"Karadayı, Özkök ve Başbuğ FETÖ'cülere hiçbir zaman dokunmadı"

FETÖ'nün siyasi ayağı tartışmaları sıcaklığını korurken; ordu içindeki FETÖ yapılanmasına karşı mücadele de gündemi meşgul eden bir diğer konu. Akşam Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, bugünkü köşe yazısında TSK'da İsmail Hakkı Karadayı , İlker Başbuğ ve Hilmi Özkök dönemine ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundu ve "FETÖ'cülere hiçbir zaman dokunmadılar" dedi.

Giriş Tarihi 19 Şubat 2020, 10:26 Güncelleme 19 Şubat 2020, 10:37
Karadayı, Özkök ve Başbuğ FETÖ’cülere hiçbir zaman dokunmadı

İÇİNDEKİLER

İşte Ahmet Kekeç'in "Al Karadayı ve Özkök'ü, vur Başbuğ'a" adlı köşe yazısı:


Nasılsa ıskalamışım... İlker Başbuğ'dan sonra, Hilmi Özkök konuşmuş...
Özkök'ün konuşmasını "teferruatıyla" dün okudum.
Darısı İsmail Hakkı Karadayı Paşa'ya...
İsmail Hakkı Paşa'nın da FETÖ konusunda eteğindeki taşları dökmesini bekliyoruz.
Bekliyoruz ama Karadayı'nın ötekilerden ayrılan bir yönü var:
İran takıntılıdır.



Ki, takıntısını Genelkurmay Başkanlığı'na taşımıştır.
İran'ın, bir gün, ülkemizde "devrim" yapacağına inanmış yahut inandırılmıştır. (Bir FETÖ propagandasıdır bu. Ama Karadayı balıklama atlamıştır üzerine.) Başbakan Necmettin Erbakan'a düşmanlığı da oradan geliyordu:
Merhum Erbakan'ı "İrancı" sanıyordu.
Devri saltanatında TSK'dan ve askeri okullardan yüzlerce eleman atılmıştı. Bunlar, çoğunlukla, anası babası "dindar" olarak bilinen kişilerdi.
Peki FETÖ'cüler?
Karadayı'nın Genelkurmay Başkanlığı döneminde bir tek FETÖ'cü atılmadı.
Bir tekinin burnu kanamadı.
Ne diyordu Albay Hasan Atilla Uğur? "Evlerine gidiyoruz, kapıda Mustafa Kemal Atatürk posterleri. Bakıyorsun, rakı içiyorlar. Öyle bir takiyye içindeydiler ki, fark edilmeleri çok zordu. İnanılmaz bir örgüttü..." Karadayı'nın hela altında "takunya" gözetleyen elemanları, kapı önündeki boş rakı şişeleri için bir "tecessüs" geliştirmiyordu.
Hülasa...
28 Şubat'ın en kıyıcı günlerinde bile zarar görmediler.
Hilmi Özkök dönemi ha keza...
Özkök gelmeden, namı gelmişti.
28 Şubat'ın cenderesinden bunalmış yığınlar, Özkök'ü adeta dört gözle bekliyorlardı.
Bir umut. Belki 28 Şubat'ın "sıkıdüzenini" gevşetirdi.



Bir şey değişmedi.
Gizli gizli namaz kıldığı söylenen Özkök döneminde de TSK ve askeri okullarda kıyım devam etti.
İlker Başbuğ, "hassaten" Kemalist'lerin beklediği bir Genelkurmay Başkanı'ydı. Darbe bekliyorlardı kendisinden. Çünkü, AK Parti'nin kapatılabilmesi için eşsiz katkılar sunmuş (yargıyı baskı altına almış), siyasal istikametini belli etmişti.
Darbeye güç yetiremedi.
FETÖ tarafından kuşatıldığı için yerinden bile kıpırdayamadı.
Oysa, bir süre önce, bir gazeteci tarafından kendisine TSK içindeki FETÖ'cülerin listesi sunulmuş, "gereğini yapması" istenmişti.
Başbuğ kulağının üstüne yattı.
Bir süre sonra da tutuklandı.



FETÖ'CÜLERE HİÇBİR ZAMAN DOKUNMADINIZ!
Başbuğ döneminde de TSK ve harp okullarından yüzlerce eleman atılmıştı.
Hiçbiri FETÖ'cü değildi.
O zaman, üç Genelkurmay Başkanı'nı karşımıza alıp, gözlerinin içine baka baka haykıralım:
FETÖ'cülere hiçbir zaman dokunmadınız.
Namaz kıldığı için "şeriatçı/gerici" ilan edip ordudan attıklarınızın hiçbiri FETÖ'cü değildi.
Oğlunun yemin törenine almayıp kapılarda ağlattığınız annelerin hiçbiri FETÖ'cü değildi.
Eşi başörtülü diye askeriyeden attığınız askerlerin hiçbiri FETÖ'cü değildi.
Gerici/dinci diyerek ordunun vatansever/yiğit askerlerini atıp orduda FETÖ'cülere yer açtınız.
Şehadete susayan kahraman askerleri "dinci" diyerek ordudan attınız. PKK'ya istihbarat verip askerlerimizi şehit ettiren FETÖ'cüleri hiç görmediniz.