Erdoğan, gelecek dönem Türk ekonomisini yatırım, üretim, istihdam ve ihracat temelinde büyüterek, çok daha iyi yerlere getireceklerini söyledi.
"MEVCUDİYETİMİZİ ARTIRMAYA DEVAM EDİYORUZ"
Dış politikada, Türkiye'nin elindeki araçları hem güçlendirdiklerini hem de çeşitlendirdiklerini belirten Erdoğan, Türkiye'nin daha önce sınırlı varlığı olduğu Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi bölgelere yönelik açılım politikaları uyguladıklarını hatırlattı.
Böylece 2002 yılında 163 olan dış temsilcilik sayısını 251'e yükselttiklerini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dünyanın en yaygın dış misyon ağına sahip 5 ülkesi arasında yer alıyoruz. Bayrağımızın dalgalanmadığı hiçbir yer bırakmamak hedefiyle dünyanın dört bir köşesinde mevcudiyetimizi artırmaya devam ediyoruz. Ülkemizin milli menfaatlerine saygı gösteren hiçbir ülkeyle çözülemeyecek sorunumuz olmadığına inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde dostlarımızın sayısını artırıp husumetleri gidererek bölgemizi bir huzur adasına çevirmekte kararlıyız. Esasen, bugüne kadar attığımız tüm adımlar da aynı amaca matuftur. Suriye'de, tüm dünya mazlumlara sırtını dönerken, biz sınırlarımızı ve kalbimizi açtık. Rejimin zulmü yanında, DEAŞ'tan PKK-YPG'ye kadar pek çok terör örgütünün acıya ve kana buladığı bu kadim topraklara barışı ve istikrarı getirmek için tüm imkanlarımızı kullandık. Sınır ötesi harekatlarımızla milyonlarca masumun rejim veya terör örgütleri tarafından katledilmesinin önüne geçtik. Ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün sağlanması konusunda yürütülen çabalara samimi ve yapıcı destek verdik."
Erdoğan, Suriye gerçek anlamda Suriyelerin yönettiği bir yer haline gelene kadar bu gayretleri sürdüreceklerini, Suriye halkının yanında olmaya devam edeceklerini vurguladı.
"TEZGAHLARI BİRER BİRER BOZDUK"
Bir başka önemli dış politika açılımının, Libya'daki meşru hükümetle yapılan deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşma olduğunu belirten Erdoğan, "Bu anlaşmayla, hem Türkiye'nin hem de Libya halkının Akdeniz'deki doğal kaynaklar üzerinde var olan haklarını garanti altına aldık. Ülkemizi ve Libya'yı, Akdeniz'de dışlamak için kurulan tezgahları birer birer bozduk. Libya'nın meşru hükümetine verdiğimiz destekle, bu ülkeyle ilgili emelleri olan kötü niyetli çevrelerin heveslerini de kursaklarında bıraktık." dedi.
Erdoğan, Türkiye'nin sağladığı destek sayesinde bugün Libya'nın yeniden geleceğine umutla bakabildiğine, demokratik süreçleri yürütebildiğine işaret ederek, gelecek dönemde de Libya halkının yanında yer almayı sürdüreceklerini vurguladı.
Yaklaşık 30 yıl önce, Dağlık Karabağ'ın ve Azerbaycan topraklarının beşte birinin işgaliyle yaşanan katliamların, kardeş Azerbaycan ile Türkiye'nin de yüreğini dağladığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Minsk üçlüsü adı altında bu krizi çözmeyi üstlenenler, 30 yıl boyunca meseleyi daha da karmaşık hale getirmekten başka hiçbir şey yapmadılar. Azerbaycanlı kardeşlerimiz bu süreçte hep, krizin diyalog ve anlaşma yoluyla çözümü yönünde çaba harcadılar. Buna rağmen Ermenistan tarafı saldırılarına ara ara devam etmiş, diyalog kanallarını tıkayan taraf olmuştur. Geçtiğimiz yılın son aylarında Ermenistan ordusu yeniden saldırıya geçince, Türkiye olarak tüm imkanlarımızla Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer aldık. Türkiye'nin desteği ve Azerbaycan ordusunun kahramanlığı sayesinde verilen destansı bir mücadeleyle, hamdolsun bu kirli işgal sona erdi. Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini daha da güçlendiren bu sürecin, varılan anlaşmaya uygun şekilde neticelenmesi için takipte kalacağız."
