Tarihi 7 Ocak 2013

Bitecek mi bu terör?

Türkiye, terörle mücadelede yeni bir sürece girdi. İlk defa kamuoyunun önünde "açıktan görüşmeler" başladı.
Devletin "muhatap" aldığı kişi de terör örgütünün "önder" dediği İmralı'daki Abdullah Öcalan.
Peki, bu sürecin adını nasıl koymak lazım?.. "Terörü bitirme görüşmeleri" mi, yoksa "Kürt sorununun çözümü süreci" mi? Bunlardan hangisi?
Terörü bitirmek için yapılan temaslar ise, mesele yok.
Ancak, kamuoyunda sorunun çözümü için yapılan bir "siyasi müzakere" algısı yayılırsa son derece ciddi bir sıkıntı!
O durumda şöyle bir tablo ortaya çıkar:
1) Terör psikolojik üstünlük sağlar.
Bazı bölgelerde zaten var olan "PKK'nın baskısı olmasaydı, devlet hiçbir adım atmazdı" algısı yaygınlaşır.
2) AK Parti'nin, "BDP kendisini Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi olarak görmesin; biz bölgeden daha çok oy aldık" söyleminin hiçbir anlamı kalmaz.
3) Böyle bir gelişme BDP'ye güç kazandırır.
4) En kötüsü de terör örgütü devlet eli ile meşrulaştırılmış olur.
Demek ki...
Türkiye oldukça kritik bir süreç içinde. Bu süreçte, atılan adımın adının doğru konulması bile son derece önemli!

***

Dikkat edin...
Atılan bu adımı "kazanca dönüştürme" ve "farklı anlamlar yükleme" çabaları daha şimdiden başladı.
Mesut Barzani, gelişmeleri "terör" değil, "Kürt sorununun çözümü" noktasından değerlendirdi.
Bazı BDP'li milletvekilleri ortaya fırlayıp "yangından mal kaçırma" çabası içine girdi.
PKK ve KCK'nın başındaki Murat Karayılan da hemen açıklamayı yaptı:
- Kürt sorununun değil de, bizim çözülmemizi hedeflemeye dönük amaçlar güden politikalar geliştirilirse yazık edilmiş olur.
Bunların tamamı teröre haklılık kazandıran yaklaşımlar. Yapılan açıklamaların hepsinde de aynı mesaj verilmeye çalışılıyor:
- Ortada demokratik yollardan çözülemeyen bir sorun, bu sorunu çözmek için silahlanan insanlar ve baskıcı bir devlet var. Ancak, bu baskıcı devlet sıkıştığı için bazı adımlar atmak zorunda kaldı.

***

Oysa, bugün ortada tam tersi bir tablo var:
1) Silahlı halk ayaklanması ile sonuç alacağını öne süren ve 2012'yi "final yılı" ilan eden PKK, derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Halk desteği bulamadı.
2) Örgütün "alan hakimiyeti" stratejisi çöktü.
3) KCK operasyonları, şehirlerde oluşturulmak istenen terörist yapıya büyük darbe vurdu.
4) Örgüt, kırsalda yapılan operasyonlarda çok büyük kayıplar verdi.
Bunun üstüne bir de Suriye'deki Esad Rejimi'nin çöktüğünü düşünün! İşte o zaman PKK'nın güvendiği dağlara kar yağmış olacak.
İşte, Devlet böyle bir noktada İmralı ile temasa geçti. Terörist Başı Öcalan'dan da "yeşil ışık" alınınca, örgüte silah bıraktırmak için adım atıldı.
Örgüt ve yandaşları, buna rağmen kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar. Süreç için temkinli açıklamalar yapanlar da var, daha şimdiden "tamam" diyerek bayram ilan edenler de...
Oysa, son derece kritik bir adım atılmış durumda!
Açıkçası ben Kandil ve PKK'nın Avrupa kanadının sırf Öcalan istediği için olumlu bir tavır içine gireceklerini sanmıyorum. İran ve Suriye'deki bugünkü yapıların de Türkiye'nin önündeki önemli engeller olduğunu düşünüyorum.
Yine de Abdullah Öcalan önemli bir figür. Eğer iyi kullanılabilirse, sonuç alınmasa bile Devletin psikolojik üstünlüğü daha da perçinlenmiş olacak. Tabi, hata yapmamak, bu süreci akıllıca sürdürmek kayıt ve şartıyla.

Tersini düşünmek bile istemiyorum!