Diğer sorun ise BM, başarısız olmuş eski bir siyasi paradigmaya takıldı kaldı. 30 yıl önce Oslo süreciyle başlayarak, BM, İsrail ve Filistin'de uluslararası hukuk, uluslararası insancıl hukuk ile eşitliğe odaklanmayı bıraktı ve bu şekilsiz siyasi plana odaklandı. İki devletli çözüm için işi taraflara bıraktı. İki devletli çözüm imkansızdır çünkü Filistin devleti için bir şey kalmadı. Olsaydı bile sorunu çözmezdi çünkü Filistinlilerin İsrail içinde ikinci sınıf vatandaşlığa itilmesi anlamına gelirdi. İsrail hükümetinin bir anda1967 sınırlarına döneceğini ve tüm toprakları Filistin devletine iade edeceğini düşünmüyorum. Uluslararası koridorlarda herkes iki devletli çözümün gerçekçi olmadığını biliyor. Fiilen, tüm tarihi Filistin'i kontrol eden tek bir devlet olduğunun farkındalar. Ancak bu Filistinlilerin hiçbir hakkının bulunmadığı bir 'apartheid devleti'. Yetkililer bunu söyleyerek kolayı seçiyor çünkü iki devletli çözüm diyerek, yerleşimci sömürgeciliği, etno-milliyetçilik ve Filistin halkının maruz kaldığı işkence ve yerinden edilme gibi temel sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıyorlar.
Oslo paradigması ve iki devletli çözüm bir nevi perde görevi görmüş, arkasında Filistin halkına yönelik zulüm, mal ve mülk zapt etme devam etmiştir. O yüzden bu paradigmadan uzaklaşılması ve İsrail ve Filistin'e de dünyanın geri kalanından talep ettiğimiz insan hakları ilkelerinin uygulanması gerektiğini söylüyorum. Tüm Hristiyan, Müslüman ve Yahudilere eşitlik sağlayan, herkesin haklarının eşit olduğu demokratik ve laik bir devlet. Her yerde bunu istiyorsak, neden burada talep etmiyoruz. Bunun alternatifi korkunç bir statüko ve sürdürülemez.
BATI'NIN İSRAİL'E KARŞI BORCU OLDUĞU DOĞRUDUR
Maalesef son gelişmeler de statükonun bölgede neye yol açtığını gösteriyor. Sizin insan hakları avukatı olarak 30 yıldan fazla deneyiminiz var ve konulara tarihsel perspektiften de bakıyorsunuz. Batı'nın, özellikle de Avrupa'nın İsrail'e güçlü ve tutkulu destek vermesinde, antisemitizmin beşiği ve soykırıma sahne olmuş bir kıta olmanın getirdiği diyet borcu da olabilir mi? Yani Batı'nın bir borcu mu var İsrail'e?
Mokhiber: Evet bu doğru, özellikle de korkunç Holokost soykırımının sorumluluğunu taşıyan Almanlar için. Sorun şu ki, temel öğrenmeleri gereken dersi öğrenmemişler. 'Bir daha asla' herkes için geçerli olmalı. Şimdi Alman hükümetinin Müslümanlara, Araplara eziyet ettiğini, insan hakları savunucularını susturduğunu, onların Gazze'de olanları protesto etmelerini engellediğini görüyoruz. Bunlar çok rahatsız edici ve Avrupa hükümetlerin ders almadığına işaret ediyor. Avrupa, Batı ve ABD'nin yerleşimci sömürgeciliğine ve yerli halkların haklarına yönelik kör noktaları var.
Dünyanın farklı yerlerinde bu durumlardan sorumlu oldular. Yerleşimci sömürgeciliği hemen hemen her zaman soykırıma yol açar. Batı bununla yüzleşmekte zorlanıyor. Ancak işe yaramıyor. Tüm yasaklara rağmen, binlerce Hristiyan Müslüman, Yahudi, insan hakları savunucusu ve barış aktivisti, tutuklanma, dövülme ve iftira riskine rağmen birlikte Batı başkentlerinin sokaklarında gösteri düzenliyor. Hükümetlerinin Filistin'deki korkunç eylemlere desteklerine karşı çıkıyorlar. Bunun ümit verici olduğunu düşünüyorum. Farklı inançlardan, farklı milletlerden insanlar, bunun son bulması için ayaklanıyor, dönüm noktası olacağını düşünüyorum.
