Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 27 Eylül 2019

İnsanlığın Vicdanı…

Nüfusu 6 milyar civarında olan dünyamız ile ilgili oldukça dikkat çekici birçok tespit yapabiliriz. Güçlü olmaları yanında kar, sömürü, hegemonya ve benzeri hırslara kapılanlar sebebiyle nerdeyse yaşanamaz bir hale gelmiş olduğu, bunlardan birisi.

Zenginliklerin büyük bölümünün küçük bir azınlık tarafından kontrol edildiği, malum. Birilerinin fazla kilolardan kurtulmak için harcadıklarının bir kısmıyla açlık meselesinin kökünden halledilebileceği de, bilinen hususlardan.

Her türlü mal ve hizmetin üretimi sağlıklı olarak yapılabilse ve ihtiyaç duyanlara rahatlıkla ulaştırılabilse çatışmaların sona erebileceği dahi söylenebilir.

Gözlerini hırs bürümüş sömürücüler sosyal politikalara değil daha fazla kara ilgi duydukları için, yerin altı ve üstündeki varlıkları ile refaha kavuşabilecek onlarca ülkenin halkı açlık ve sefaletle pençeleşiyor.

Enerji bakımından zengin ülkelerin çoğunun adeta birer kukla gibi olmaları, işin dikkat çekici yönlerinden. Diğerlerinin başları beladan kurtulmadığı için, zenginliklerin lütuf mu yoksa ceza mı olduğunun tartışılması da ayrı bir vakıa.

200'e yakın ülkenin eşit oy hakkına sahip üyeleri olduğu söylenilen Birleşmiş Milletler'in, hiçbir şey yapamayan kocaman bir hayal kırıklığı olduğunu biliyoruz.

BM'nin icra organı vasfı taşıyan Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin neden tartışılamadığı da, herkesin bildiği bir sır.

Bazı ülkeler nükleer silaha sahip olabilirken başka bazılarının neden olmamaları gerektiği de öyle…

Böyle bir dünyada yaşarken, Türkiye'yi temsilen BM Genel Kurulu'na katılan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyib Erdoğan her şeyin çok güzel olduğu, ufak-tefek problemler olsa da bunların kısa süre içinde halledilebileceği benzeri şeyler söyleseydi, birileri çok memnun olurdu herhalde.

Ve böyle bir şey olsaydı, Cumhurbaşkanımızın konuşması BM Genel Kurul salonunda bulunan çoğunluk tarafından değil, birkaç kişi tarafından alkışlanırdı sadece…

Kitabın ortası…

Türkiye başta olmak üzere, nefeslerini tutmuş bir halde o konuşmayı izleyen dünyanın hemen her yerinden belki on milyonlarca insan yerine de, belki bir avuç kişi memnun olurdu.

Ama böyle olmadı. Cumhurbaşkanımız sadece Türkiye'nin ya da İslam ülkelerinin değil dünyanın vicdanını temsil ettiğini bir kez daha gösterdi ve kelimenin tam anlamıyla kitabın ortasından konuştu.

O salonda olmasalar bile, sömürücülerin canlarını ciddi şekilde sıkan ve mazlumların tamamına da ümit veren bir konuşmaydı bu.

Bugünden yarına haksızlıkların sona ermeyeceği ve insanlığın ortak değerlerine dayalı adil bir dünyaya ulaşabilmenin kolay olmadığı bilinse de, yapılması gerekenlerin altının kuvvetlice çizildiği bir konuşmaydı…

Cumhurbaşkanımızın BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasını bir kez daha izleyin bence... Böylelikle söylediklerinin ne kadar doğru ve yerinde olduğu yanında, içeriden ve dışarıdan aleyhte yorumlar geliştirmeye çalışanların gerçekte nasıl adaletsiz bir dünya istediklerini anlayabilirsiniz…

Güçlülerin güçsüzleri alabildiğine ezerek açlığa, sefalete mahkum ettiği bir dünyayı savunanların ve 'bütün bunları söylemenin zamanı mıydı' muhabbeti yapanların gerçek yüzlerini görebilmek de, az şey değil.

5'in 190'dan büyük ve güçlülerin zayıfları ezmesinin doğru olduğu gibisinden akıl dışı durumların birtakım algılarla makul ve mantıklı kabul ettirilmeye çalışıldığı bir dünyada yaşıyoruz.

Bu durumun değişmesi için çabalamak bütün insanlığın borcu... İşte tam da bu sebeple, BM Genel Kurulu'nda insanlığın vicdanını temsil ediyordu Cumhurbaşkanımız…