Abdestle Arınmak Unutarak Kirlenmek

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 14 Haziran 2017 Güncelleme 14 Haziran 2017, 00:00
Abdestle Arınmak Unutarak Kirlenmek

İÇİNDEKİLER

Ramazan'da sürekli arınmaktan ve temizlenmekten söz ederiz. Belki en kolay konuşulacak konu bu olduğu için veya her şeyi içerecek kadar genel olması hasebiyle söz ediyoruz ondan. Konuşmalar öyle bir dereceye varıyor ki, inandırıcılıktan uzaklaşarak insanlarda bıkkınlık yaratıyor. Belki de böyle sözleri dinleyen veya okuyanlar bir sıkılma ve daralma hali yaşıyordur. 'Oruç arınmaktır' dedikçe geriliyoruz; 'namaz temizliktir' dedikçe, geriliyoruz. 'Zekat temizliktir' dedikçe daralıyoruz. Öylesine bir gerginlik ve daralma ki, içimizden inanmaktan daha çok bir direnme ve halimizi savunma duygusu filizleniyor. Herkes şunu soruyordur kendi kendine: 'Gerçekten söylendiği kadar kirli miyiz?' Doğrusu bu soru ciddiye alınması gereken bir sorudur. İnsanın öyle sorma hakkı olduğu kadar din üzerinde düşünen-konuşanların soruya açık seçik cevap vermesi gerekir. Çünkü her insanın kendi durumu ve insanlık hakkında açık bir fikrinin olabilmesi için bu sorunun cevabı bilinmelidir. Acaba İslam, bize ne der? Ne kadar kirliyiz ki, sürekli arınmadan ve temizlenmeden söz ediliyor?

KİRLENMEK TABİATIMIZ, ARINMAK KALP AKLIMIZDIR
İslam'ın, insan anlayışında onun suçlarından ve kirlerinden söz edilir; fakat bu insanın kendisi hakkında düşünebileceği kadar abartılı bir kirlilik hali değildir. En azından Hristiyanların söylediği gibi 'kirli' veya doğuştan günahkar doğduğumuz ithamını kabul etmiyor; temiz bir süreçte doğduk, temiz bir gaye üzere yaşamaya başladık, temiz bir tabiatta yetiştik ve akil-baliğ olana kadar kir nedir bilmedik. İslam'a göre insanın suçu ve kiri 'Tanrı'nın oğlunun çarmıha gerilmesiyle temizlenecek' kadar abartılı bir günah olamaz. Böyle bir yükü insana yüklemek onu imkansızlık içinde düşürmek demektir. Her insan yeryüzüne temiz geldiğine göre tabiat da temizdir. İslam tabiatın temizliğini, yeryüzünün mabet kadar temiz ve insanı terbiye edebilen muallim olduğunu kabul eder. Yeryüzü, bir zindan veya sürgün yeri değildir insan için. İslam'da en büyük hatta tek büyük kir, Allah'a ortak koşmaktır. Bu kir kapsamına günümüzde ateizm, deizm de girer. Çünkü onlar ile Allah'a şirk koşmak aynı kategoride değerlendirilebilecek Tanrı telakkileridir. Biri yok sayıyor, öteki irtibatı inkar ediyor, beriki ise birliğini reddediyor. Kısaca hepsi aynı kapıya çıkıyor, daha doğrusu hiçbir yere çıkmıyor ve insanı bir yere götürmüyor, yerinde sayıyor ve hakikatten uzak inançlar olarak insanı kirletiyor. Bu kirin bir benzeri yok; ondan arınmadıkça insanın temizlenmesinden söz etmek de mümkün değildir. Ayette 'Müşrikler necistir' denirken buna işaret edilir. Müşrikler iman suyuyla temizlenebilir. Onların abdesti, iman iken tövbeleri ise tevhidi ikrardır. Bu ikrar olmadıkça onların temizliğinden söz etmek mümkün değildir. İnsan bir kere iman ettikten sonra kirlenir mi? Elbette kirlenir, yoksa dindarlığın anlamı kalmazdı ki? Fakat bundan sonraki kirlenme ancak arızidir. İslam inançtaki kirlilik ile amel ve ahlaktaki kirlenmeyi ayrıştırabilecek dikkati öğretir. İnançtaki kirlenmeyi ahlak ve amellerdeki temizlik arındıramaz; imandaki temizliği ise amel ve ahlaktaki kirler kirletemez. Bu nedenle Hz. Peygamber 'Mümin necis olmaz' dedi. İman bulunduğu sürece insanın kirlenmesinden dolaylı olarak söz edilebilir. İslam'ın insanın temizlenmesinden söz ederken abartılı kurallar getirmediğini bilmek lazımdır. Bunu temizlenme sürecinden anlıyoruz. İslam çok basit eylemlerle insanın temizlenebileceğini bize gösterir. Bunlar İslam'ın kolaylık dini olmasından kaynaklanan Peygamber bereketidir. Her şeyden önce tövbe tam bir temizlenme ameliyesidir ve sadece sözle yapılır. Bir insan Allah karşısında pişmanlık göstererek tövbe ederse temizdir. Kimse onun dedikodusunu yapamaz, geçmişiyle yargılayamaz. Abdest alarak organlarımızı güç ve kudret iddiasından temizleriz. Organların tövbesi abdesttir. Elleri yıkamak 'Rabim güç senindir' demektir. Ağzımızı yıkamak 'ağızdan çıkan sözlü günahları temizlemek, burnumuzu yıkamak kibrimizi temizlemek' demektir. Yüzümüzü yıkamak riyakarlık, kirinden, benliğimizi arındırmaktır. Başımızı mesh etmek ilahi irade karısında boyun eğmeyi anlatır. Ayakları yıkamak kirli yollarda yürümekten arınmaktır. İnsan basit ve küçük eylemlerle temizlenebiliyorsa, temizlenme Allah'ın lütfudur. Peki niçin hemen kirleniyoruz. Kolayca temizlenebildiğimiz için kolayca kirleniyoruz, verdiğimiz sözü unutuyor günaha dalıyoruz. Bunda bir darlık veya güçlük yok. Abdest aldığımız sürece temizlenmek mümkün! Mümin abdest ile temizlenir ve ilahi huzura girer.

