Sabahları arkadaşlarla gazete haberleri üzerine sohbet ederken pek çok şey söylerim. Yazılanlara yazılamayanları da eklerim.
Zaten gazeteler attıkları değil atamadıkları manşetlerle okunmalı. Özellikle ilk sayfa, yani bizim "KAPAK" diye tanımladığımız birinci sayfa stratejiktir. Orası cephedir...
Mevzidir... Baktığınız zaman çok şey görürsünüz!
Anlatalım... Örneklerle...
Dün bir gazetede Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Bey'in oğlunun Singapur'da çekildiği söylenen bir fotoğrafı vardı. 9 sütun manşet yapılmıştı. Burada haberi yazan bilmese bile sızdıranın bir hedefi vardı. Binali Bey daha önce de birkaç polis şefinin değiştiği İzmir'de kendini bir dosyanın içinde buldu. Çok başarılı ve becerikli bir isimdi. İcraatları ile konuşulan bir siyasi figürdü. Ancak İzmir'de bir dosyaya eklenerek birileri tarafından önü kesildi.
Adeta biçildi.
Kim bilir, belki BAŞBAKAN olacaktı ama oradaki hamle ile geriye çekilmek zorunda kaldı. Birileri siyasi sonuç elde etti. Kimdi? Bilmiyorum. Ama parlayan ve öne çıkan bir isme müdahale edildi.
Oğlu ile ilgili olayın haber değeri vardır ve yayınlanmıştır. Buna bir sözüm yok!
Ama ulaşılmak istenen nokta Binali Bey'siz bir AK PARTİ! Erdoğan'ın, yanında Binali Bey'i göremediği bir fotoğraf!
Peki bunun İzmir'le bir ilgisi var mı? Muhtemelen evet!
İzmir'i kim kurguladıysa bunu da bulan, takip eden, çeken, veren ve yayınlayan aynı akıldı. Erdoğan'ın etrafına ateş ediyorlardı. Düşünün bakalım! Düşünürken de "Manşetlerle nerelere varılıyor?" sorusunu ihmal etmeyin! Kimileri BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ operasyonlar için ister! Unutmayın!
Medyadan başladık devam edelim...
Önceki gün de, dün de KİLİS'e Suriye'den gelen KATYUŞALAR düştü. Şehir merkezlerine düşen roketler nedeniyle şimdiye kadar 11 kişi can verdi. Haliyle bu da medyada yer buldu!
Biraz geri gidelim...
15 Mart 1942... Saat 00:55...
Üç İngiliz uçağı Milas'ı bombaladı.
Kısa süren saldırıda bombaların bir kısmı şehir merkezine bir kısmı da yeni sürülen tarlaya düştü. Ardından makinalı tüfekle şehir tarandı. Bekçi DURSUN dışında kimse hayatını kaybetmedi.
Yıkılan evlerle birlikte gururumuz kırılmıştı. İngilizler "Rodos'u vuracaktık yanlışlıkla sizi vurduk!" açıklaması yaptı.
Kimse inanmadı. Ortada yanlışlık yoktu!
Türkiye o yıllarda Almanya'ya büyük ölçüde KROM vermekteydi. Ve İngilizler bundan son derece rahatsızdı. Bunu da uçaklarını göndererek göstermişlerdi.
Şimdi Kilis'e düşen KATYUŞALAR da o günkü İngiliz uçaklarının görevini yapıyor. Türkiye göçmen krizinde AVRUPA ile özellikle Almanya'yla yan yana geldikçe IŞİD canlanıyor ve bizi hedef alıyor. AB'yi dağıtmak için göçmenleri kullanmak isteyen AKIL, Ankara'nın Avrupa'ya can simidi olmasına razı değil. Yani olay ne KATYUŞA, ne KİLİS, ne de IŞİD...
