Tarihi 26 Ekim 2010

Kriz kapıda

Hep eti tartışıyoruz; hep yükselen et fiyatlarından bahsediyoruz.
Marketlerdeki etiketleri aşağı çekmenin yollarını arıyoruz. Bu uğurda "Kurban kesmeyelim" diyen aklı evveller bile çıkıyor.
Süte dönüp baktığımız yok.
Oysa, et ve süt ayrılmaz ikili. Süt eti tetikliyor, et de sütü. Türkiye'de süt üreticisinin derdine çare bulunmadığı takdirde, ette istikrarı sağlamanın imkânı yok.
Bugün, et fiyatlarının yüksekliğinden şikâyet ediyorsak, sebebi 2008'deki süt krizi. Şimdi, o günlere dönüp bir bakalım:
Süt üreticisi, sattığı bir litre sütle bir kilo yem alamıyordu. Bırakın kâr etmeyi, o şartlarda işletmeleri açık tutmak mümkün değildi. Ekonominin kuralları gereği, olması gerekenler yapıldı. İşletmelerin ayakta kalabilmesi için o güzelim damızlık hayvanların büyük bölümü kesimhanelerin yolunu tuttu.
Bazı üreticiler "buraya kadar" dediler.
Israr etmeyi anlamsız gördüler, ellerindeki hayvanların tamamını kestirdiler. Kapılarına kilit vurdular.
Kültür ırkı verimi yüksek dişi hayvan varlığı dibe vurdu. Üretim az, talep de yüksek olunca, et fiyatları tavan yaptı.
***

Üç ay öncesine kadar durum iyiydi. Süt üreticisi kazanıyor, kazandıkça da yatırım yapıyordu. Şimdi yine eskiye dönüldü. Üretici, bugün bir çuval yemi 38 liraya alıyor.
Yemin kilosu 80 kuruşa yaklaştı. Üretilen süt ise 70 kuruştan alıcı buluyor.
Durum 2008 Yılı'nın aynısı. Bir litre sütle, ancak 800 gram civarında yem alınabiliyor. Amiyane tabiri ile zurnanın tam "zırt" dediği yerdeyiz. Bu şartlarda işletmelerin uzun süre ayakta kalabilmesi mümkün değil. Üstelik, Ocak Ayı'nda fiyatlar daha da inecek...
Neler olacağı ise, şimdiden belli gibi. Bir litre sütün fiyatı, 5 kuruş daha düşecek.
65 kuruştan alıcı bulacak.
Tehlike çanları çalıyor!
Pek çok işletmede verimi düşük inekler, şimdiden mezbahalara gitmeye başladı. Üretici, onları kestirerek, ayakta kalmaya çalışıyor.
***

Bu işi yapan ülkelerde parite belli.
Oralarda süt üreticisi, bir litre süt sattığında iki kilo yem alabiliyor. Bizim üreticinin bir litre sütü ise, bir kilo yem bile etmiyor.
Bu parite ile Türkiye'de süt üreticiliğini devam ettirmek imkansız.
Tam sektör kendini toparlamaya başlamıştı ki, yeniden eskiye dönüldü.
Hemen tedbir alınmazsa, sektör ciddi biçimde yaralanacak.
Aslında, piyasayı dengelemek için çok ciddi çaba göstermeye de gerek yok.
Önceden alınan kararlar yürürlüğe konulsa yeter.
Türkiye, yıllardır "Okul Sütü Kampanyasını" tartışıyor. Buna karşılık bir türlü hayata geçiremiyor. Hem de gerekli para ayrılmış olmasına rağmen!
Bu yıl, "Okul Sütü Kampanyası" için 25 milyar lira para ayrıldı.
Ayrıldı, ama aradan 10 ay geçti ve bu paraya dokunan olmadı. Tıpkı, geçmiş yıllarda olduğu gibi. İki ay daha böyle giderse, 2011'e aktarılacak.
Oysa, dünyanın pek çok gelişmiş ülkesi sıkıntıyı bu şekilde çözüyor. Amerika'da okullara buzdolapları yerleştirilip, içleri sütle dolduruluyor. İsteyen öğrenci de dolabın kapağını açıp, sütünü içiyor.
Hem sağlıklı bir nesil yetiştiriliyor...
Hem de süt üreticisi teşvik ediliyor.
***

Üstelik, oralarda durum bizdeki kadar vahim de değil. Bizde ise, tehlike çanları çalıyor, ama duyan yok.
Hiçbir tedbir almıyoruz, gerekenleri yapmıyoruz. Elimizde ayrılmış para olmasına rağmen, bunu bile kullanamıyoruz.
Sonra da dövünüp duruyoruz! Panik halinde ithalat kapılarını açıp, sorunu çözeceğimizi sanıyoruz. Öyle bir hale geldik ki, daha düne kadar meraları dolup taşan bu ülkede, hayvan varlığını koruyabilmek için kurban kesilmemesini bile tartışıyoruz.
Gelecekte daha büyük sıkıntıyla girmemek için tek çaremiz var; o da üretimi artırmak. Bunu sağlamak için ise, hemen harekete geçmek gerekiyor.