Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 25 Mart 2017

Yanlışa dost, doğruya düşman...

Şu Avrupalılar garip insanlar doğrusu:
Diktatörlükle hiç alakası olmayan birisine diktatör diyor; ancak tavır ve uygulamalarının Faşizm ve Nazizm'e benzediği hatırlatılınca da adeta çıldırıyorlar.
Bu durumda kendilerini medeniyetin ulaştığı son nokta olarak lanse etmekte olan Avrupalıların, yalana dost, gerçeğe düşman olduklarını söylemek zaruri hale geliyor.
Halk tarafından seçilen ve bekasını yine halkın teveccühünde gören Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a, sırf istedikleri gibi davranmıyor diye 'diktatör' demekte ısrar ediyor Avrupalı liderler. Dahası medya kuruluşlarının böyle demesini de teşvik ediyorlar.
Ancak, ülkelerindeki insan hakları, demokrasi ve ifade özgürlüğü ihlallerinin Faşizm ve Nazizm dönemi uygulamalarını hatırlattığı söylenince de, çok bozuluyorlar.
Buradan da şunu anlıyoruz ki, menfaatleri gerektirdiği zaman yanlış olanı söylemek ve savunmak normal Avrupalılara göre. Aynı durumda, menfaatlerine dokunuyorsa eğer, doğru olanı hatırlatmanızı bile kabahat sayıyorlar.
Son derece yüzsüzce olan bu tavır, milletimizin her şeye rağmen Avrupa Birliği'ne girmeyi çok istediğini zannediyor olmaları ile ilgili. AB'a girmeyi çok isteyen insanımızın, Avrupa'nın kusurlarını görmezden geleceğini düşünüyorlar.
Oysa Türkiye'nin AB üyelik talebi ile ilgili olarak, köprülerin altından çok sular aktı.
Üyelik konusunu bir istiskal mevzuu haline getiren AB konusunda milletimizin içi çok rahat artık. Önemli olanın Türkiye'nin menfaatleri olduğunun da herkes farkında.
AB konusunda: "Olsa da olur, olmasa da; mühim olan ülkemiz" anlayışı hakim çünkü.
Türkiye'deki referandum ile ilgili tavır ve uygulamaları sebebiyle Faşizm, Nazizm benzetmeleri yapılmasına canları sıkılıyor Avrupalı siyasilerin. Ancak bu kavramların zikredilmesini gerektiren olaylar hakkında makul ve mantıklı bir açıklama yapmadıkları gibi, devam etmeye de kararlılar.

Hadi ordan!..

Faşizm, Nazizm benzetmeleri yapılması konusunda hassas olan Avrupalı siyasilerin, kendilerinin ve medya organlarının Türkiye söz konusu olduğunda çok daha aşırı benzetmeler yapmasına hiç ses çıkarmamaları da, ibretlik.
Bizim yaptıklarımıza Faşizm ve Nazizm benzetmesi yapmamalısınız demek, kolay. Ancak mesele bu kavramları hatırlatan türde davranışlarda bulunmama. Avrupa ülkeleri, söylenmesi bile kendilerini rahatsız eden kavramların tanımladığı şeyleri yapıyor, ama bunun dile getirilmemesi gerektiğini savunuyorlar..
Oysa yapmaları gereken, söylenilenleri eleştiri olarak alıp, olup bitenlerde o kavramları hatırlatan şeyler varsa bundan vazgeçmek. Ancak onlar, biz ne yaparsak yapalım ve bunlar neyi hatırlatırsa hatırlatsın, siz bunu dile getirmeyin diyorlar.
Bu durumda söylemeye çalıştıkları da galiba şu oluyar: 'Biz, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi değerlere aykırı Faşizm ve Nazizm'i hatırlatan uygulamalara devam edelim. Ama siz onları dile getirmekten vazgeçin'...
Bunun böyle yürümeyeceğini, bu davranışlardan vazgeçmeleri gerektiğini biliyorlar aslında. Ama galiba bunu yapabilmeleri mümkün değil. Çünkü Türkiye'de hatırı sayılır bir çevreyi referandumda hayır denilmesi için mobilize etmişken, ülkelerinde yaygın bir şekilde evet çalışmaları yapılabilmesini kendilerine yediremiyorlar anlaşılan.
Referandumda 'hayır' denilmesi için gayret etmeleri ve evet diyenlere mani olmaya çalışmalarının, Türkiye'nin iç işlerine karışmak manasına geldiğinin bal gibi farkındalar. Ancak ülkemizin kontrolleri altında olması gerektiğini düşündükleri için, istedikleri her şeyi yapabilecekleri ve bunları da arzu ettikleri gibi yorumlatabileceklerini zannediyorlar.
Böylelerine söylenecek tek söz şudur galiba: Hadi ordan!..