“Esas mesele bu, üretimle büyüme, üreten Türkiye”

Berat Albayrak “Küresel krizden sonra üretimle büyümenin önemi daha net anlaşıldı. Firmalarımız ve KOBİ’lerimiz Türkiye’nin üreten bir ekonomi olarak küresel pastadan aldığı payı yukarıya taşıdı. Esas mesele bu, üreten Türkiye” diyor.

Giriş Tarihi 26 Ekim 2015, 00:00 Güncelleme 26 Ekim 2015, 02:15
“Esas mesele bu, üretimle büyüme, üreten Türkiye”

İÇİNDEKİLER

Berat Albayrak, iyileşen yatırım ortamı sayesinde Türkiye'nin küresel pastadan aldığı payın her geçen gün arttığını belirterek, "İstikrarlı siyasi iklim ve güven ortamının katkısıyla ihracatımız 13 yılda 31 milyar dolardan 150 milyar dolara çıktı. Türkiye üreten bir ekonomi oldu. Zaten dünyada 2008 krizinden sonra üreten ekonomilerle büyümenin önemi çok net anlaşıldı" diyor.

7 Haziran seçimlerinde Ak Parti'den adaylığını koyarak 1. Bölge 6. sıradan milletvekili seçilen, seçim sonuçlarına dayalı hükümet kurulamadığı için yapılacak 1 Kasım seçimlerinde yeniden aynı bölge ve aynı sıradan aday olan Berat Albayrak halen Sabah gazetesi yazarı.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan'ın damadı olarak tanınan Berat Albayrak'la ağırlıklı olarak Türkiye ve dünya ekonomisini konuştuk.

"YENİ DÖNEM İÇİN ARTIK FARKLI STRATEJİLER GELİŞTİRİLMESİ LAZIM"

-Doktoranızı finans ve bankacılık üzerine yaptınız. Türkiye'deki finans ve bankacılık sizce hâlâ kırılgan bir zeminde mi? Ve global krizlere karşı direnç durumu size göre nedir?

Zeminin kırılgan olup olmadığı konusu tamamen bilançolarla alakalı bir durum. Türkiye'de bankacılık sektörünün bu anlamda yapısı gayet sağlam. Eğer global krizlere karşı dirençten bahsediyorsak burada
en önemli şey ülkenin istikrara dayalı durumudur. Türkiye'nin küresel bazda yaşanması muhtemel krizlere karşı daha güçlü durabilmesi için ülkemizde sağlam ve istikrarlı siyasi tablonun tıpkı geçtiğimiz 13 yılda olduğu gibi devam etmesi gereklidir.

-2014 yılındaki bir yazınızda, "Finansal statükonun sonuna geldik" diyorsunuz. Size göre gelindi mi? Yoksa statüko devam ediyor mu?
Ve sizce nasıl bir finans ve bankacılık modeli olmalı?


Hem Türkiye hem de dünya için finansal sistem eskisi gibi olmayacak. Batı merkezli domine edilen finans piyasaları daha farklı bir sürece girecek. Burada sadece pazar-ürün anlamında değil gelişmekte olan piyasaların sunacağı farklı finansal enstrümanların da etkinliğinin olduğu bir finansal sistem değişikliğine doğru gidildiğini düşünüyorum. Türkiye olarak biz de yeni dönem için artık çok farklı stratejiler geliştirmek zorundayız.

-Yine aynı yazınızda, "Düzenleyici kurumlar görevini hakkıyla yaparsa Türkiye'nin önündeki son takoz da kalkar" diyorsunuz... Düzenleyici kurumlar hangisidir? Merkez Bankası'nın bağımsızlığı bir tarafta dururken, siyasi irade bu düzenlemeyi nasıl sağlayacak?

