Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci'den A Haber canlı yayınında açıkladı! Baharatta kanserojen madde var mı?

Son dakika haberine göre Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, A Haber canlı yayınında önemli açıklamalarda bulunuyor... Bakan Kirişci konuşmasının başında ekmek üzerinden Türk milletine hakaret eden Cihan Kolivar'ın sözlerine tepki göstererek "İfadeyi asla kabul etmiyoruz." dedi. Bakan Kirişci, "Ekmeğe zam olacak mı?" sorusuyla ilgili olarak Bakanlık olarak un fiyatlarını sübvanse ettiklerini söyledi. Kirişci ayrıca bazı marka baharat ürünlerinde "kanserojen madde" iddialarıyla ilgili konulara da açıklık getirdi.

Giriş Tarihi 09 Kasım 2022, 11:10 Güncelleme 09 Kasım 2022, 12:27
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’den A Haber canlı yayınında açıkladı! Baharatta kanserojen madde var mı?

İÇİNDEKİLER

Yerli tohum ve gübre seferberliği başlatıldı. 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü için hazırlıklar devam ediyor. Atıl arazilerin tarıma kazandırılması süreci işliyor. Öte yandan ekmek konusunda tartışmalar söz konusu.

Türkiye için kuraklık riski var mı? Ekmeğe zam gelir mi? Ekmek üzerinden vatandaşa hakaret eden Cihan Kolivar'ın açıklamaları ne anlama geliyor? Türkiye'nin tahıl stoku Tüm soruların cevaplarını A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün konuğu olan Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci verdi.

İşte Bakan'ın açıklamalarından öne çıkanlar
(Cihan Kolivar'ın ekmek üzerinden Türk milletine hakareti) Çok talihsiz bir ifade bence herhalde ekmekten nasiplenmeyen kişi sıfatını da alır yakında. Çünkü ekmek en temel gıdamız. Dünyanın gelişmiş, geri kalmış, gelişmekte olan bütün ülkelerinde en çok tüketilen bir ürün. Malumunuz en son Rusya – Ukrayna savaşında da koridorun adı meyve sebze koridoru değil tahıl koridoru. Dolayısıyla tek başına tahıl koridoru kavramı bile ekmeğin ve bu ekmeğin buğdaydan veya mısırdan yapılmasından bağımsız olarak söylüyorum ne kadar temel ve vazgeçilmez olduğunu gösteriyor. Tabii şu anda yargıya intikal etmiş olan bir süreç var. Ama ifadeyi asla kabul etmiyoruz.

Biz bakanlık olarak da ekmekte özellikle fiyatla ilgili vatandaşlarımız bunu tüketmede herhangi bir yavaşlama veya gerileme olmasın diye de un regülasyonu adı altında 7.450 TL'den aldığımız buğdayı 4.500 liradan un yapıp bunu fırıncılara veren sanayiciye veriyoruz. Yani 2.950 lira ton başına da bir regülasyon çerçevesinde destek uygulamış oluyoruz. Amacımız vatandaşımızın ekmeğe erişimini ekmekle ilgili en ufak bir tereddüt yaşatmayalım onlar yaşamasınlar istiyoruz.

TAHIL KORİDORU KRİZİNİ TÜRKİYE ÇÖZDÜ
Öncelikle tahıl koridorundan da kısaca bahsetmek lazım. Türkiye'yi tarif ederken Asya ile Avrupa arasında köprü görevi gören bir ülke denip geçilirdi fakat gördük ki Türkiye şu son 20 yılda ne kadar önemli bir ülke olduğunu ve ne kadar vazgeçilmez bir ülke olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Tabii bu durup dururken de olmadı 20 yıllık süreçte ve Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde ve Türkiye'nin sahip olduğu kurumsal kapasitesi bir devlet yapısı mekanizmaları sayesinde bir noktaya gelindi. Türkiye sürdürülebilir, dengeli ve lider diplomasisiyle bu süreci başarıyla tamamlamış oldu. Türkiye ne kadar vazgeçilmez ülke olduğunu gösterdi.

Ayın 31'inde bir aksama oldu yeniden Sayın Cumhurbaşkanımız devreye girdi ve tekrar kaldığı yerden devam ediyor. Bugün 432 gemi dün itibarıyla söylüyorum 10.1 milyon ton tahıl başta olmak üzere gıda ürünlerini bu koridordan geçirdi. Yüzde 60'a yakınının yani 6 milyon tonluk kısmını Avrupa ülkeleri alıyor aslan payını onlar alıyor. Asya için yüzde 21.4 gibi bir oran. Afrika için biraz daha düşük. Ama burada en çarpıcı olan BM'nin en geri kalmış ülkeler kategorisindeki ülkeler için verilen pay sadece yüzde 5,5.