Güney Afrika'da olduğu gibi bu tür dayanışmanın devamını göreceğiz. İroni şu ki, 1948'de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edildiği yıl Filistinlilere yönelik soykırımın başladığı Nekbe oldu. Aynı yıl Güney Afrika'daki 'apartheid' devletinin başlangıcı oldu. Uluslararası toplumun bu sistem yıkılana kadar Güney Afrika için yaptığı açık. Ancak Filistin'de Oslo diyerek bu tutumu göz ardı ediyorlar. Böylelikle sahada durum daha da kötüleşiyor. Artık 'apartheida' karşı dersimizi öğrenmeli ve tüm dünyayla dayanışma içinde aynı çabayı İsrail ve Filistin için de göstermeli ve her durumda talep ettiğimiz eşitliği talep etmeliyiz.
UCM'DE ÇİFTE STANDAR VAR
Soru: Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Rusya-Ukrayna Savaşı'nda hızla harekete geçti bir devlet başkanıyla ilgili süreç başlattı. Filistin konusunda bu mekanizmalarda nasıl bir direnç ve algı gözlemliyorsunuz?
Mokhiber: BM'de güçlü Batılı ülkelerin dış baskıları nedeniyle korku haline baktığımızda, aynı şeyin mahkemedeki savcı için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Batı'nın siyasi baskısı nedeniyle UCM'de çifte standart olduğu açık.
Ukrayna'ya ilişkin başvurulara ne kadar hızlı cevap verdiklerine ve savcılığın yıllardır Filistin de dahil başka insanlığa karşı suçlara karşı ayağını sürüdüğüne bakarsanız, sorunun nerede olduğunu görürsünüz. Ancak henüz UCM'den vazgeçemeyiz çünkü ona ihtiyacımız var. UCM'nin sadece Afrika'daki insanları yargılamak için bir mekanizma olmadığını kanıtlaması gerekiyor. Esasen uluslararası ceza hukukuna bağlı bir küresel mekanizma olduğunu ve İsrail, Batılı ülkeler ile suç ortaklarını sorumlu tutacağını göstermeli.
UCM'de bazıları bu durumun mahkemenin güvenirliğine karşı varoluşsal tehdit olduğunu fark etmeye başladı. Umarım gelecek günlerde gerekli rolü oynarlar. İnsanların şiddete başvurmaması için barışçıl çözüm sağlayan yargı mekanizmalarına ihtiyaçları var. Mahkeme bunu başaramazsa, bu insanlık adına büyük bir kayıp olur. Güvenmemiz için daha çok zamana ihtiyaç var ancak bu yönde baskı yapmaya devam etmeliyiz.
"UNRWA'NIN VARLIĞI ÇOK ÖNEMLİ"
UNRWA, Filistin'de nasıl bir rol üstlendi? Sürekli İsrail tarafının hedefindeydi ama dışardan fark edilmeyen şeyler de var mı acaba UNRWA çalışmalarıyla ilgili?
Mokhiber: Bence İsrail'in hedef almasının nedeni, UNRWA'nın yerli Filistin halkının hayat tarzının devam etmesine imkan sağlaması. Bu da yerleşimci sömürgecilik projesini tehdit ediyor. UNRWA olağanüstü bir örgüt. Çalışanlarının çoğu Filistinli mültecilerden oluşuyor. Filistinliler kendi devletleri, kurumları ve kendi hayatlarını inşa etmekten mahrum bırakıldı. Evleri, çiftlikleri, okulları, camileri, kiliseleri, kurumları onlardan koparılıp alında ve mülteci statüsüne dönüştürüldüler.
UNRWA, sadece Filistin'de değil, Lübnan, Suriye ve Ürdün'de Filistin halkının yaşamasına ve kültürlerini sürdürmelerine imkan tanıyor. Bu kutlanmalı. UNRWA'yı sevmiyorlarsa, o zaman izin versinler Filistinliler evlerine dönsün, onur içinde, özgür ve eşit vatandaşlar olarak topraklarında yaşasın, kaçmak zorunda kalmasın. Ancak bu sağlanana kadar UNRWA'nın varlığı çok önemli. Son haftalar UNRWA çalışanlarının ne kadar cesur olduğunu gösteriyor. Onlarla dayanışma içinde olmalıyız.