Burada bir kurumdan değil, bütün ilgili kurumlardan bahsetmek lazım. Statükodan kastım nedir? Size çok dramatik, çok enteresan, yaşanmış bir örnekle cevap vermek istiyorum. Ankara'daki önemli kamu kurumlarımızdan birinin üst yönetiminde bulunan bir şahsın anlatımı bu. Konu IMF'e Türkiye olarak bizim sermaye koyup hissemizi artırmamız konusu. Bu dönemde altında çalışan müdüre konuyu açtığında kendisine, "Efendim nasıl olur, biz bunu yapamayız" diyor. "Peki neden?" diye sorduğunda, "Efendim biz bunu nasıl muhasebeleştireceğiz, bugüne kadar hep para aldık, vermedik ki hiç" cevabını duyunca ne kadar şaşırdığını anlatmıştı. Dolayısıyla bugün gelinen noktada da esas mesele önemli kamu kurumlarımızdaki insan kaynağımızın Türkiye'nin yeni bir finansal sisteme dayalı bu değişim ve dönüşüme ne kadar hazır olduğudur.

"TÜRKİYE SON 13 YIL İÇİNDE İHRACATINI BEŞ KAT ARTIRDI"

-Türkiye'nin hep reel ekonomiyle büyüdüğünden söz ediyorsunuz, biraz açar mısınız?

Şimdi burada çok önemli bir nokta var, o da şu: 2001 yılında
31 milyar dolar ihracatı olan Türkiye, 2014 yıl sonu itibariyle 150 milyar doları aşmış. Görüldüğü üzere Türkiye son 13 yılda ihracatını beş kat artırmış. Düşen faizler ve iyileşen yatırım ortamı ve artan rekabetçi yapının etkisiyle her geçen gün kendini geliştiren firmalarımız ve KOBİ'lerimiz Türkiye'nin üreten bir ekonomi olarak küresel pastadan aldığı payı her geçen gün daha yukarıya taşıdı. Esas mesele budur, üreten Türkiye'dir.

"BATI MEDYASINA SİYASİ VE EKONOMİK ANLAMDA BAKMALI"

-Türkiye'deki bugün gelinen noktadaki kur ve faiz politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef son iki yıldır oluşan belirsizlik dünyada olduğu gibi Türkiye özelinde de çok ciddi bir kur ve faiz politikası mücadelesini beraberinde getirdi. "Bu süreçte kurumlarımız bunu ne kadar iyi yönetti?" sorusu aslında çok önemlidir. Yüksek faizde likidite ve enflasyon konusu bir tarafta, bunun boğduğu yatırım ve üretim iklimi bir tarafta... Kurumlarınızın aldığı kararların bölgesel ve küresel ekonomik pazarlar üzerinde büyüme ve istihdam trendlerini ne şekilde takip ettiği yahut her ülkenin kendi şartları çerçevesinde kalkınma planlarıyla ne kadar uyumlu hareket ettiği bir kez daha önemini ortaya koymuştur. Bunu özellikle son günlerdeki küresel planda yaşanan kur ve faiz savaşlarında görmemiz mümkün. Dolayısıyla Türkiye'nin de bu süreçleri stratejik bir bakış açısıyla yönetmesi gerekmektedir.

-Dış medyanın Türkiye aleyhinde gerçek dışı yayınlar yaptığını belirtiyorsunuz... Batı medyasının mühendislik çalışmalarına seçim sürecinde hız verdiklerini söylüyorsunuz... Dış medya sizce ne elde etmek istiyor? Ve dış medyayı kimler bu algı operasyonuna sürüklüyor?

Kastımız ağırlıklı Batı medyasıysa bu resme siyasi ve ekonomik anlamda bakmak gerekiyor. Bu süreçlerin son 10 yılda yaşanan küresel zenginlikle, refahın batıdan doğuya doğru kaymaya başlamasıyla acaba ne kadar alakası var?
G-7 ülkeleri karşısında sıkça zikredilen BRICSIT ülkeleri arasındaki ekonomik rekabetin ne kadar etkisi var? Brezilya'da, Rusya'da, Türkiye'de son yıllarda yaşananları bu resmin neresine koymalıyız? Bu süreçleri Batı medyası ne şekilde görüyor? Tüm bu soruların cevapları bu konuya ciddi anlamda ışık tutacaktır diye düşünüyorum.

