SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 30 Eylül 2011

Bir tatbikat böyle geçti

Annem arayıp pür panik konuşup, art arda sorular patlatınca önce korktum, sonra şaşırdım.
-Oğlum, canım yavrum bir şeyin yok di mi, evde misin?
Evdeysen derhal evi terket, kaçabildiğin kadar uzaklara kaç...
- !!!!!!!
- İyiyim de rahatlıyayım önce, sonra fırla hemen dışarı.
İyi misin?
- İyiyim anam, hayırdır ne bu telaş ne bu endişeli ses?
- Teyzen aradı, Salacak kasabı Metin Abin aradı daha bir sürü eş dost aradı. Senin eve bakan tarafta gemiler çarpışmış dediler. Petrol tankerinde yangın da çıkmış, infilak edecek, alevler hem Üsküdar'ı yutacak hem de karşıda senin oraya atlarmış dediler, haadi konulturma beni de tahliye et evi çabuuuk!
- Hay Allah iyiliğini versin be anam. Tatbikat var tatbikat.
- Ne takibatıymış?
- Takibat değil tatlım, tatbikat.
Güya tanker geminin dümeni kitlendi...
- A aaa, kim kimi dümenden kitledi?
- Anacım senaryo gereği öyle...
Annem lafın sonunu dinlemeden:
- Film çekiliyo yani?
- Ne filmi yahu?
- Senaryo filan diyosun...
- Güzelim bir tanem. Hani hak saklasın böyle bir şey olur da gemiler çarpışırsa diyerekten, prova mahiyetinde şey ediyolar.
- Yani sizin Cihangir'e, senin mahalleye, eve filan bi zarar gelmez öyle mi?
- Gelmez annem gelmez endişelenme. Zaten ben de sayın bakanlarımızla birlikte tatbikatı izliyorum balkondan.
- Aman ne güzel, bakanlar mı misafirin? Balkonda mısınız? Bana bak çay büsküvüt filan vereydin adamlara ayıp öyle kuru kuru...
- Yok be anam benim evde değil, Fındıklı'da Denizcilik Müsteşarlığı binasının balkonundayız.
- Hee, iyi iyi. Selam söyle.
Oraları eser soğuk almamaya da dikkat et.
- Anne güneşten yanmak üzereyim ne soğuk alması?
- Aman ne bileyim ağız alışkanlığı işte. Zaten elim ayağım buz kesti haberi duyunca.

KİMLER KİMLER VARDI
Ulaştırma ve Çevre bakanlarına ilaveten, İstanbul valisi, emniyet müdürü, müsteşarlar, genel müdürler, sivil asker aydın sanatçı zevatla protokolden izlediğim tatbikatın tüm konsantrasyonu böylelikle bozuldu da zor toparladım.
Neydi?
Dağıtılan görev gereği, bu tarihi tatbikatın izlenimlerini yazacaktım.
Allah'tan başka bir dolu detay çıktı da mahcup düşme tehlikem yok yazı işlerine.
Söz timsali davetli 50 kişiye 6-7 dürbün ayırmışlardı ama erken gittiğimden birini ben kapmıştım.
Sözde yanmakta olan gemilerden birinin yolcusu suya atlamış, polis helikopteri anında yetişip tepesinde daireler çizmeğe başlamıştı. Sonra ip gibi bi şeyin ucunda, ayakları paletli balıkadam polisler suya indirildi ve kazazedeyi kurtarıp, belinden sarılıp, helikoptere geri çekildiler beraberce.
Dürbümüm o kadar güçlüydü ki; helikopter pilotunun ön diş kaplamalarının biraz acemi protezci elinden çıktığını bile gördüm.
Sonra baktım ki hem Ulaştırma Bakanımız Binali Bey hem de Çevre Bakanımız Bayraktar Bey aynen benim gibi dürbünle tarassut halindeler.
Oldukça heyecanlı geçen bu düzmece felaket tablosunu kah gülümseyerek kah pek beğenerek izlediler uzun süre.

YAŞASIN YEMEK YEMEK

Bir ara tam önümüzdeki masaya örtü açıp serdiler. "Seyrederken bir yandan da bir şeyler yiyeceğiz" sanıp sevindim, yanılmışım.
O açtıkları şey masa örtüsü değil haritaymış.
Tankerden denize yayılan petrolün çevreye vereceği zararı gösteren bir harita hem de.
Rüzgar esintisi istikametine doğru karaya vurmaya çalışan petrolü, değirmi şeklinde bir nevi deniz çiti kullanarak (Bu tabiri ben uydurdum) kontrol altına alıyor, kıyıya ulaşmadan bir kanal yaratıp Kadıköy açıklarına doğru eğreltiyorlar.
O sırada çevre bakanının "Kadıköy'ün ne günahı var?" gibilerinden baktığını görüp hak verdim içimden. Uzman birini yakalayıp sorunca anladım ki Kadıköy'e akıtacağız sözü lafın gelişiymiş. Kadıköy önlerinden açık denize götürüp, uygun tekne ve alet edevat yardımıyla litre litre toplayacaklarmış tonlarca petrolü meğer.