Anlamamız gereken bu! Büyük bir savaşın tam ortasındayız. Kesinlikle ve kesinlikle bir tarafın yanında yer alacağız. Ortada kalma şansımız SIFIR bile değil. Hangi tarafta olursak karşı taraf saldıracak. Bulunduğumuz yer o kadar değerli ki kimse arkasını dönüp gidemiyor. Gidemedikleri için de roketlerle geliyorlar. Ve gelecekler de...
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir!
Devam...
İki gündür PARALEL'e operasyonları okuyorsunuz. Himmet'ten ŞİKE'ye kadar her yerde izleri var. Matruşka gibi bir yapı. Kazıdıkça altından başka şeyler çıkıyor. Nerede duracağı ve nereye kadar gideceği net değil. En azından biz bilmiyoruz. Ama bildiğim bir şey var!
Eğer kararlılıkla gidilirse finalde karşımıza koca koca gruplar, şirketler, isimler ve organizasyonlar çıkar. Nasıl gidilir? Gidilir mi? Bilemem. Ama şimdiye kadar atılan adımlar konunun ÖZÜYLE ilgili değildi.
Küçük oyuncularla uğraşıldı.
Sistemi ayakta tutan PARAYA yönelince karşımıza inanmayacağınız isimler gelir. Buna hazır mıyız?
Kestiremiyorum. Ama onlar kendi arasında bunu konuşuyor. Beklemiyorlar.
Çünkü adamlar gerçekten küresel ve büyük oyuncular. Kapıları çalınır mı!
Bilemem... Gördünüz! Galatasaray'da bile izleri bulundu. Galatasaray için de formaya ismini koyan şirket için de yorum yapamam! Ama futbol ve paralel yan yana gelecekse geçenlerde bir dostumun aktardıklarını paylaşmak isterim:
"Sizin yere göğe sığdıramadığınız kaleci Taffarel var ya! O istihbarata takıldı. Hakkında rapor var! Paralel'e çalışıyormuş! En güvenilir isimlerden biriymiş..." Ben dostumu dinleyince şaşırdım. Ya siz!
Durmayalım...
MHP, en çok merak edilen konuların başında... Bunu fazlasıyla HAK ediyor.
Devlet Bey'in KALMASI ya da GİTMESİ ülkenin geleceğini kesinlikle ve kesinlikle etkileyecek. Ama hem Devlet Bey hem partisi, kendi içlerinden çıkan muhalif arkadaşlarına "PARALEL" tabelasıyla vurmaya çalışıyor. Bu tabela ile önlerini kesebileceğini sanıyor! TUTMAZ!
Çünkü akılcı değil. Akın İpek'e ait medya grubuna el konulduğu zaman MHP Genel Başkan Yardımcısı oraya gidip "Adalet, hukuk herkes için. Bu gaspı protesto ediyoruz. Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu garabeti protesto ediyoruz. Bunun hesabını millet soracaktır..." demişti.
Belki kendisi de unuttu ama cümleler böyleydi. Eğer MHP karşılarına dikilen muhalifleri "PARALEL" diyerek durduracağını sanıyorsa yanlış hesap yapıyor! Çünkü muhaliflerin verdiğim küçük örnekteki gibi söyleyecekleri çok söz var! Her işte olduğu gibi AKIL şart!
Ama MHP'den biri çıkıp "İyi hoşsun da biz İngiltere'ye kaçmak zorunda kalan Akın İpek Bey'e destek olmak için oraya gittik. Akın Bey İngiltere'de çok özel ağırlanan ve ağırlığı olan bir isimdir. Biz Paralel'in içindeki en özel insana değer verdiğimiz için oradaydık. Bunda ne var?" derlerse bir cevabım olamaz! Ama demek ki PARALEL denilen şeyin bir AYAĞININ Amerika'da, bir ayağının da İngiltere'de olduğunu düşünürüm. Ve sonra "Gerçekten yahu Akın Bey'den başka neden kimse İngiltere tercihi yapmadı?" diye sorarım. Siz de sorsanız iyi edersiniz!
MHP'nin içindeki kavgayı ancak böyle anlarsınız... DERİNE İNİN! Gazetelerin yazdıklarını hemen kabul etmeyin.