"YERLİ OTOMOBİLİN FABRİKA İNŞASI SÜRÜYOR"
"ABD'den Rusya'ya, Avrupa Birliği'nden Arap coğrafyasına kadar tüm ülkelerle ilişkileri, Türkiye'nin menfaatleri ve milletimizin beklentileri doğrultusunda şekillendirmeyi sürdüreceğiz." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Afrika, Asya ve Avrupa'nın kalbinde yer alan bir ülke olarak, bizim ne doğuya ne de batıya sırtımızı dönme lüksümüz yoktur. Birbiriyle rekabet, hatta gerilim halinde olan ülkelerle aynı anda dengeli, tutarlı ve uzun vadeli iş birlikleri geliştirmenin kolay olmadığını elbette biliyoruz. Ancak Türkiye, hem coğrafi konumu hem ekonomik çıkarları hem de kuşatıcı dış politika vizyonuyla, bunu başaracak güce ve dirayete sahiptir."
Sanayi ve teknolojide, 2002 yılında Türkiye'de 192 Organize Sanayi Bölgesi varken, bunu 133 ilaveyle 325'e yükselttiklerini aktaran Erdoğan, ayrıca, 22 endüstri bölgesi, 79 teknopark, 1242 Ar-Ge Merkezi, 364 tasarım merkezi kurduklarını dile getirdi.
Erdoğan, Türkiye Uzay Ajansını faaliyete geçirmek ve Milli Uzay Programını kamuoyuyla paylaşmak suretiyle, bu alanda da iddiayı ortaya koyduklarını anımsatarak, "Yerli otomobilimizin fabrikasının inşası sürüyor, inşallah 2022'nin sonunda milletimizin hizmetine sunulacak." dedi.
"DİZİ VE FİLMLERİMİZ, KÜLTÜR ELÇİLERİMİZ HALİNE GELDİ"
Erdoğan, savunma sanayinde, 2002 yılında sadece 62 savunma projesi yürütülürken, bugün bu sayının 750 olduğuna dikkati çekerek, "Savunma sanayi projelerimizin bütçesi de 5,5 milyar dolardan, ihale sürecindekilerle birlikte 75 milyar dolarlık bir hacme ulaştı. Aynı şekilde savunma ve havacılık ihracatımız da 248 milyon dolardan 3 milyar doların üzerine çıktı." şeklinde konuştu.
Enerjide, toplam kurulu gücü 31 bin 846 megavattan 96 bin 271 megavata yükselttiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"TANAP ve TürkAkım gibi ülkemizi bölgesel enerji merkezi haline getirecek projeleri tamamladık. Karadeniz'deki Sakarya Havzasında Tuna-1 kuyusunda 405 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfettik. Bu rezervi milletimizin hizmetine sunmak için çalışmalarımız sürüyor. Türkiye'yi nükleer güçle elektrik üreten sayılı ülkelerden biri yapacak Akkuyu Nükleer Santrali'mizin inşası Rusya ile devam ediyor, inşallah ilk reaktör de 2023'te üretim başlıyor."
Kültürde, dünya mirası listesinde olan varlık ve alanların sayısını 9'dan 18'e, kültür merkezlerinin sayısını 42'den 118'e, yurt dışından getirilen eser sayısını ise 2 bin 525'den 4 bin 854'e çıkardıkları bilgisini veren Erdoğan, "Dizi ve filmlerimiz, dünyadaki en önemli kültür elçilerimiz haline geldi. Bugün 152 farklı ülkede 600 milyon kişi Türk dizilerini ve filmlerini izliyor." dedi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü kanalıyla restore ettikleri ecdat yadigarı eserlerin toplamının 5 bin 450'ye ulaştığını bildiren Erdoğan, "TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları gibi kurumlarımız vasıtasıyla tüm dünyaya açıldık." diye konuştu.
