Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 20 Aralık 2020

Minare ve kılıf…

Üzerinden 7 sene geçtikten sonra 17-25 Aralık 2013'te ülke ve millet olarak bize yaşatılmaya çalışılanlar üzerinde iyice düşünmek, gerçeklerle değil algılarla bir yerlere varmaya çalışanları daha iyi tanımak ve oyunlarına gelmemek için gerekli.

Sadece 17-25 Aralık da değil. 7 Şubat 2012'de MİT mensuplarının ifadeye çağrılması, Mayıs-Haziran 2013'de birkaç ağaç bahanesiyle kotarılmaya çalışılan Gezi kalkışma girişimi, Kobani olayları, çukurlu barikatlı özyönetim saçmalığı, MİT tırları ihaneti de bu kabilden…

15 Temmuz, kartların alabildiğine açıldığı, 'ya milletten yana ya da millete karşı' olma konusunda artık zerre kadar şüpheye yer bırakmayan bir olaydı.

Ancak 7 Şubat, Gezi, 17-25, Kobani, özyönetim saçmalığı, MİT tırları gibi olayların tamamında milletimize karşı olanlar milletimizin önemlice bir kısmının kafasını karıştırmayı başarmıştı. Bu algı operasyonları sayesinde mümkün olmuştu.

7 Şubat 2012'den sonra ülkeyi yönetenlerin ve bu arada MİT mensuplarının hatta başbakanın bile yargı karşısında boyunlarının kıldan ince olması gerektiği tezini işleyenler, FETÖ'nün MİT müsteşarı üzerinden Başbakan'a ulaşmasını kolaylaştırmaya çalışıyorlardı.

Çoğu sahte sosyal medya hesaplarıyla ağaçlar ve yeşil bahane edilerek bir araya getirilen kalabalıklarla oluşturulan Gezi olaylarında, ülkenin yönetilemediği algısı oluşturmak hedefleniyordu.

Bugünden geriye doğru bakıldığında, Gezi olaylarının dışarıdan bazı mihraklar ve onlarla işbirliği yapan içerideki hainler tarafından teşvik edildiği son derece açık bir şekilde anlaşılabiliyor. Değişik ülkelerde tezgahlanıp, birçoğunda başarılı da olan renkli devrimlerin bir benzerinin ülkemizde gerçekleştirmeye çalışıldığı konusunda artık şüphe yok.

AYNI DELİKTEN İKİNCİ DEFA…
Yapılmak istenenin ne olduğu ve arkasında kimlerin olduğu konusunda şüphe kalmamış olsa da, hepimizin gözleri önünde işlenen melanetlerle ilgili olarak hukuk açısından yapılabilecek şeyler sınırlı. Bunun sebebi de, minareyi çalmaya hazırlananların mevzuatımız açısından iyi kılıf hazırlamaları...

Adli süreçle ilgili olarak, olayları teşvik eden dış mihraklar ve içerideki uzantılarının birbirine benzer tezleri tekrarlayıp durduklarını görüyoruz. Söylemeye çalıştıklarını, 'Gezi'de iktidar alaşağı edilmeye çalışıldı, ama başarılamadı. Sorumluları serbest bırakın ki, rahatlıkla bir sonraki girişimlerine başlasınlar' şeklinde tercüme edebilmek mümkün.

Dış mihrakların ve içimizdeki uzantılarının ülkemizde demokrasi, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü olmadığı söylemini sadece birkaç isim üzerine bina etmeleri, hepimizi uyandırması gereken bir husus…

Ülkeyi bölmeye yönelik Kobani olayları ve çukurlu barikatlı özyönetim girişimine güya naif yani saf bir görünüşle destek verenler, devlet olmakla oyun oynamayı birbirine karıştıran bir güruhtu belki. Ancak Suriye'nin kuzeyinde terör koridoru oluşturulmasına karşı mücadelemize, MİT tırları olayı ve benzeri girişimlerle mani olmaya çalışanların hainlikleri ise açık ve net…

MİT tırları meselesinde bugün bile burnundan kıl aldırmaya yanaşmayanlar, ülkemizin varlığı ve bekasından çok dış mihrakların hesaplarını önceliyorlar…

Türkiye'nin Türkiyelilere bırakılmayacak kadar önemli olduğuna inanan dışarıdakiler ve onlarla aynı fikri paylaşan içimizdeki uzantıları, faaliyetlerini ara vermeden sürdürüyorlar ve sürdürecekler de…

Geçmişte algılar üzerinden verilmeye çalışılan mesajları ve sonrasında ortaya çıkan gerçekleri hatırlarsak, aynı delikten ikinci defa sokulmayız…