"AFRİKA'YA UN VE BUĞDAY GÖNDERECEĞİZ"
Sayın Putin'in biz bedelsiz ücretsiz buğday vereceğiz ifadesinden sonra Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmede biz de devamında inşallah bu ülkelere bunu sadece buğday olarak değil aynı zamanda un olarak makarna olarak bulgur olarak onların ihtiyacı olabilecek formatlarda bu ürünleri onlara vermiş olacağız. Bu da tabii ki hem bir insani göre hem de dünya barışı adına böyle sıkıntıların yaşandığı bir dönemde ülkemiz için de milletimiz için de bir asil davranış. Bu konuya ilişkin detayları da Sayın Cumhurbaşkanımız Endonezya'da malum önümüzdeki hafta G20 Zirvesi var, Sayın Putin ile yapacağı görüşmede yine bunun gündeme geleceğini biliyoruz. Ondan sonra da büyük bir ivmeyle bu süreç yaşatılacak.

YURT DIŞINDA ARAZİ KİRALANACAK MI?
Nüfusu sürekli artan bir Türkiye var. İktidara geldiğimizde 65 milyonken bugün 85 milyona gelmiş bir Türkiye var. Turist sayısı 15 milyondu bugün 50 milyona çıktı. O günkü refah seviyesine göre masa üzerinde sofralarımızda olanlarla bugün olanlar kesinlikle mukayese edilemez. Bir taraftan da ihracatımız var. Ama bizim şunu yapmamız gerekiyor. Biz kendi arz güvenliğimizi sağlamamız gerek. Biz toprak zengini bir ülke değiliz. Yani biz bir Latin Amerika ülkesi gibi toprakları olup da orada da az bir nüfusun yaşadığı bir ülke değiliz. Veya dost kardeş ülke Kazakistan'a gidin 39 milyon nüfusu var bizim nüfusumuzun yarısından daha az ama bizim 4 katımız bir alanlar var. Şimdi bu tür coğrafyalarda da onların da ihtiyacı olan üretimle ilgili bizim sahip olduğumuz know-how'lara erişim güçlükleri var onların. Yapmak istediğimiz şey su sahip olduğumuz bu know-how'ı kullanalım karşılıklı kazanma politikasını burada da uygulayalım. Kendi üreticilerimiz başka ülkeler bu işi yapabilir. Bu tür politikaları hayata geçirmemiz gerekiyor.

O insanların o ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayalım. Çünkü toprak var iklim uygun su var ama üretim yapamıyorlar. Bizde ise biz su zengini bir ülke değiliz. Bunu her vesileyle söylüyoruz. Yani Karadeniz bölgesini çıktığımızda ortalamamız 350 milimetreyi geçmez. Mısırın 1.200 – 1.300 – 1.400 su istediğini düşündüğümüzde bizim şunu yapmamız lazım biz bu mısırı kendi ülkemizde mi yetiştirmeliyiz yoksa kendi girişimcilerimiz marifetiyle bu sözünü ettiğimiz ülkelerde mi yapmalıyız. Elbette küresel oyuncu olmanın küresel oyuncu sıfatının içinde artık gıda ile ilgili tarımla ilgili gücünüz de mutlaka yer almak zorunda.

Savunma sanayiindeki başarımızla nereden nereye geldiğimizi bütün vatandaşlarımız görüyor yüzde 20'den bugün yerlilik ve millilik oranı yüzde 80'e çıktı. Türkiye adından sözünden sohbetinden faydalanılmaya çalışılan adından söz edilen bir ülke haline geldi. Tarımda da aynı şeyler. Yani benim bugün seçim bölgem olan Adana'da soya üretimini ABD'deki soya üreticisinden daha başarılı olan üretimci girişimci kardeşlerimiz var çiftçilerimiz var. Dolayısıyla biz 2014 yılında o gün bu süreç başlamış ama özellikle Sudan tarafının bir taahhüdü olmuş 12.500 hektarlık bir alan pilot uygulama için kullanılacak. Daha sonra da daha geniş bir alan 780.500 dekarlık yaklaşık bir alanda da esas üretim yapılacak diye bir taahhütleri olmuş ama malumunuz Sudan geçtiğimiz senelerde iç karışıklık nedeniyle orada rejim noktasında sıkıntılar yaşandı. Dolayısıyla bu konular da askıya alındı. Herhangi bir şekilde ülke olarak oraya yaptığımız bir yatırım yok ve onların da bize vermiş oldukları herhangi bir toprak yok. Ama biz ne yapıyoruz? Biz diyoruz ki karşılıklı kazanma politikası, know-how'ın transferi, bizim müteahhitlik hizmetlerinde dünyada Çin ile yarışan bir ülke haline geldik. Müteahitlerimizle iftihar ediyoruz. Benzerini bizim kendi üreticilerimiz Venezuela'da Kazakistan'da Sudan'da Cezayir'de Gine'de Demokratik Kongo'da örnek olsun diye söylüyorum şimdi biz ülkeler masası oluşturduk kendi bakanlığımızda Avrupa Birliği Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'müz var onun altında bu ülkeleri takip eden masalar oluşturduk.