Türkiye'ye gelen turist sayısı 2002 yılında 13 milyon iken bu rakamı 52 milyona, turizm gelirlerini de 35 milyar dolara kadar çıkardıklarını dile getiren Erdoğan, "Salgın sebebiyle geçtiğimiz yılı 16 milyon turist ve 12,4 milyar dolar turizm geliriyle kapatmış olsak da inşallah önümüzdeki dönemde 75 milyon turist hedefimize doğru ilerlemeyi sürdüreceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Mümkün olan en geniş mutabakatla ortaya çıkacak yeni anayasa metni mutlaka milletin onayına sunulacaktır." dedi.
Erdoğan, partisinin Ankara Spor Salonu'nda düzenlenen 7. Olağan Büyük Kongresi'nde yaptığı konuşmada, her başlığı birkaç cümleye sığdırmalarına rağmen, 19 yılda ülkeye kazandırdıkları hizmetleri saymakla bitiremediklerini belirtti. Henüz burada hiç sözünü etmedikleri yüzlerce, binlerce başlıkta her biri diğerinden göz kamaştırıcı eser ve hizmet icmalleri, dökümleri ve rakamlarının bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "İşte bunlardan bir tanesi Ankara Opera Binası, yaptık, hizmete açtık. Yine kongre merkezindeki binamız. Şimdi İstanbul'da eski adıyla AKM, bitmek üzere. Onu da inşallah bu yıl 29 Ekim'de, gerçekten Türkiye'de bir numara diyebileceğimiz bir opera binasını da Taksim Meydanı'nda açıyoruz. Bunların yanında kültür noktasından birçok eser de açılıyor." diye konuştu.
"GÜNDEMİMİZDE, TERÖRİSTE TERÖRİST DİYEMEYENLERİN RİYAKARLIKLARI VAR"
Gündemlerinde gerek 2023 hedefleri içinde yer alan gerekse gelişen ve değişen ülke ve dünya şartlarına göre sürekli ürettikleri yeni programlar, projeler ve hazırlıkların olduğunu vurgulayan Erdoğan, gündemlerinde yeni ve sivil anayasa çalışmalarının çerçevesini oluşturacak ilkelerin olduğunu bildirdi.
Erdoğan, gündemlerinde, hukuk ve ekonomi reformlarının uygulama programlarının bulunduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gündemimizde, aile-eğitim-kültür merkezli yeni milli uyanış ve yükseliş ahdimiz var. Gündemimizde, dış politikada, ülkemizin hak ve menfaatlerinden taviz vermeden, diyalog ve huzur odaklı siyasi duruşumuzun temel parametreleri var. Gündemimizde, salgın sonrası yeniden şekillenecek dünyaya ve ülkemizin orada alacağı konuma dair değerlendirmelerimiz var. Gündemimizde, ülkemizin önüne kurulan tuzakları birer birer aşarken, demokrasiden güvenliğe, ekonomiden kalkınmaya kadar bizi hedeflerimize ulaştıracak yol haritalarımız var. Gündemimizde, teröriste terörist diyemeyenlerin riyakarlıkları var. Gündemimizde, kadınlarımızın haklarını korumayı vicdanlarda değil, kağıtlarda arayanlara söyleyeceklerimiz var. Gündemimize, kadınlarımızı dağa göndermek suretiyle arkasından da sahip çıktığını söyleyen namertler var. Diyarbakır'da ağlayan annelerin, yavrularıyla ilgili bir çift laf edemeyenlere söyleyecek çok sözlerimiz var."
Türkiye'ye karşı sergilenen çifte standartları hak ve özgürlük dayatması diye göstermeye çalışanların zavallılıklarının da gündemlerinde olduğuna dikkati çeken Erdoğan, tüm taahhütleri yerine getirdikleri veya getirme sözü verdikleri halde, Türkiye'ye ısrarla sırtını dönenlerin sinsiliklerinin gündemlerinde yer aldığını söyledi. Erdoğan, "Gündemimizde, sırf ülkemizi hedef aldıkları için PKK'dan FETÖ'ye ve hatta DEAŞ'a kadar terör örgütleriyle iş tutanların acizlikleri var. Gündemimizde, son dönemde kesintisiz bir şekilde uğradığımız saldırılar ve bunların üzerine gelen salgın yükü sebebiyle sıkıntıya düşenlere verdiğimiz ve vereceğimiz destekler var." diye konuştu.
