Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 12 Haziran 2020

Ayasofya…

Ayasofya yani 'kutsal bilgelik' ya da 'ilahi bilgelik' tekrar gündemimizde. Eskilerde olduğundan çok daha şiddetli bir şekilde hem de…

Ne olacağını tam olarak bilmiyor olsak da, önümüzdeki günlerde bu kutsal mabetle ilgili ciddi gelişmeler yaşanabileceğini söyleyebiliriz. Çoğunluk ümit dolu bir bekleyiş içinde iken, 'ya Ayasofya cami olursa' şeklinde düşünenler de kaygı dolu bir bekleyişte…

Ayasofya'nın hangi şartların gereği olarak müze haline getirildiği, bu süreçte dış baskıların ve bazı mecburiyetlerin söz konusu olup olmadığı ve benzeri meseleler, artık geçmişte kaldı.

'Kılıç hakkı' diye bir şey var mıdır, yok mudur; Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'yı camiye çevirmesi yanlış mıydı doğru muydu gibi tartışmalar 567 sene öncenin konusuydu… 'Hele şu Ayasofya'yı cami haline getirme hususunu yeniden bir değerlendirelim' diyebilecek zamanlar çok geride kaldı yani…

Ekonomi kötüye gitsin diye kıvrananların bahane olarak 'giriş ücreti dolayısıyla uğranacak kayıplardan' bahsetmeleri, çaresizliklerinin uzantısı.

Ayasofya müze olarak kalsın diyenlere tur bindirmek niyetiyle olsa gerek 'Sultanahmet de müze olsun' diyebilen kafa için söylenebilecek çok şey var belki. Ama edebimiz müsaade etmiyor.

2020'deyiz ve altı çizilmesi gereken temel hususlardan birisi de artık kendi ayakları üzerinde duran ve kendisini ilgilendiren kararları kendisi alabilen bir Türkiye'de yaşıyor olduğumuz gerçeği.

Ayasofya ile ilgili gelişmelerin Cumhurbaşkanımız ve AK Parti iktidarı açısından prestij sağlayabileceği endişesiyle çıkıntılık yapanlara 'hadi oradan' derken; aradan sıyrılıp rol kapmaya çalışanlara da, daha önce ismini bile telaffuz etmedikleri Ayasofya'ya yönelik aşklarının nereden çıktığını sormakla yetinelim…

Hem miras hem emanet…

Öncelikle, İslam öncesi devirde bir mabet olarak hizmet gören Ayasofya'nın inananlara bırakılmış bir miras olduğunu unutmamak gerek. Tabii geçmişten gelen miras olmasının yanında gelecek nesillere en iyi şekilde devretmemiz gereken bir emanet de…

Meseleye siyasi ya da ideolojik gözlüklerle bakanlar hariç, bir ibadet mekanı olarak yapılan bu binanın müze olarak kullanılması, insanların içini sızlatan bir durumdur. Ve bu durum hangi inançtan olursa olsun bütün inananlar için geçerlidir.

Bazıları farkında olmasa da Avrupa'ya yönelik işçi göçünün başladığı yıllarda, cemaati kalmadığı için işlevini yitiren kiliselerin camiye döndürülmesine sevinen Hıristiyanlar olduğu bir vakıadır.

Tabii ki bunun her yerde ve her zaman böyle olduğu, yani camiye çevrilmeye çalışılan bütün kiliselerle ilgili böyle bir durumun genel olduğu söylenemez. Ama inançlı insanların ibadethanelerle ilgili bakışlarının temel özelliklerinden birisi de budur.

Bugün Ayasofya'nın müze olarak mı yoksa çami olarak mı kullanılmasını tercih ettikleri sorusuna muhatap olabilecek birçok Hırıstiyanın 'cami olarak kullanılması tabii ki daha iyi olur' diyebileceğini varsayabiliriz.

Eninde sonunda halkının büyük bir çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede ve 1930'lı yıllara kadar 500 seneye yakın cami olarak hizmet verdikten sonra müzeye çevrilen bir ibadethaneden bahsediyoruz… Ve bazı aklı evveller hariç, Ayasofya'nın tekrar kilise haline getirilebileceğini hayal eden Hıristiyan da yoktur…

Binaların dili yoktur, ama eğer olsaydı; ömürlerinde bir ya da iki kere kendisine uğrayacak ziyaretçiler yerine, devamlı olarak ibadet edecek insanlar istediğini söylerdi Ayasofya da.

Gelişmeler sürüyor. Bize düşen en hayırlısını istemek ve bunun için dua etmek…