Bizden de bu konuda yardım talep eden ülkeler var. Mesela Venezuela 'Turkish Land' diye kendi elleriyle el yazılarıyla haritaların üzerine yazdıkları bir coğrafya var. Bu coğrafya her türlü ürünü yetiştirmeye son derece müsait olan bir coğrafya. Şimdi bu coğrafyayı bu araziyi bu üretim alanını hem onların ihtiyacı hem de bizim için onlar kendi kurallarını koydular dediler ki bu ülkede üretim yapan kimse bunun yüzde 30'unu içeride tutmak yüzde 70'ini de isterse çıkarabilir isterse onu da iç piyasaya sunabilir dedi.

Bu tür mevzuatlar da geniş. Bizim kamu olarak görevimiz şu olacak biz girişimci kardeşlerimize buyurun sizin için biz alanı açtık bu ülkelerin her birinin kuralları bunlardır diyeceğiz. Ticaret Bakanlığı'nın da burada vereceği destekler var. Biz bakanlık olarak teknik düzeyde bu yardımlarımızı girişimci kardeşlerimizle paylaşmış olacağız. Nihai hedefimiz bu ülkenin eğer 2053'te nüfusu 105 milyona çıkacak ve o gün 105 milyon da bu ülkeye turist gelecekse, daha o işte geçici statüdeki mültecilerden bahsetmiyorum. O gün ne olur ne biter bilmiyorum. Ama biz su zengini değilsek, topraklarımız sınırlıysa bu nüfusu da doyurmamız gerekiyor ve arz güvenliğini de sağlamamız gerekiyorsa bizim bu tür politikaları süratle harekete geçirmemiz gerek. Bunu dünyada yapan bir tek biz değiliz. Bunu dünyada pek çok ülke özellikle de 41 ülke var ki içinde neredeyse tamamına yakını gelişmiş ülke.

TÜRKİYE İÇİN KURAKLIK RİSKİ VAR MI?
Nüfusumuzun 4'te 1'inin yaşadığı İstanbul'da hiç yağış olmasa 4 aylık suyumuz. Ankara içinde 8 aylık rezervlerimiz var. Şu ana kadar bir 102 adet yer altı depolamaları sayesinde 70 milyon metreküp suyu tutabilir hale geldik. 22 milyon metreküplük içme suyunu tutabilir hale geldik. Sulanabilir araziyle ilgili bir rezerv oluşurken içme suyu rezervini de sağlıyoruz. Bunlar yeterli mi elbette yeterli değil. Bizim bir Su Yönetimi Genel Müdürlüğümüz ve Devlet Su İşlerimiz var. Bunlar iki temel birimdir. Bunların özel olarak yaptığı çalışmalar var. Aralık ayında tarımsal kuraklık ile ilgili eylem planını açıklayacağız. Türkiye olarak bu dönemde nasıl yürüyeceğimizi ortaya koyacağız.

Erken uyarı sistemleri, rehberlik hizmetleri bunların hepsiyle ilgili 2 birimimizin yürüttüğü çalışmalar var. Türkiye son 20 yılda yaptığı barajlarla da 47 milyar metrelüp ilave suyu su rezervlerimize kazandırmıştır. Bugün için toplam su rezervi 180 milyar metreküp olmuştur. Bu muazzam bir rakamdır. 47 milyar metreküp su sadece son 20 yılda yapılmıştır. Bu devam ettiriliyor.

Önümüzdeki günlerde Türkiye'nin mühendislik harikası 275 metre gövde yüksekliği ile Türkiye'nin en yükseği ve dünyada kendi kategorisinde 5. olan Yusufeli Barajı açılacak. Gururumuz olacak bir baraj. Bizim bu tür çalışmalarımız da var.