Gündemlerinde ülkenin ve milletin bugününe ve geleceğine dair her meselenin olduğunun altını çizen Erdoğan, buradaki her başlığın üzerinde saatlerce konuşulmayı, tartışılmayı gerektirdiğini ifade etti. AK Parti Kongresi'nin tam da bunun yeri olduğunu dile getiren Erdoğan, ancak salgın şartlarında il kongreleri gibi büyük kongreyi de hem milletin hem de bu devasa salonda bir araya gelenlerin sağlığını düşünerek gerçekleştirmek durumunda olduklarını aktardı.
"BU ANAYASA, TARİHİ PERİYODU İÇİNDE DE ARTIK GEÇERLİLİĞİNİ KAYBETMİŞTİR"
Erdoğan, bunun için bugün, sadece birkaç başlık üzerinde kısaca duracağını, diğer hususları milletle bir araya gelecekleri diğer vesilelere bırakacaklarını söyledi. İlk olarak yeni ve sivil anayasa teklifiyle ilgili yaklaşımlarını paylaşmak istediğine değinen Erdoğan, şunları söyledi:
"Türkiye'nin, neredeyse iki asrı bulan anayasa arayışında, milletimizin içine sinen ve dört elle sarılacağı, sahipleneceği bir metne kavuşamadık. Anayasa çalışmalarımızın tamamı, olağanüstü dönemlerde, olağanüstü şartların dayatmasıyla ve olağanüstü yöntemlerle yapılmıştır. Milletin tüm kalbiyle içinde olmadığı bu süreçlerde ortaya çıkan anayasa metinleri de daha ilk günden itibaren hep tartışılmalı olmuş, hep değişiklik talepleriyle karşı karşıya kalmıştır. Mevcut anayasamız, 1960 darbesiyle ilk şekli verilen, 1980 darbesinin ardından da yeniden yoğrularak milletimizin önüne konan bir metindir. Darbenin üzerinden silindir gibi geçtiği, terörden bezmiş, ekonomik sıkıntıların altında ezilmiş bir halka, silahların gölgesinde onaylatılan bu Anayasa, lafzı ve ruhuyla arkasındaki vesayetçi güçlerin eseridir."
Erdoğan, iki asırlık anayasa geçmişine bakıldığında aşağı yukarı her çeyrek asırda yeni bir anayasa ile karşılaştıklarını anımsattı. Mevcut, 1982'de kabul edilen anayasanın üzerinden 29 yılın geçtiğini hatırlatan Erdoğan, "Yani bu anayasa, tarihi periyodu içinde de artık geçerliliğini kaybetmiştir. Üstelik bu süre zarfında, anayasanın neredeyse değişmeyen maddesi kalmadığı halde, yine de ortaya ülkedeki herkesi kucaklayacak bir metin çıkmadı. Esasen, dünyaya baktığımızda da anayasaların daha sık değişiğini görüyoruz. Anayasaları uzun yıllar boyunca değişmeyen ülkeler ise bu istikrarı, nispeten soyut ve sade metinlere sahip olmalarına borçludur. Türkiye'nin yeni ve sivil bir anayasayı özellikle tartışması hem kendi tarihimizin hem de gelişen ve değişen dünya şartlarının kaçınılmaz bir gereğidir. Nitekim, yeni ve sivil anayasa teklifimiz, fikri temeli olmadığı için dikkate almayı gerektirmeyen kimi sığ itirazlar dışında her kesimde olumlu yankı bulmuştur." ifadelerini kullandı.
