Sevmiyor... Seviyor... Heeey yaşasın! Seviyor!..."
- Kimmiş seni seven boncuk göz? Söyle de bilelim.
- Müdür baba, arkadaşlarım, öğretmenlerim. Hepsi seviyormuş beni. Onlara tuttum papatya falını Savaş Abi.
- Sen peki en çok kimi seviyorsun?
- Ben de beni sevmelerinden mutlu olduklarımı seviyorum.
Demin saydıklarımı yani.
Çakır kız
Küçük kızın arkadaşlar arasındaki adı "Küçük Sibel Can"mış. Gerçekten de Sibel'in kız kardeşi olsa bu kadar benzerdi.
- Adın ne senin? Kaç yaşındasın?
- Belma... 14 yaşındayım, kendimi bildim bileli de yuvada, yurttayım. Ailem var.
Alibeyköy'de oturuyorlar. Ama yoksul bir aileyiz biz.
Televizyonlardan böyle bir yer olduğunu duymuşlar, getirmişler beni. İyi de etmişler.
Bir yetiştirme yurdu değil, yaz kampındayız sanki.
Odaları, koridorları, mutfağı, yemekhaneyi, bilgisayar bölümünü, etüt salonunu bir bir geziyoruz. Dışarısı deseniz, zaten bir botanik bahçesi gibi. Küçük Sibel'e bende bir isim taktım: Çakır.
- Çakır nasıl geçiyor burada günler; okula gidiyor musun?
- Evet, okula da gidiyorum, saz ve tiyatro kursuna da. Voleybol da oynuyorum, basket de. Her şeyde hevesim var. Şiir bile yazıyorum yaaa!.. Çakır "En sevdiğim arkadaşlarım" dediği 2 genç kızla daha tanıştırıyor beni.
Bahçede çimenler üzerinde oturup, laflayıp dertleşiyoruz...
- Benim annem yok. Zaten hiç olmadı. Beni doğururken ölmüş annem. Babam da bırakıp gitmiş.
- !!!!
- (gözleri dolu dolu) Bak sen bile üzüldün abi. Bir de beni düşün. Keşke annem olsaydı yanımda. El ele tutuşup gezseydik. Bütün her şeyimi anlatsaydım ona.
- İsyan ettiğin oluyor mu hayata?
- (Ağlayarak) İsyanın faydası yok ki. Annem geri mi gelecek.
Ama iyi ki burası var. Burada arkadaşlar, yöneticiler. Kocaman bir aileyiz. Akşam kına gecesinde ablamız evleniyor. Üniversiteye de gidecek olan var. İnşallah biz ikisini de yapacağız. İnşallah...
Adı bende mahfuz
Yüzlerce genç kızımız çocuk Esirgeme Kurumu'na ait adı da bende mahfuz bu kız yurdunda hayata tutunmuş, umut kelebekleri gibi kanat çırpıyor...
Onların yaşama direnişini görünce, "Haydin çocuklar.
Bugün bayram en çok size yaraşır. En çok sizin yüzünüze, gözünüze, sevginize yaraşır bu bayram" diyesi geliyor insanın.
Dışarıda her şey var... iyiden kötüye, çirkinden güzele her şey, her şey var sokakta. Kış ayazı, yaz sıcağı, bahar dalı, güz rüzgârı da var, aşıp taşan, vurup kıran, yürek çatlatan, hayat karartan anlar, olaylar da var. Ve bir başına kalakalmak kötü ise, bir başına hem de dışarılarda kalakalmak en kötü.
Huup diye
Olur a yani insanız değil mi; olur a. Annesiz kalıverirsin küçümen çağlarında ve apansız.
Hem annesiz, hem babasız, yakınsız, korumasız kalabilirsin belki de. Belki de zaten hiç yanında olmadıkları için kaybolmaları da söz konusu da değildir. Düşsel ve dev bir vakum makinesi gibi huup diye içine çekmektedir seni sokaklar.
Yaldıza, yıldıza bürünmüş davetiyelerle; "gel" eder sana karanlıklar.
Tutunamayan
Tuzaklara takılır, bela mayınlarında limelenirsin. Mesela "sokak çocuğuna" çıkar adın.
Sonra yine "adın çıkar" başka bir şeylere, söküp atamazsın.
Çırpındıkça batak, kıpırdadıkça hoyratlık ilişir hücrelerine kadar.
Umuda uzanan ellerin kanar, acır, tutunamazsın...