Çam ağacı yaprak dökmezdi hani? İşte Yeşilçam, işte tek tek dökülen yapraklar...
Dün de yaşamın hoyrat bir yeli esti ve 95 yıldır zirvede taht kuran bir ustayı düşürdü dalından. Türk Sineması'nda bütün zamanların en yetkin en güçlü yönetmeni sayılan Ömer Lütfü Akad savruldu düştü toprağa.
Büyük sinemacıyı tanıdığımda 14 yaşımdaydım. Efsane film Vesikalı Yarim'i çekmişti o yıl. Filmin şarkılarını annem okuduğu için dublaj stüdyosuna gittiğimizde rastlaşmış, elini öpmüştüm. O filmle Türkan Şoray'la İzzet Günay'ı daha bir pırıldatmış, harika sahneler, kareler çekmişti Akad. Zaten ilk filminden beri yaman bir rejisör olacağını kanıtlamış, üstatlık seviyesine ulaşmıştı on yıllar içinde.
Vurun Kahpeye
O ilk film Vurun Kahpeye'ydi. Halide Edip Adıvar'ın aynı adlı romanından beyaz perdeye aktardığı bu film, hasılat rekorları kırmıştı. Sonrasında senaryosunu da kendi yazdığı müzikal yapım Lüküs Hayat'ın yönetmenliğini yapan Akad, peşinden Tahir ile Zühre, İngiliz Kemal Lawrens'e Karşı ve Arzu ile Kamber gibi filmleri yönetti. 1952 yılındaysa gerçek bir olaydan esinlenerek yapılan ve Ayhan Işık'ı üne kavuşturan filmi Kanun Namına için kamera arkasına geçti. Bu film Akad'ın baş yapıtlarından biri olmasının dışında "Polisiye türdeki kent filmleri" furyasını da başlattı.
Akad, kendinden önceki sinemacılardan farklı olarak sinema tekniği ve diline yeni bir anlayış getirmişti. Yalnızlar Rıhtımı, Hudutların Kanunu, iç göç sorununu ele aldığı üçleme; Gelin, Düğün, Diyet en önemli filmlerinden oldu. Babam ve Oğlum'u izlemişsinizdir umarım. İşte o filmi genç yönetmen Çağan Irmak Akad'a ithaf etmişti anımsayın.
Hayatın tam da ortası
Hikayeleri ele alış tarzı ve onları anlatımındaki yalınlıkla, kendi sinema dilini oldukça kişiselleştirmiş olan Akad, İtalyan Yeni Gerçekçileri gibi kamerayı sokağa çıkardı. Filmlerinde dekor yerine mekan kullandı ve ardından gelen pek çok yönetmeni etkiledi.
Onunla yapılan bir söyleşide "Sizin gözünüzle sinema hayatın neresindedir?" sorusuna verdiği yanıt kaybettiğimiz değerli üstadın içini dışına bakın nasıl vurmuştu:
Diyordu ki: "Sinema tabii hayatın tam içindedir. Nasıl ki roman, tiyatro hayatın tam içindeyse sinema da aynen böyle hayatın tam içindedir ve hayatla iç içedir."
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum dev sinemacının. Başın sağ olsun Yeşilçam, başımız sağ olsun Türkiye...