KİBİR BÜYÜK GÜNAHTIR
Hz. Musa ile Hızır'ın karşılaşması üzerine pek çok hadise söylenmiştir. Bunlardan birisi şudur: 'Hz. Hızır ile Hz. Musa, geminin güvertesindeyken bir kuş denize gagasını daldırmış. Hızır, Hz. Musa'ya şöyle demiş: 'Bu kuş bize ne anlatır sence?' Hz. Musa 'Sen bilirsin' deyince, şöyle demiş: 'Kuş bize diyor ki: İkimizin bilgisinin Allah'ın bilgisi karşısındaki durumu, okyanustan ağzımla aldığım su kadar bile değildir.' Benzer hikaye büyük şeyhülislamlardan biri için aktarılır: İlmiyle böbürlendiği aktarılan zata bir derviş gitmiş, 'Efendim! Bir şey soracağım' demiş. O da 'Hemen sor da git' dercesine başını kaldırmış. Derviş şöyle demiş: 'Efendim! Allah'ın ilmiyle yaratıklarının ilmini karşılaştırsak ne dersiniz?' Şeyhülislam şöyle demiş: 'Şu duvar Allah'ın ilmi; bütün yaratıkların ilmi ise onda bir nokta bile değil.' Derviş demiş ki: 'Peki zat-ı alinizin ilmi o nokta içinde nedir?' Şeyhülislam meseleyi anlamış ve hemen tövbekar olmuş.

HZ. İBRAHİM'İN CÖMERTLİĞİ: DOSTUN CÖMERTLİĞİ DOSTUNA BENZER
Hz. İbrahim Allah'ın dostu idi. Dostluk, iki kişi arasındaki birlik halidir. İnsanın Allah ile bir olmasından söz edilemez.İ nsan sadece Allah'ın emrettiği ahlakla ahlaklanarak kötü niteliklerinden kurtulur. Bu durumda Allah'ın özellikleri onda tecelli eder. O da Allah'ın cömert olduğu gibi cömert olur. Hz. İbrahim öyleyd.i Onun cömertliği ve merhameti eksilir veya biter endişesi taşıyan bir cömertlik değildi. O Allah'ın dostu idi. 'Ballar balını bumluş ve kovanım yağma olsun' onun halini anlatır.

