Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 15 Nisan 2017

İşin özeti…

Yarın inşallah sandık başlarına gidecek ve ülkemizin bundan sonraki yürüyüşünün daha hızlı ve kararlı olmasının kapılarını açacak olan Anayasa değişikliğini oylayacağız. Son günde bazı konuları hülasa etmekte fayda var.

Halkın yüzde 52'sinin oylarıyla seçilmiş ve işbaşında bulunan AK Parti hükümetiyle uyum içerisinde çalışan bir Cumhurbaşkanımız var. Tek başına iktidarda olan bir parti ve onunla uyumlu bir cumhurbaşkanının ne büyük nimet olduğunu anlamak için de, yakın tarihimize şöyle bir göz atmak yeterli.

Gerek koalisyonlar sebebiyle oluşan zayıf hükümetler ve gerekse işbaşındaki cumhurbaşkanları ve başbakanlar arasındaki uyumsuzluklar sebebiyle milletçe ödediğimiz faturalar hiç de az değil çünkü.

Bugünkü durumdan memnun olsak da, böyle gidebilmesinin garanti olmadığını da iyi biliyoruz. 7 haziran 2015 sonrası yaşadıklarımız, her an koalisyon riski ile karşı karşıya kalabileceğimizi gösterdi bizlere. İstikrarın çantada keklik olmadığını anladık yani.

Belediye başkanlığı ve Başbakanlık da yapmış olan Cumhurbaşkanımız, tam tabiriyle 'damdan düşmüş' birisi olmanın verdiği tecrübeyle: "Sürekli olarak kriz üreten ve gelecekte de üreteceği kesin olan Parlamenter Hükümet Sistemi yerine, istikrarı sağlayacak olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçelim" diyor.

Mevcut Anayasa'nın 104 ve 105. Maddelerini layıkıyla ve 18 maddelik değişikliğin ilgili maddelerini hiç okumadıkları anlaşılan birileri, yeni sistemin 'tek adamlık' hatta diktatörlük doğuracağını geveliyorlar. Oysa hepi-topu birkaç paragraf tutan maddeleri şöyle bir okusalar, cumhurbaşkanının mevcut anayasadaki yetkilerinde azaltmaya gidildiğini ve üstelik sorumluluk da getirildiğini görecekler.

Çok önemli…

Konuya müspet tarafından yaklaşanlar, Recep Tayyip Erdoğan sonrasında neler olacağı düşüncesiyle tedirgin… Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın da sıklıkla vurguladığı, 2019'dan sonra milletimizin büyük bir çoğunluğunun onayını almamış hiç kimsenin cumhurbaşkanı seçilemeyeceği gerçeğini biliyorlar oysa.

2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde ana muhalefet partisinin ismini bile söylemekte zorlandığı bir adaya mecbur kaldığını hatırlamak da, bundan sonra olabilecekleri anlamak için yeterli aslında.

Yaptıkları yapacaklarının teminatı olan bir kişi üzerinden, 'ya yanlış yaparsa' korkusunu pompalamaya çalışanlar, yeni sistemin denge ve denetim sistemlerini de yokmuş gibi göstermeye çalışıyorlar.

Oysa şikayetlerinin, yanlışlardan ziyade doğru olanı engelleyememe kaygısından kaynaklandığının çocuklar bile farkında. Sadece yakın geçmişte olup bitenler, değişikliğe 'hayır' denilmesini savunan kesimlerin, ülkemiz ve milletimiz açısından faydalı olduğu bilinen her şeye karşı çıkma alışkanlığında olduklarını gösteriyor zaten.

Yasama, Yürütme ve Yargı'nın tek elde toplanacağı iddiası, yeni değişikliğin Kuvvetler Ayrılığı konusunda mevcut hale nazaran getirdiği keskin çizgileri görmezden gelmekle alakalı. Yargı'yı milletimizle buluşturacak düzenlemelere itirazın temelinde ise, atanmışları milletin hakimiyetine ortak etme gayreti bulunuyor.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere batılı ülkelerin çoğunun takındıkları anlamsız tavır, yapılacak değişikliğin ne kadar önemli ve ne kadar doğru olduğunun, en önemli delillerinden birisi.

Batı'nın sıkıntısı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtiğimizde bizi eskisi gibi kontrol edemeyeceklerini iyi bilmeleri. İşin garibi, biraz üstünü örtmeye çalışıyor gibi yapsalar da, bunu açıkça söylemeleri. Anlayana tabii…

Yarın vereceğimiz 'EVET' oyları, Türkiyemiz açısından çok, ama hakikaten çok önemli…