Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 9 Haziran 2017

Mukayese...

Son birkaç sene içerisinde terör saldırıları sebebiyle 227 insanın hayatını kaybettiği Fransa'da, herhangi bir yayın organı terörü ya da terör örgütlerini öven ve teşvik eden bir yayın yapabilir mi?..
Aynı şekilde, yakın dönemde 35 insanını teröre kurban veren İngiltere'de, 36 kişinin hayatını kaybettiği Belçika'da ya da 13 insanın öldüğü Almanya'da terörü öven, destekleyen ve düpedüz teşvik eden yayınların yapılabilmesi mümkün müdür?..
Teröre karşı mücadele vermekte olan saydığımız ülkelerin güvenlik güçlerini küçük düşürücü, hatta düpedüz onlara katil diyen bir yayın organının bu ülkelerde bulunabilme şansı var mıdır?..
Diyelim ki böyle yayın yapan organlar çıktı ve tabii olarak ilgili ülkelerin yargısı tarafından mahkum edildi. Bu yayın organları mensuplarının terörü öven yayınlarına mani olunduğu için AİHM'e yapacakları müracaatın kabul edilebileceği, varsayılabilir mi?..
Aykırı düşüncelere tahammül, demokrasinin bir gereği olsa bile; bu, düşüncenin terörle buluştuğu noktaya da tahammül manasına gelmez.
Nitekim Avrupa ülkelerinin hemen tamamı, kendileri söz konusu olduğunda, terörle bağlantılı yayınlara kesinlikle müsaade etmemektedirler.
Avrupa ülkelerinin, Türkiye söz konusu olduğunda takındıkları terörü ve terör örgütlerini koruyucu tavır ise, bizdeki olayların arkasında bizzat kendilerinin bulunup bulunmadığını sorgulamamıza sebep olmaktadır.
Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere...
Bu ülkelerle mukayese edilmeyecek yoğunlukta bir terör tehdidi ile karşı karşıyadır Türkiye. Bizdekinin onda biri bile olmayan tehditler karşısında olağanüstü tedbirler alanlar, bizim tedbirlerimize karşı çıkmaktadırlar nedense...

Şaşarım aklınıza...

PKK, DHKP-C, DEAŞ, FETÖ...
Hangisi olursa olsun terör örgütü mensuplarını Türkiye'ye karşı koruyan ve kollayan bir Avrupa gerçeği ile karşı karşıyayız. Terörle mücadele etmemizi adeta istemiyor, kendileri ile bağlantılı noktalarda iyice zorlaştırıp adeta imkansız hale getiriyorlar. Dahası, ülkemizin teröre karşı mücadelesini de demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü parantezleri arasına sıkıştırmaya çalışıyorlar sürekli...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) basın özgürlüğü ile ilgili başvurulara öncelik tanıma kararı alması da, aslında belki sevinilmesi gereken, ama yaşayabileceklerimiz düşünüldüğünde can sıkıcı bir gelişme.
Bundan önce bazı kararlarına baktığımızda, AİHM'nin ülkemize çifte standart uygulandığı duygusuna sık sık kapıldığımız bir gerçek. Türkiye'den yapılan başvurularda, konu eğer marjinal diyebileceğimiz kişilerle ilgili hak ve özgürlüklerse, alabildiğine özgürlükçü kesilir AİHM. Ancak, inançla alakalı konularda mağdur edilenlerden gelen başvurularda ise, topu hep taca atar nedense.
Basın özgürlüğü ile ilgili başvurulara öncelik tanıma kararı alan mahkemenin, Türkiye'de yakın dönemde yaşanan 15 Temmuz darbe girişiminin medya ayağı ve yine terörle bağlantılı suçlar sebebiyle içerde olan gazeteciler konusunda ilgi çekici kararlar alması beklenebilir.
249 insanımızın şehit, iki binden fazlasının gazi olduğu kanlı bir darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL'in kaldırılması yönünde Avrupa'dan esen rüzgarların, FETÖ ile bağlantılı gazetecilerle ilgili olarak AİHM üzerinden daha kuvvetlenmesini beklenebilir artık.
Aynı şekilde, koruyup kolladıkları ve rahat hareket imkanı sağladıkları terör örgütleri ile bağlantılı gazeteciler konusunda bundan sonra daha büyük gürültüler çıkacağına da kesin gözüyle bakabiliriz.
Avrupa'nın çifte standartlarını bildikleri ve her aşamada yenilerine şahit oldukları halde, hala o coğrafyadan medet bekleyenlere gelince, şaşarım akıllarına...