"SON BEŞ AY FARKLI TECRÜBELER KAZANDIRDI"

-Türkiye'den size göre kim ne istiyor? Siyasi ve ekonomik olarak masaya konulan başlıklar nedir? Ve bu ülke neye direniyor?

Türkiye'de halkın ezici çoğunluğu huzur, istikrar ve güven istiyor. Ancak özellikle son iki yıldır yaşanan bir algı sürecinden bahsediyoruz. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya, kamplaştırmaya, bölmeye yönelik bir ulusal ve ulus ötesi taşeronları olan bir algı süreci... Hem ekonomik hem siyasi olarak Türkiye'yi içeriden ve dışarıdan durdurabilmek için yoğun bir çaba var. Ama Türkiye olarak bu süreçlerden güçlenerek çıkacağız. Bunun en güzel kanıtı halkımızın her şeye rağmen birlik ve kardeşlik mesajını her ortamda veriyor olmasıdır. Hiçbir provokasyona gelmiyor olmasıdır.

-Seçim çalışmaları nasıl geçiyor?

7 Haziran'a göre farkındalığının çok daha yüksek olduğu bir seçim atmosferindeyiz. Son 5 ayda yaşananlar herkese farklı tecrübeler kazandırdı. Halkımızla daha sıcak sohbetler yapıp onları daha fazla dinlediğimiz, birbirimizi iyi anladığımız bir süreç bu.

"EKONOMİK, SİYASİ VE ASKERİ OLARAK ESKİ TÜRKİYE DEĞİLİZ ARTIK"

-1 Kasım seçimlerine çok az bir süre kaldı. Gelinen nokta ve anketler ne söylüyor?

7 Haziran seçim sonuçlarının Türkiye'de herkese bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Ama burada önemli husus bu mesajı kimlerin doğru okuyup okuyamadığıdır.
Ak Parti olarak her kadememizle bu mesajı doğru okumaya çalışıyoruz. Bunu da sahada vatandaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde ve sohbetlerde anlatıyoruz. Türkiye'nin en önemli ihtiyacı istikrardır. İnşallah 1 Kasım seçimlerinden sonra Türkiye yeniden güçlü ve istikrarlı dönemlerine geri dönecektir.

-Türkiye'nin etrafı ateş çemberi gibi... Suriye, İran, Irak üçgeninde yaşanan gerginlikler ve büyük bir savaşın eşiğinde küresel güçlerin güç gösterileri... Diğer yandan PKK ve IŞİD... Türkiye size göre yapması gerekenleri mi yapıyor? Sizce iki seçim arasında yaşananların gerçek nedeni nedir?

Özellikle iki seçim arası dönem için soruyorum, acaba birilerinin planı Türkiye'de bir hükümet kurulamadığı ve istikrarsız bir siyasi ortamın oluştuğu algısı üzerinden Türkiye'yi bir kaosa, toplumsal bölünmeye ve olaylara sürüklemek miydi? Çok şükür ki böyle bir çaba, hain plan içinde olanlar olduysa da başarılı olamadılar, olamayacaklar. Zira Türkiye ekonomik, siyasi ve askeri olarak eski Türkiye değil artık. Küresel ve bölgesel kırılmaların eşiğinde Türkiye çok önemli bir noktada... Hep birlikte ona gereken kıymeti, değeri verelim...

"EN SON AİLECE 'KÜÇÜK PRENS' FİLMİNİ İZLEDİK"

Ak Parti'nin İstanbul 1. Bölge'den milletvekili adayı Berat Albayrak'la sanattan ekonomiye uzanan geniş bir söyleşi yaptık. Ekonomi sorularını Fehim Genç, kültür sanat sorularını ben sordum. Sadece ekonomiye değil sanata da hakim Albayrak; büyük bir kütüphanesi olan bir evde, babanın daktilo sesleri annenin edebiyat okumaları arasında yetişiyor. Babası abisiyle kendisini sık sık sinemaya, tiyatroya götürüyor. Evlerine her gazete giriyor. Şimdi o da eşiyle birlikte çocuklarıyla benzer bir sosyokültürel ortamı paylaşmaya çalışıyor. Köşe yazarlığı da yapan Albayrak kitap yazma konusunda ise "İleri bir dönemde, uygun ortam olduğunda hep zihnimin bir köşesinde olan bir düşünce" diyor.

