SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 12 Nisan 2012

Her yer karanlık

Rahmetli anam da güzel okurdu da, şarkının kendisi de zaten çok etkileyicidir. 'Her yer karanlık. Pür nur o mevki. Magrip mi yoksa makber mi ya Rab!' diye avazlanınca oyy. Bir de tesisat uygunsa, salonun ışıkları ya tümden söndürülüp ya cılız hale getirilirse işte atmosfer tamam.
Bu sözlerin bezediği şarkının esas adı 'Makber'dir malum. Çoluk çocuk herkes bu kadarını bilir de sözleri yazan usta şairi yani Abdülhak Hamit'i pek bilip tanımazlar. Hazır bugün ölüm yıldönümüyken, aşağı yukarı her değerli ozana yaptığımı yapıp, Hamit Üstad'ı da anayım, hatırlatayım istedim.
Dinleyin şimdi. (Özellikle de genç okurlarım) Şairimiz 1852'de İstanbul Bebek'teki Hekimbaşı Yalısı'nda köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, tarihçi ve diplomat Müverrih Hayrullah Bey, annesi Kafkasya'dan kaçırılmış bir cariye olan Münteha Hanım. Ailenin dört çocuğundan üçüncüsüdür 10 yaşındayken ağabeyi Nasuhi ile birlikte Paris'e Milli Eğitim müsteşarı olarak eğitim sistemini inceleyen babasının yanına önderildi ve eğitimine orada devam etti.

AŞK MACERASI

1864 yılında Paris'ten İstanbul'a döndü.
Yurda döndükten sonra Robert Kolej'e girdi.
Bir süre sonra babasının Tahran büyükelçisi olarak atanması üzerine onunla birlikte Tahran'a gitti, Farsça öğrendi ve İran edebiyatını tanıma fırsatı buldu.
Döndüğünde Tahran hatıralarını anlatan "Maceray-ı Aşk" adlı ilk eserini yazdı.
Fatma Hanım ile evlendi Hüseyin ve Hamide adında iki çocuğu oldu. Abdülhak Hamit, evliliğinin ilk yıllarında ilk şiirlerini yazdı. "Sabr ü Sebat" adlı oyunu yazdı, "İçli Kız", "Dubter-i Hindu" "Garam" ve "Sardanapal", "Nazife" gibi eserleri bu dönemde verdi.
Büyük bir üretkenlikle birbiri ardına çıkardığı kitapları geniş yankı buldu, ünü Osmanlı ülkesine yayıldı.

SINIRLARI AŞTI

Hariciye mesleğini seçen ve 1876'da Paris elçiliği ikinci kâtibi olarak Fransa'da görevlendirilen Abdülhak Hamit, eşinin verem olması üzerine o sırada görevde olduğu yerden İstanbul'a getirmek istedi ama Fatma Hanım İstanbul'a varamadan Beyrut'ta hayatını kaybetti. Şair, Beyrut'ta kaldığı kırk gün boyunca her gün Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret etti ve ünlü şiiri Makber'i yazdı.
Makber'in yayımlanması ile ünü birden arttı, imparatorluk sınırlarına çıktı. O güne kadar düzyazı alanındaki eserleriyle tanına Hamit, eşinin ölümünden sonra şairliği ile anılır oldu.
1928'de İstanbul milletvekili olan Hamid, hep bu görevde kaldı. 12 Nisan 1937'de Maçka Palas'ta hayatını kaybetti. Ulusal cenaze töreniyle Zincirlikuyu'ya gömüldü. Hamit şimdinin en ünlü ve değerli mezarlığı sayılan Zincirlikuyu'ya gömülen ilk kişidir.

YİNE MAKBER

Gelin ölümsüz bir aşk için yazılmış Makber'in gerçek sözlerini de paylaşarak ona rahmet ve selam yollayalım.
"Eyvah ne yer ne yar kaldı,
Gönlüm dolu ah u zar kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı.
Baki o enisi dilden eyvah,
Beyrutta bir mezar kaldı.
Bildir bana nerde nerde Ya Rab,
Kim attı beni bu derde Ya Rab,
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı.
Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı.
Sığsın mı hayale bu hakikat,
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam hayalim.
Çık Fatıma! lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et,
Ketm etme bu razı şöyle bir söz,
Ben isterim ah öyle bir söz.''