"MİLLET MAHREÇLİ YENİ BİR ANAYASA HAZIRLAMAK KOLAY DEĞİLDİR"
"Peki, biz nasıl bir yeni anayasa istiyoruz?" sorusunu yönelten Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bizim baktığımız yerden, bu sorunun tek bir cevabı vardır. Milletimiz nasıl bir anayasayla yönetilmek istiyorsa biz de işte öyle bir anayasa istiyoruz. Dolayasıyla bu yeni anayasanın ruhunda millet, yani insan olmalıdır. Bu yeni anayasanın merkezinde insanın huzuru, refahı, mutluluğu yer almalıdır. Bu yeni anayasanın özü, tüm değerleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle, hayalleriyle 84 milyon vatandaşımızın tamamını içermelidir. Bu yeni anayasanın temelinde, ülkemizin gücü, güvenliği, istikrarı, kazanımları ve elbette hedefleri bulunmalıdır. Bu yeni anayasa, 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diye ifade ettiğimiz kadim devlet anlayışımızla inşa edilmelidir. Bu yeni anayasa, ilhamını ihtişamlı geçmişimizden alan, yönü Türkiye'nin geleceğine dönük, toplumun birlikte yaşama ve geleceğini birlikte kurma iradesinin ürünü, asırlık bir sözleşme, bir vizyon belgesi olmalıdır. Bu yeni anayasa, Üstat Cemil Meriç'in söylediği gibi, 'Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan köprü' kurmalıdır. Velhasıl yeni anayasa, darbecilerin, vesayetin, şu veya bu dengenin değil, doğrudan milletin anayasası olmalıdır. Elbette ütopik veya bürokratik değil, millet mahreçli yeni bir anayasa hazırlamak kolay değildir."
"MİLLETİMİZİN GÖZÜ ÖNÜNDE TARTIŞMAYA AÇILACAKTIR"
Erdoğan, daha önce bu çerçevede çeşitli girişimlerin olduğunu ancak siyasi iklim yeteri kadar uygun olmadığı için bu çalışmalarının hep yarım kaldığını vurguladı.
Buna rağmen 2011'deki anayasa tecrübesinin ülkeye önemli kazanımlar sağladığını düşündüklerini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin bugün, yeni bir anayasa için hiç olmadığı kadar hazır olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, AK Parti Genel Merkezi'nde, akademi dünyasında, çeşitli sivil toplum kuruluşları nezdinde yürüyen, hepsini de yakından takip ettiğimiz çalışmalar var. Aynı şekilde diğer partilerin ve ilgili kuruluşların da benzer hazırlıkları olduğunu biliyoruz. Bunlar, önce ilkeler, sonra somut metinler düzeyinde belirli bir olgunluğa geldiğinde bir araya getirilecek ve milletimizin gözü önünde tartışmaya açılacaktır. Bir başka ifadeyle yeni anayasa, açık ve şeffaf bir sürecin ürünü olarak hazırlanacaktır. Yeni anayasa çalışmalarında bu safhaya önümüzdeki yılın ilk diliminde ulaşmayı hedefliyoruz. Mümkün olan en geniş mutabakatla ortaya çıkacak yeni anayasa metni de, mutlaka milletin onayına sunulacaktır. Buradan, siyasi partiler başta olmak üzere, yeni anayasa konusunda sorumluluk üstlenecek herkese çağrıda bulunuyorum. Gelin, ideolojik, zümrevi ve kişisel tüm bagajlarımızı, duvarlarımızı, şerhlerimizi bir kenara bırakarak, Türkiye'yi en az bir asır boyunca taşıyacak lafza ve ruha sahip yeni bir anayasaya kavuşturalım. Biz buna varız ve hazırız. Yeni anayasa sürecinin ülkemize ve milletimize şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum."
Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin 2053 vizyonunun hamurunu, aile, eğitim ve kültürle yoğuracaklarını bildirdi.
Erdoğan, Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştirilen AK Parti 7. Olağan Büyük Kongresi'ndeki konuşmasında, aile, eğitim ve kültür başlıklarının gelecek dönemde politikalarının lokomotifi olacağına işaret etti.
İnsanı insan yapanın, fıtrat itibarıyla da daima gelişmeye açık olan kalp ve akıl olduğunu söyleyen Erdoğan, kalbi ailenin, aklı eğitimin, her ikisinin birlikte de kültürü şekillendirdiğini dile getirdi.
"Umran dediğimiz tarihi gerçeklik, medeniyet dediğimiz büyük tasavvur ise işte bu iklimden beslenerek ortaya çıkar ve gelişir." diyen Erdoğan, aile değerleri zayıflamış veya ortadan kalkmış toplumların sadece medeniyetin maddi unsurlarıyla varlığını idame ettirmesinin mümkün olmadığına işaret etti.
