Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 18 Ocak 2024

Nokta atış

UZAKTAN bakınca bile TÜRK DEVLETİ'nin GÜVENLİK anlamında ciddi adımlar attığını bunun da siyasetle bezendiğini görmek zor değil. Meral Hanım'ın siyasi hareket etme biçimine bakıldığında bile TEHLİKE OLARAK TANIMLANAN bir türbülansa karşı Ankara'da bir YAN YANA
GELME hali var. 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra ORTADOĞU alev aldı.
Tansiyon fırladı.
"DÜNYA KARMASI" gelip bölgeye çöktü! Akdeniz'den Kızıldeniz'e, Suriye'den ADEN'e kadar her yer karıştı.
Soğukkanlı tutumunu koruyan İRAN da şimdi sahneye çıktı. Pakistan'a füze atmakla kalmadı, ABD için İsrail için önemli olduğu söylenen Barzani AİLESİNİN çok yakını olan Peşraw Dizayi'nin evini vurdu. İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun Erbil'e yönelik füze saldırılarında hedef alınan ve 1 yaşındaki bebeğiyle birlikte hayatını kaybeden Peşraw Dizayi, Erbil'de petrol, teknoloji ve inşaat gibi önemli projelere imza atan bir isim olarak biliniyordu.
Barzani ailesinin güvenliğini sağlayan ve "Barzani'nin Ordusu" olarak bilinen Falcon güvenlik şirketinin kurucusu ve sahibi Dizayi, İsrail'e petrol ihracatında önemli rol sahibiydi. Dizayi'nin adı, Irak'ı Türkiye üzerinden Avrupa'ya bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi'nde de geçiyordu. Evine daha doğrusu malikanesine 11 füze düşen 61 yaşındaki Dizayi, malikhanede İNGİLTERE doğumlu Iraklı Hristiyan iş adamı olan Kerem Mikhail'i konuk ediyordu. Samsung'un hissedarı olan Mikhail'in, Dizayi ile ne konuştuğu bilinmiyordu!
Trump'ın bir süre önce DEŞİFRE ETTİĞİ gibi İRAN VURMADAN ÖNCE ACABA ABD'Yİ ARAYIP İZİN ALMIŞ MIYDI? Hiç küçük bir ihtimal değildi bu!
İran karakol baskınlarından sonra KİRMAN'daki büyük patlamadan sonra bir hamle yapmalıydı. Kitlelerin gazı alınmalıydı. Bu çerçevede eylem yapılmış olabilir mi?
Mümkün! Ancak bir küçük ayrıntı daha vardı! ABD'ye bakan tarafı... 3.5 milyar dolarlık serveti olduğu yazılıp çizilen Dizayi'nin tüm şirketlerindeki yöneticiler Amerikalı'ydı!
Saldırıdan sonra Barzani ailesinden gelen "ABD bölgeden çekilmesin.
Güvenliğimiz sağlanmalı" çıkışı anlamlıydı. Uzaktan bakılınca saldırıyı yapanlar, ABD'nin bölgeden çıkmasına itiraz ediyordu. Trump'ın başkanlığında savunduğu "SONU GELMEYEN SAVAŞLARDA YOKUZ" tezine bir hamleydi sanki.
Dizayi'nin evi vuruluyor, ardından yine İRAN sahne alıyor PAKİSTAN'a füze atıyordu. Diğer bir güç de sanki "Burada olmayacağız.
Çin'e doğru seyahatimiz başladı" demek istiyordu.
PASİFİK'e kayması beklenen tansiyon bir türlü bölgemizden çıkamıyor, uzaklaşmıyordu.
ORTA DOĞU karışık olduğu sürece ikinci bir hamle doğru da değildi sağlıklı da değildi.
Tam da bu iklimde TRUMP, ABD'de öne çıkıyor ve konuşmakta yürümekte zorlanan Biden'a karşı sanki "GİZLİ İTTİFAKIN ADAYI" gibi çok güçlü geliyordu. Trump'ın gelişi herkes kadar ANKARA'yı da düşündürüyordu. Avrupa ve Çin'i de tabii...
"Birleşik Devletler önemli bir müttefik... Kendisinin birinci öncelik olduğu ve ikinci önceliğin Çin'in gücü olduğu bir krizden geçen bir demokrasi.
Biz Avrupalılar bu konuda açık olmalıyız" diye durumu anlatan Fransız lider Macron, "Trump gelirse çalışırız" dedi. ABD'nin küresel düzeni koruma ilgisinin Trump döneminde azaldığını öne süren Macron Washington'un desteğinin azaldığını gerekçe göstererek "NATO'NUN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ" yaklaşımında bulunmuştu.
Trump da buna karşılık "Çirkin" ve "aşağılayıcı" cevabı vermişti. ABD eski Başkanı Trump'ın Avrupa'yı "Neredeyse Çin kadar kötü" bir "düşman" olarak tanımladığı da hafızalardaki yerini koruyordu!
Justin Trudeau, Trump'ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi halinde bunun Kanada için "kolay olmayacağını" söyledi. AB Merkez Bankası Başkanı Lagarde'ın sözleri yayılıyor, ALMANYA ve BELÇİKA da bu rüzgara katılıyordu. Önde oluşuyla AVRUPA'yı korkutan Trump'ın canımızı yakan PKK konusundaki tutumu da müttefikliğe yakışacak tarzda değildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye'ye operasyon yaptığı dönemde Mark Esper ve Mark Milley ile soruları cevaplayan Trump daha sonra ANKARA ile ilişkileri gerecek kopma noktasına getirecek cümleler kuruyordu. "Sonu gelmeyen savaşlarda yokuz" diyerek yola çıkan Trump geldiği noktada Türkiye'yi karşısına alıyordu. Toplantıdan sonra Twitter hesabından açıklama yapan Trump, "Türkiye ve Kürtler 200 yıldır birbiriyle savaşıyor. Şimdi bizim üç seçeneğimiz var. Ya oraya asker göndereceğiz ve askeri olarak kazanacağız ya Türkiye'yi finansal olarak ve yaptırımlarla sert bir şekilde vuracağız ya da Türkiye ve Kürtler arasında bir anlaşma için arabuluculuk yapacağız!" dedi.
YPG/PKK'ya verilen desteği de vurgulayan Trump, PKK ile beraber yürüdüklerini de açıkça ortaya koyuyordu...
Bölge karışınca tansiyon yükselince işler gelip KÜRT KARTINA dayanırdı.
Belli ki ANKARA gelen rüzgarı iyi hesap edip içeride seçimlerden sınır güvenliğine kadar her yerde SAĞLAM DİK DURUŞU göstermek istiyordu. Yerel seçimler de bu nedenle önemliydi. Tam da bu nedenle GENEL SEÇİM havasında geçecekti. Meral Hanım da bunu gördüğü için Başkan Erdoğan ile Devlet Bey'e yanaşıyordu.
ABD'nin bölgede kalmak istemesi ya da kalmaya zorlanması, bölgenin DEĞİŞİMİNİ hızlandıracaktı.
Beklenmeyen pek çok hamleye kapı aralanıyordu.
Bunu gören ANKARA da içeride tesis edeceği güçlü irade ile dışarı çıkan sesin gür olmasına özen gösteriyordu. Seçimlere doğru giderken bölgeden yükselen BASINÇ, bizi doğal olarak etkileyecekti. Türkiye ya yeni bir yol bulacak ya yeni bir yol yapacaktı. Şartlar bizi buraya sürüklüyordu...