kadar dinlenmiyor, baş köşede oturamıyorsunuz. Ama bunun nedeni hakikati söylemeniz değil.
Dükkan içinde dükkan açmaya çalıştığınız ve neticesinde başarısız olduğunuz için itibarınızı kaybettiniz. Erdoğan'sız AK Parti hayali kurdunuz, Erdoğan'ın muhafazakar toplum kesimlerinin kazanımlarına zarar verdiğini iddia ettiniz, sağdan yaklaştınız; çok hizmet yaptı ama artık çekilmesi gerekiyor dediniz. Türkiye türlü zorluklar karşısında boğulmuş, çemberi kırıp rahat bir nefes almakta zorlanırken, AK Parti siyaseti en sıkıntılı günlerini yaşarken ve tüm bunlar üst üste konulup Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsına yüklenmeye çalışılırken Erdoğan'a destek çıkacağınıza Erdoğan'a karşı harekete geçmenin zamanının geldiğini düşündünüz.
Ama beceremediniz. Çok şükür beceremediniz! Erdoğan hem Türkiye'ye hem de kendine yönelmiş olan hamleleri boşa çıkarttı. Açmak istediğiniz dükkan iflas etti, siz de enkazı altında kaldınız.
Şimdi çıkıp tüm hikayenin aslında eleştiri, ahlak, adalet ve faziletle alakalı olduğunu söylüyorsunuz. Buna inanmamız için de 28 Şubat'ta yaşanan acıları istismar ediyorsunuz!
'28 Şubat'tan daha beter' öyle mi?
Hadi Oradan!