Batı toplumunun, sahip olduğu maddi imkanların ve bununla ayakta tuttuğu eğitim ve kültür gücünün büyüklüğüne rağmen aile müessesesinde yaşanan çöküş sebebiyle ciddi bir gelecek korkusu, hatta kriz içinde bulunduğunun altını çizen Erdoğan, Türk milletinin asırlardır maruz kaldığı onca saldırıya rağmen ayakta kalışının en önemli sırrının ise aile yapısının dayanıklılığı olduğunu belirtti.
Şartlar ne olursa olsun, birlik, beraberlik, dayanışma içinde olan aile fertlerinin, sosyal ve ekonomik her türlü sıkıntının üstesinden gelmeyi başardığına dikkati çeken Erdoğan, şehirleşmenin artması, çalışma biçimlerinin değişmesi, eğitim seviyesinin yükselmesi, hayat şartlarının karmaşık hale gelmesi gibi sebeplerle geniş aileden çekirdek aileye doğru bir geçiş yaşandığını, buna rağmen, aile müessesinin korunmasının başarıldığını söyledi.
Televizyon ve internetin yaygınlaşmasıyla insanı çekirdek aileden bireye doğru yönlendiren bir kültür ikliminin etrafı kuşatmaya başladığına işaret eden Erdoğan, "Gözü ve gönlü kapalı bir taklitçiliğin kadim medeniyet birikimimizin yerini alarak, kendi değerlerimiz içinde yenilikçiliğin önünü kesmesi tehlikesini en somut olarak ailede görüyoruz. Öyle ki evlilik yaşları zaten 30'lara dayanan gençlerimiz arasında hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Bir veya en fazla iki çocuklu aile yapısı giderek yaygınlaşıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, yakında ikamet eden bir aile büyüğü olmadığında, çocukların evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştirildiğini aktaran Erdoğan, sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceğinin açık olduğunu kaydetti.
"ÖNCE AİLEYİ SAĞLAMA ALACAĞIZ"
Başkan Erdoğan, şöyle devam etti:"Okullarda ise hem eğitim hem öğretim kısmında ciddi eksikler, ciddi boşluklar olduğunu görüyoruz. Aklı ve kalbi rehber edinmek yerine, sadece nefis ve zeka üzerine kurulu bilginin çocuklarımıza aktarıldığı bir eğitim sistemi bizi, haktan, hakkaniyetten, irfandan, hikmetten uzaklaştırıyor. Daha açık bir ifadeyle yeni nesiller, binlerce yıllık varlığımızın teminatı olan aile ortamından, aileden tevarüs edilen değerlerden ve nihayet mektepte biçimlenen şahsiyetten mahrum bir şekilde yetişiyor. Bu tablo, bize, yatırımlarımızı kalbe ve akla, yani aileye, eğitim ve kültüre yapmamız gerektiğine işaret ediyor. Medeniyet nöbetini devralacaksak, işe önce buradan başlamamız gerekiyor. Elbette dünyadaki teknolojik, siyasi, sosyal, kültürel gelişmelere sırtımızı dönecek kadar hakikatlerden kopuk değiliz, asla da olamayız. Bizim söylediğimiz, insanı nesne değil, kalbi ve aklıyla özne olarak ele alan kadim medeniyet değerlerimizi, ilhamını geçmişimizden alan yenilikçi bir anlayışla yüceltmemiz, yükseltmemiz gerektiğidir.
Taklit eden değil üreten, özenen değil özenilen, hevayı değil fıtratı önceleyen, vakte teslim olan değil yönünü geleceğe dönen, maziden atiye köprüler kuran nesiller yetiştirmek için önce aileyi sağlama alacağız. Türkiye'nin 2053 vizyonunun hamurunu, diğer her şeyin bunların arkasından geldiği bilinciyle aile, eğitim ve kültürle yoğuracağız."
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına da değinen Erdoğan, dünyanın, salgının etkileri altında kıvrandığı bir dönemde, Türkiye olarak salgın sonrasına yönelik bir ufukla mücadeleyi yürüttüklerini vurguladı.