BR AYET

'Kuşkusuz insan Rabbine karşı pek nankördür, kendisi de buna şahittir.'
Bu ayetler, insan tabiatını en nefis ifadelerle özetleyen birkaç ayettir. İnsan, rabbine karşı nankör olmakla niteleniyor ve bizzat insanın bunu bildiği beyan ediliyor. İlk bakışta ayet insanla ilgili kötü bir hüküm ifade eder gibi görünse de gerçekte Allah bizi kendisine hakkıyla şükretmekle mesul tutmaz. Hiçbir insan, Allah'a hakkıyla şükredemez. Hz. Peygamber, rabbine hitap ederken 'Sana hakkıyla şükredemedik' demiştir. Her insan, belirli bir ölçüde Allah'a karşı nankör olacak, O'nun nimetlerine şükretmekten aciz kalacaktır. Allah, insandan gücünün üzerindeki bir şükrü istemez, sadece nankör olduğunun farkında olmasını ister. Bize verilmiş nimetler üzerinde düşündüğümüzde bunu fark ederiz. Hangi insan kendisine verilen nimetlerden hakkıyla haberdar olabilir?

BİR HADİS

'Allah teala şöyle buyurdu: 'Hasta oldum, beni ziyarete gelmedin, susadım bana su vermedin?' Kul der ki: 'Rabbim! Ben seni nasıl ziyaret edebilirdim?' Allah şöyle der: 'Falan kulum hastalandı onu ziyaret etseydin, beni orda bulurdun. Falan kulum senden su istedi, su verseydin bana vermiş olurdun.'
Bu hadis, kutsi hadis olarak rivayet edilmiştir. Kutsi hadiste konuşan Allah iken aktaran ve sözü söyleyen Hz. Peygamberdir. Lafzın Peygamber'e ait olması onu ayetten ayrıştırır. Bu hadis-i kutsi, İslam ahlakının en önemli ilkelerini içerir. İslam insanlara ve yaratıklara ilahi rıza için hizmet ederek Allah'a yaklaşmayı mümkün görür. Biz hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah için bir şey yapamayız; fakat kulları için yaptığımız hayırlar sanki Allah'a yapılmış gibi değerlenir. Bu nedenle insandan talep edilen tek şey bu iyilikleri Allah'ı görür gibi yapmasıdır. Bunun adı ihlastır. İhlas beklentisizlik demektir: insanın yaptığı hiçbir iyilikten Allah'ın rızasından gayri bir şey beklememesi dindar olmanın gereğidir. Yapılan iyilikler ihlas ölçüsünce değer kazanırken amelleri değersiz kılan başa kakmak ve beklenti içinde olmaktır. Bu nedenle insan, Hakkı bulmak ve rızasını elde etmek isterse hasta ziyaret eder, yoksul giydirir, insanlara cömert olur, yolda kalmışa yardım eder... Hakka ancak ihlas ve sahih niyetle yaratıklarına hizmet ederek ulaşılır.

SORU-CEVAP

İftarlara oruçlu oruçsuz pek çok insanın katılması doğru mudur?
İftar ve sahurları karnımızı doyurduğumuz bir sofra olarak düşünmek yerine bir ibadet olarak mütalaa etmek gerekir. Hatta dua şeklinde düşünmek daha iyidir. Bu nedenle iftar ve sahurun bereketini hep akılda tutmak gerekir. Bu berekete ise bütün insanların katılması, duadan onların istifade edebilmesi güzel bir davranıştır. Müslümanlar, sofralarını herkese açabilmelidir; bu iftar için de böyledir başka zamanlar için de böyledir. İnsanların oruç tutmaları, bu hayırdan istifade edebilmeleri için duacı olmaktan öte yapılacak bir şey yoktur. Müslümanlar, böyle durumlarda dinden öğrendikleri nezaket, zarafet ve cömertlikle hareket ederek herkesi sofralarının baş köşesinde ağırlayabilmeli, kimsenin orucu hakkında haddini aşan söz etmemelidir. Sofraya gelen herkes Hakkın misafiri sayılır.

E. Demirli danışmanlığında hazırlanmıştır