-Köşe yazarlığınız sizin için ne ifade ediyor?

Baba mesleği demek benim için. Şaka bir yana ben yapı olarak bildiğini, edindiği tecrübe ve birikimlerini başkalarıyla paylaşmayı seven ve onlardan alacağı geri bildirimlerle heyecanlanan bir insanım. Üniversitede ders vermeye devam etmemin de, yazarlık sürecimin de arkasında bu yatıyor sanırım. Bilmenin ve öğrenmenin sonu yok. Bu yaşam yolculuğunda kabımızı doldurmaya ve doldukça paylaşmaya son nefese kadar devam.

-Yazılarınızı toplayacağınız kitap projeleriniz var mı?

Konu kitap olunca en büyük zenginliğim büyük bir kütüphanesi olan bir evde ve hayatı boyunca birçok kitaba imza atmış bir babayla ve çok sıkı bir okur olan çok kıymetli bir anneyle büyümüş olmaktır. Babamın önünde daktilosu, annemin elinde ise özellikle romanları eksik olmazdı. Her zaman kitaplarla iç içe oldum, bugün de eşimle ortak, geniş bir kütüphanemiz var. Çocuklarımızı da kendi kitaplıklarını oluşturmaları için teşvik ediyoruz. Kitap yazmak ise ileri bir dönemde, uygun ortam ve vakit oluştuğunda hep zihnimin bir yerinde bulunan bir düşünce. İnşallah nasip olur.

"PAZAR GÜNLERİ SABAHTAN AKŞAMA GAZETE OKUMA GÜNÜYDÜ BİZİM İÇİN"

-Türkiye'deki kültür sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün Türkiye'de kültür ve sanat ortamı 10-15 sene öncesine göre çok daha olumlu bir seyir içinde bence. Özellikle yerlileşme noktasında bir hareketlilik olması benim zaviyemden sevindirici. Geleneksel olanla modern, postmodern olanın buluşması çok farklı bir zenginlik olarak karşımıza çıkacak zamanla... Bu olumlu seyir yeterli mi? Elbette henüz değil... Bir keşif dönemi yaşıyoruz. Bunun da biraz eski Türkiye-yeni Türkiye bağlamında okunabileceği kanaatindeyim. Bugün Türkiye, Eski Türkiye'deki kültür sanat iklimindeki tek kutuplu, lineer, dışlayıcı hegemonik yaklaşımdan uzaklaşıyor. İşte liberal kesim, muhafazakâr kesim ve Türkiye'nin daha pek çok etnik, dini unsuru sanatın farklı dallarında ürün, eser ortaya koymaya başladı. Bu gelişmeler önümüzdeki 10-20 yıl içinde elbette kültür sanat iklimimizi daha canlı, daha dinamik ve zengin hale getirecektir. Son 10 yılda sinema alanında son derece başarılı sanatsal ve entelektüel yapıtlar da ortaya kondu. Daha iyileri, özgünleri de gelecektir, bundan eminim.

-Son dönemlerde Türk sinemasında en çok beğendiğiniz yönetmen/film hangisi?

Derviş Zaim'in geleneksel Türk sanatlarıyla sinemanın ilişkisini anlattığı "Cenneti Beklerken", "Nokta" ve "Gölgeler ve Suretler" üçlemesi.

-Genel olarak film seyredecek vaktiniz oluyor mu? Sinemaya gidemeseniz bile zaman zaman DVD izlediğiniz...

Hem evde hem de sinemada film izlemeye vakit ayırmaya çalışıyoruz. En son ailece "Küçük Prens"i izledik. Kitabını okumaya başlamış olan oğluma dedim ki "Önce kitabı bitir, sonra filmine götüreceğim seni". Kitabı bitirdi öyle gittik. Gözleri yaşardı, epey duygulandığı yerler oldu. Çok hoşuna gitti. "Kitap mı güzeldi? Sinemada seyrettiğin film mi?" diye sordum.
O da dedi ki "Kitap daha güzeldi ama sonunu filmde daha iyi anladım".

