Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 16 Ağustos 2019

‘Yaparız’ ya da ‘yaparım’…

Suriye ile ilgili ülkemizi yakından ilgilendiren gelişmeler -tabir caizse-, son derece zorlu bir satranç karşılaşması gibi cereyan ediyor.

Konuya bakışlar çok değişik. Sırtında yumurta küfesi olmayanlar geç kaldığımız ve bir an önce dalmamız gerektiği kanaatinde. Gelişmelerin hangi aşamaya geldiğinden habersizmiş gibi davrananlar ise bildik 'bataklık' değerlendirmesini tekrarlıyor.

Suriye'de yaşanan ve yaşanmakta olanları bir tür oyun olarak görenler ise hala 'dostluk' üzerine nutuklar atma merakında. Herhangi bir karşılığı varmış gibi, eline yüz binlerin kanı bulaşmış biri ile görüşmekten bahsediyorlar.

Laf salatası ile uğraşanlar çok. Ancak şükür ki, ülkemizi idare edenler tedbiri elden bırakmadan kararlı bir şekilde çabalarını sürdürüyorlar…

Suriye meselesini en uygun şekilde çözebilmek için uğraşan Türkiye'nin en ciddi problemlerinden birisi, içimizden bazılarının rakiplerimizin taraftarı gibi davranmaları.

Attığı her adımın kurallara uygun olmasına dikkat eden Türkiye, hiçbir kural tanımayan rakipleri yanında içimizdeki uzantıları ile de mücadele etmek mecburiyetinde.

Suriye ile ilgili gelişmelerin 15 Temmuz'dan sonraki seyri, başkalarına taraf olmanın eskiden seyircilikle sınırlı olmadığını da gösteriyor.

15 Temmuz'a kadar içimizdeki işbirlikçilerin oynadığı oyunlar, Suriye meselesini zora sokan bir durumdu. TSK'daki FETÖ mensupları, atılması gereken adımları çeşitli bahanelerle engelliyor, verdikleri yalan yanlış bilgilerle de üst kademeleri oyalıyorlardı.

Türkiye'nin yapması gerekenleri yapmaya başlamasında, FETÖ mensuplarının tasfiyesinin bir milat olduğunu söyleyebiliriz.

Birileri pek içlerine sindiremiyor olsa da, gelişmeleri kararlı bir şekilde takip eden ve gereken adımları mutlaka atan bir Türkiye var artık.

KÜRESEL ETKİ…
'Her ne istersek Türkiye mutlaka yapar' diye düşünülen günlerde yapıldığı anlaşılan planların birer birer suya düştüğü ve bazen biraz geç de olsa olması gerekenlerin gerçekleştiği bir aşamadayız.

Türkiye'nin daha suriye meselesinin başında söylediği 'Güvenli Bölge' konusu ile ilgili son gelişmeler, bundan sonra olabilecek başka güzel gelişmelerin de habercisi.

Yapılanı yeterli görmeme alışkanlığı ile 'Güvenli Bölge' ve başka konularda daha fazlasının olması gerektiğini söylemek, makul. Ancak gerçeklere sıntını dönerek konu ile ilgili gelişmeleri tümüyle görmezden gelmek, başka bir şey.

Suriye problem başladı başlayalı ülkemiz nerdeyse aynı konumda. Ülkedeki insanların tamamını layıkıyla temsil eden bir yönetime ve tabii sınır bütünlüğüne sahip bir Suriye, Türkiye'nin temel tercihi. Bunun aksi, sınır güvenliğimiz başta olmak üzere birçok problem ile karşı karşıya kalmamız demek çünkü.

Türkiye'nin temel zorluğu, ilk başlarda bizim gibi düşünüyormuş gözüken 'stratejik müttefikimiz' ve dahi NATO ortağımız ABD'nin tavır değişikliği ile ilgili.

Devlet menfaatinden daha çok bazı küresel şirketlerin yönlendirmesi ile hareket ettiği söylenebilecek ABD'nin, uluslararası hukuk başta olmak üzere bilinen bütün kurallara aykırı olarak bir terör koridoru oluşturma derdine düşmesi, Suriye meselesindeki en önemli kırılmalardan birisi.

Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoru hedefine kilitlenen ABD'nin beklemediği ilk önemli gelişme Fırat Kalkanı idi. Bıçak kemiğe dayanınca yapması gerekeni yapan Türkiye, konunun yeteri açıklıkta anlaşılmasını sağlamak için de Zeytin Dalı Harekatı'nı yaptı…

Geldiğimiz noktanın özeti ise şu: Güvenli bölge işini ya beraber yaparız ya da ben yaparım…