Bunun nedeni, acaba karşısındakine 'sanki bir duvarmış gibi' davranması olabilir mi? Siz de fark etmişsinizdir, soruyu soruyor ama konuğunun cevabıyla asla ilgilenmiyor! Bu da sunucumuzun aklının ve dikkatinin çok başka yerlerde olduğu izlenimini yaratıyor... Diyorsunuz ki, "Olabilir, bir sonraki soruyu düşünüyordur belki!" Oysa konuk o esnada öyle hoş, öyle renkli anekdotlar anlatmak ta ki... Tabii böylece can alacı ek soruları ve konuğun üzerine gitme şansını da kaybediyor güzel sunucumuz. Sonrası gelsin can simidi kahkahalar...
Dikkatlerden kaçmayan bir başka ayrıntı (!) da, Tümer'in ekrana hazırlıksız çıkması! Hayır, saçından, makyajından söz etmiyorum onlar tastamam maşallah! Kastettiğim, o çapta bir programcının, programına çağırdı ünlü hakkında gereken bilgiyi edinmeden sorular sormaya yeltenmesi. İşte o zaman; "Aaa öyle miydi... valla yeni duydum" yanlışı çıkıyor ki ortaya; bunu demeye, böylesine donanımlı bir sunucunun asla hakkı yoktur.
Mesleğinin duayenlerinden Enis Fosforoğlu son örnek. Ünlü aktör anlatıyor; "Televizyondaki skeçleri ilk biz başlatmıştık, TRT'nin ilk yıllarında..."
Yanıt ise şöyle; "Vallahi şöyle - böyle hatırlıyorum... Siyah beyaz bir şeylerdi di mi..."
Onlar 'şey' değildi Saba kardeş, şu anda ekranda kolayca yaptığın işin, bin bir zorlukla konan temel taşlarıydı.
* * *
TAYYİP BEY HALLEDER!
PARASIZLIKTAN geç evlenebilmişler. Ve çocukları bu yüzden henüz küçük. Kira ödemekten canları çıkmış yıllarca. Ev sahibi olmak istiyorlar, daha çok da ölüp giderlerse çoluk çocuk köprü altına düşmesinler diye. Ama şimdi birileri çıkıyor ve 'ev kredisi almanız için yüzde 40'ını peşin yatıracaksın' diyor. Bankacı büyük ihtimal. Ve bu ülkede bir kez daha anlıyorsunuz ki, ev veya iş kurma kredisi edinebilmeniz için ya ipotek edecek eviniz olacak ya birikmiş paranız. Peki ya ağalar, adamın evi olsa satar sermaye yapar, sana neden ödesin onca faizi... Bu yüzden yine son ümit Başbakanımız. Bir el atar inşallah. Çünkü bu fakir fukara evlerini en çok gezen-bilen o. Banka genel müdürleri değil.
* * *
İZMİR ÇETESİ
DİZİLERDEN nem kapma salgını giderek yaygınlaşıyor demiştik ya, sonuncusu Kadir İnanır'ın başına geldi.
Dizisinin ekranlara 'c' demesiyle birlikte, kaldırılması için suç duyurusu geliverdi. Hem de harbiden mahkemeye verilen dava dilekçesiyle. Şimdi savcılar ciddi ciddi dilekçeyi okuyacaklar ve 'eser'de suç unsuru var mı yok mu, karar verecekler.
Dizinin suçu adıymış. Yani İzmir Çetesi... Suç duyurusunda bulunanlar da öyle sıradan insanlar değil, biri okumuş mimar olmuş, avukat olan da dilekçeyi kaleme almış.
Efendim, çete sözünün sözlük anlamı, "Yasa dışı işler yapmak veya etrafındakileri korkutmak amacıyla bir araya gelmiş topluluk" muş ve bu İzmir gibi demokratların kalesi bir şehir ile çete isminin yan yana getirilmesinde bir kasıt bulunmaktaymış!
Hep söylüyorum yazı işlerime, şuraya bir kenara 'beddualar' köşesi açayım da okurlar içini döksün diye. İşte tam yeri. Şimdi dizi durdurulacak, medyada bu isim kullanılmayacak, eğer 'emirlere' karşı gelinirse de 'şüpheliler' hakkında ceza davası açılacak! Böylesine ilk kez tanık oluyor Türk halkı.
Bu arada mimar ve avukat beylerin isimlerini neden yazmadın diye soracak kadar safdil okurlara hatırlatırım.
Yazayım da bir suç duyurusu da bana, bir yasaklama da Hergele Meydanı'na mı gelsin? "...Gördüğünüz gibi valla hakaret kastımız yoktur hakım bey..." Yalnız bu arkadaşları İzmir'in güzel abisi Yılmaz Özdil'e şikayet hakkımı da saklı tutuyorum.
* * *
TUVALETTEN CANLI YAYIN!
ECE Erken canlı yayında mikrofon kazası yaşamış. Kuliste, "Bu sinirle çıkamam. Benimle ilgili karı mesaj atıyor, abuk sabuk..." diyor ve bu nezih ifade, açık unutulan mikrofondan ülke sathına yayılıyor. Aslında kızla neden dalga geçiyorsam, aynı haltı ben de yemiştim bir zamanlar. Yıllar önce, Kanal 6'da, 'Kamera 6'diye bir haber programı hazırlıyor ve sunuyordum. İlk günleriydi ve acemiydim, özellikle şu yaka mikrofonu konusunda. Bir ara verildi ve ben tuvalete koştum. Tabii üzerimde mikrofon olduğunu unutarak... Sonrasını yazmayalım isterseniz. Ama yönetmen Adem Kılıç'ın günlerce dilinden düşmemiştim. Bu yüzden derim ki, reklam arası verildiğinde, ağzınızı veya pantolon düğmelerinizi açmadan önce mikrofonlarınızı mutlaka kapatın!
* * *
CHİLAİ'DEN...
GEÇEN gün La Lucca ve İstanbul'un 50 milyon dolarlık yeni mekanı Chilai'nın rakı satmadığını yazmıştım.
Hafif de bozulmuştum hani. Ne varmış bizim rakımızda diye... Chilai yönetiminden kibar bir yanıt geldi, yazmak boynumuzun borcu oldu.
Mekandaki yemeklerin konseptine ve eşleşmesine rakı pek uymuyormuş.
Ama çok isterseniz, varsa rakı servisi yapılıyormuş.
Benim için hava hoş...
Hem rakıyı bıraktım hem oralara yolum düşmez. Bir anlaşmazlığı düzelteyim dedim.
* * *
KELEBEK
DENİZLİ'de partiler arası bir "penis" atışması sürüp duruyor. Atatürk anıtındaki atın,cinsel organı kısaltılsın mı, kısaltılmasın mı? Konu beni de ilgilendiriyor tabii ama başka açıdan; Anıtın bulunduğu meydan civarındaki kelebeklerin hüznü babında bakıyorum olaya. Diğer 'kelebeklerin' telaşı ise teferruat.
EŞEK ARISI
"BU tür şeyler gerçek hayatta da, normal hayatta da yanına yaklaşmam artı sevmem..." Tuğba Özay
"SEYRETMEDİM, görmedim ama gördüğüm kadarıyla söylüyorum gol değildi." FatihTerim