-Kaç yaşında?

9 bitiyor, şimdi 10'a girecek. Kitapta kendi oluşturduğu hayal gücü çok daha müthiş bir ufuk açmış onda. Yine de "Filmi de çok beğendim" dedi. Kültür sanat açısından bu yaşlarda kitap, tiyatro, sinema, karikatürle beslenmek insanı yetişkin çağına farklı bir şekilde hazırlıyor. Bizim peder de abimle beni hem tiyatroya hem sinemaya götürürdü; eve her gazete girerdi. Pazar günleri zaten sabahtan akşama kadar gazete okuma günüydü. Biz de çocuklarımızla benzer bir sosyal kültürel ortamı paylaşmaya çalışıyoruz.

"MATRİX SON DÖNEMİN EN İYİ FİLMLERİNDEN BİRİ"

-Sizin unutamadığınız filmler var mı?

"Gazap Üzümleri" ve "Doktor Jivago" çok etkilendiğim filmlerdendir. Popüler sinemada ise "Matrix" bence son dönemin en iyi filmlerinden biri. Bu filmler sadece içerik, yönetmenin hayal dünyası özelinde kült filmler değiller. Hakikaten son 100 yılın en önemli olayı kapitalizmin küresel sistemi domine etmesiyse eğer, bu filmlerin çok önemli bir özelliği de aslında ciddi birer sistem eleştirisi içermeleridir. "Gazap Üzümleri" 1929 buhranını etkileyici bir dille anlatır. "Doktor Jivago" malum komünist devrimine dayalı, Çarlık Rusyası'nda yaşanan süreci bir aşk hikayesi üzerinden müthiş tespitlerle anlatır. "Matrix" ise bence son 100 yılın kapitalist sisteme dayalı toplumsal resmini çok iyi çeken ve eleştirisini ortaya koyan bir film. Modern insanın kozmosla ilişkisine dair de çok ilginç saptamalar yapan bir filmdir.

-Müzik dinliyor musunuz?

Klasik musikiden halk müziğine, popüler müziğe kadar müziğin iyi yorumlanmış her formunu dinlerim. Fakat Barış Manço gibi, MFÖ gibi isimleri özellikle severim. Nilüfer de sesiyle, yorumuyla çok özgün bulduğum bir sanatçıdır. Ancak Barış Manço'nun yeri ayrıdır. Zira "Sanat toplum içindir"i en iyi başarmış sanatçılardan biridir bence. Popüler olana savaş açmak yerine, iyi olanın popülerleştirilebileceğini bilfiil göstermiş değerli bir sanatçı...

"REFERANS KİTAPLARINA VAKİT AYIRIYORUM"

-Eşinizle birlikte oluşturduğunuz kütüphaneyi tarif eder misiniz?

Eşim sosyal bilimci, biz de finansçı olunca kütüphanemizin bir tarafında yerli ve yabancı sosyolojik çalışmalar, diğer tarafında işletme, finans üzerine yoğunlaşan çalışmalar; ortasında da kültür, sanat, edebiyat, siyaset, dünya tarihi ve gezi kitapları... Keyifli bir kaçamak alanıdır kütüphanemiz.

-Hangi kitapları tercih edersiniz okumak için?

Bugün eskisi kadar popüler ve güncel kitapları takip etmeye vaktimiz olmuyor. Okuma gündemimi daha çok raporlar, araştırmalar, makaleler kaplıyor son dönemde... Bunlardan arta kalan dar zamanlarımda da referans kitaplarını taramaya vakit ayırmaya çalışıyorum. O da eski yoğunlukta ve sıklıkta değil.

-En son ne okudunuz?

En son Gazali'nin "Minhacu'l-Abidin" adlı kitabını okudum.

KAYNAK: MİLLİYET