ORMAN YANGINLARI VE YEŞİL VATAN EKRANI
Geçtiğimiz yıl afet düzeyinde yangın sürecinde kaybettiği orman alanları var. Biz özellikle bu sezonun başında çok önemli uygulamaları hayata geçirdik. 10 tanesi gece de kullanılabilir özelliği olan helikopterler, toplam 55 tane. 20 uçağımız var. 8 tane İHA'mız var. Yapay zeka kullanıyoruz. 776 tane kulemiz var. Akıllı kule. Yangın gördüyse analiz edip ilgili yere alarm olarak gönderen sistemlerimiz var. Bizim insan kaynaklarımız noktasında da 25 bin çalışanımız var. 462 kişiden oluşan ORKUT adı verilen timimiz var, özel eğitimliler. Yeşil Vatan isimli ekranla tüm vatandaşların görebileceği bir ekran var. Ağaçlandırma ne kadar, ne kadar yangın oldu, kaç atış yapıldı, ne kadarlık su alındı, kaç sorti yapıldı. Orada tüm bilgiler var. Yanan alanlar kesinlikle tarımsal olarak kullanılamaz.

İSTANBUL BOĞAZI'NDA BALIK AVCILIĞI
1380 sayılı su ürünleri avcılığıyla ilgili kanunumuz var. Bu kanunun hepimizi bağlayan hükümleri var. Marmara Denizi'miz hasarlı bir ekosisteme sahip. Çok dikkat etmemiz gereken bir deniz. İstanbul ve Çanakkale Boğazı 20 yıldan beri şu anda ticari su ürünleri avcılığına kapalı olan bölge. Buradaki balıkların Karadeniz'e çıkışına ya da boğazdan geçip Marmara'ya girmesine izin vermemiz gerekiyor. O balıkların o coğrafyaya eriştikten sonra daha iyi geliştiklerini görüyoruz. Tarımın zaten kendisi net ihracatçıyız. 19 yılda ihracat fazlası elde edilen miktar 87 milyar dolardır. Hem kendi vatandaşı için üreten hem de dışarıdakiler için üreten ülkeyiz. Bunun içinde bizim su ürünleri ihracatımız 2021 yılında 1.4 milyar Dolar. 200 milyon dolarlık da ithalatımız var. Bizim şu anki teknelerimiz Avrupa'da lider konumunda diyebilirim. Balıkçılarımızın avlanmalarına yasak getirmiyoruz. Atlantik'ten Hint Okyanusu'na kadar avlanma yapmalarını sağlıyoruz. Su ürünleri için 2023 için hedefimiz 2 milyar dolar. Ulaştırma Bakanlığımız yaptığı açıklamayı geri çekti. Bizim bakanlığımızda olan bir husus.

ATIL TARIM ARAZİLERİ NE OLACAK?
6 milyon 600 bin dekarlık bizim atıl olan arazimiz var. Bu TARIM arazilerinin kullanılmayan bir kısmı nadasla ilgilidir. Nadastan kaynaklı olarak veya kırsalı terk edip kente göçenler var. İlgisiz kalmış tarım arazileri var. İşletme sahibi tarla yakınındaysa ekeceği tohumun yüzde 75'ini biz veriyoruz, işletme sadece yüzde 25'ini veriyor. Ekilmeyen alanlarla ilgili eğer 2 yıldan fazla orası boş kalmaya devam ederse sahiplerine "Siz 2 yıldır ekmiyorsunuz, biz burada size kira bedeli ödeyeceğiz, üretim yapması için portföye üretim yaptıracağız" diyeceğiz.

KÖY YAŞAM MERKEZLERİ
2 bin Köy Yaşam Merkezi açıldı. Kadın ve gençleri kırsalda tutmak için önemli proje. 2 bin merkez açıldı. Kırsalda olan tüm okulların açılması temel ilke. 1 köyümüzde tek öğrenci olmasına rağmen bu merkez açıldı. Bunda ne kadar kararlı olduğumuzu ısrar ediyoruz.

BAHARATTA KANSEROJEN MADDE İDDİASI
Bu konuda yetkili birimimiz var. Düzenli kontroller yapılıyor. 1 milyonun üzerinde kontrol yapılmış. Bu firmaya ait Mayıs ve Temmuz aylarında sumakla ilgili ürünlerinde bahse konu kimyasallar olduğu için tespit ediliyor ve savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor. Yargıya intikal etmiş durumlar var. Bu ülkenin bize herhangi bir şekilde kendi ülkenizin markasında bu çıktı diye resmi başvuruları yok. Bizim ülkemizden bu ürünün ihracatı söz konusu değil.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN