Tarihi 12 Aralık 2022

Hoş geldiniz

ŞAKİR Zümre kahrından öldü. Türk Hava Kuvvetleri'nin 100, 300, 500 ve 1,000 kg'lık bombalarını üretiyordu. Deniz Kuvvetleri'mizin ihtiyacı olan cephaneleri de, ilk denizaltı bombalarımızı da envantere o sokmuştu. Sayesinde Polonya, Mısır, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelere ihracat bile başlamıştı.
Gittiler "Amerikan mandası" olmamızı isteyen İnönü'nün ülkeyi yönettiği dönemde Truman Doktrini çerçevesinde Amerikan yardımı almaya başladılar. Şakir Zümre'yi çöp gibi kenara attılar. Banka kumbarası ve soba fabrikasına çevirttiler o fabrikayı.
Amerika hurdaya çıkaracağı silahları vermeyi kabul etmişti nasıl olsa. Ne gerek vardı üretmeye? Vatan Caddesi'nde 30 Ağustos Zaferi törenleri vardı. Askeri araçlar konvoyunun arkalarında bir kamyonet yer alıyordu. Şakir Zümre'nin ABD baskısıyla değiştirilen fabrikasından gelen sobaları taşıyordu askeri konvoyda.
Amerika Askeri yardım programı çerçevesinde güya ordumuzu eğitip modernize edecekti. 1300 Amerikan askeri uzmanı Türkiye'ye sokmuşlardı. O uzmanlardan biri de Tümgeneral William H. Arnold'du. "Türk askerini eğitmek sudan ucuz" diyordu. Amerikalar'dan gelen Tümgeneral George C. Stuart da rakam veriyor ve "Türk Ordusu'nda bir kişinin yıllık bakım maliyeti 20 dolar, bu rakam Avrupa'da 1100 dolar.
ABD'de ise daha pahalı. Tam 3000 dolar" diyordu. Utanmadan bunu bu ülke topraklarına girdiklerinde dünyaya ilan ediyorlar, bizi "20 dolarlık askerler" diye tanımlıyorlardı. "Silah veriyoruz ancak aman ha. Rusya'dan uzak durun" diye dayatıyorlardı. 5 milyon dolar da yol yapılması için para gönderiyorlardı. Yol bile yapamıyorduk.
Kırıkkale silah fabrikamızda bile bu teslimiyetçi, ittihatçı kafalar yüzünden neler üretilmedi ki? Pulluk, pancar çatalları, çay makineleri, gaz ocağı, zirai mücadele araçları, dokuma tezgahları... "Silah bizden siz başka işlerle uğraşın" diyen ABD yüzünden Kırıkkale silah fabrikamızda karyola bile ürettik. Yan gelip yatalım diye.
Bu ülkede savunma bakanlığı ve başbakanlık yapan Ferit Melen o dönemlerde Meclis kürsüsüne çıkıyor, "Yardım almakla da bitmez. Yardım almak aynı zamanda bir bağımlılığa yol açıyor. Yani silah bakımından başka memlekete bağımlı hale gelmek, bir defa o memleketin dış politikasını, milli politikasını yürütmesine imkân vermez. Silah bakımından dışa bağımlı olduktan sonra, daima boynunuz eğiktir, size verdikleri silah kadar konuşursunuz" diyordu.
Öğretim görevlisi ve yazar Levent Kalyon bir araştırma yazısında Amerikalı Senatör Beveridge'in 1900'lere girerken yaptığı konuşmayı aktarıyordu. ABD'li senatör "Amerikan fabrikaları, Amerikan halkının kullanabileceğinden daha fazlasını yapmaktadırlar; Amerikan toprağı tüketebildiğinden daha fazlasını çıkarıyor.
Tutacağımız yol bizim için çizilmiş bir yazgıdır, dünya ticareti bizim olmalıdır, olacaktır. Ve bunu anamız (İngiltere'nin) örnek olduğu biçimde yapacağız. Bütün yeryüzünde Amerikan ürünlerinin dağıtım noktaları olarak ticaret karakolları kurulacak, Okyanusu ticaret filomuzla kuşatacak ve büyüklüğümüzle orantılı bir donanma meydana getireceğiz.
Ticaret karakollarımızın çevresinde bizim bayrağımızı dalgalandıran ve bizimle ticaret yapan, kendi hükümetlerine sahip büyük sömürgeler kuracak, kurumlarımız ticaretin kanatları altında bayrağımızı izleyecektir" Aynı yıllarda Amerikan başkanı da "Amerikan kapitalizminin temel hedefi, bütün zayıf ülkelerin hammaddeleri ve ulusal pazarlarını kendisi için birer açık kapı olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır" diyordu.
Yıllarca bu ülkede, sömürgecilere aşık olan Batı hayranı ve ezik olarak yönetenler yüzünden Türk Ordusu 2000'lerin başına kadar tahta mavzerlerle eğitim yaptı. Ferit Melen'in dediği gibi verdikleri silah kadar konuşabiliyorduk.
Tankımız, topumuz, tüfeğimiz, uçak gemimiz, SİHA, savaş uçaklarımız, elektromanyetik ve lazer silahlarımız, balistik füzelerimizden sonra Hava savunma sistemlerimiz kapsamında 450 km menzilli Eralp erken ihbar radar sistemimiz de dün devreye girmiş. TOGG'umuz da dün Meclis'e gelmiş. Hoş gelmişler sefalar getirmişler.