Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 19 Ocak 2017

Anlamak ve anlatmak gerek...

Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçiş için artık gün saydığımızı söyleyebiliriz. TBMM'deki ikinci tur oylamalarda ve referanduma kadarki süreçte birilerinin değişik engelleme girişimlerini sürdürecekleri de kesin gibi.
Türkiye'nin Türkiyelilere bırakılmayacak kadar önemli olduğu düşüncesinde olan dış mihraklar, bundan böyle bazı konuları engelleme konusunda epey işlerine yarayan mekanizmaları kaybedecekleri için üzgün olmalılar. Dolayısıyla son ana kadar bu konuda uğraşmaktan vaz geçmeyeceklerdir herhalde.
Tabii ki Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişi engellemek için çabalayan dış güçlerin emrinde olan içimizdekiler de çabalarını sürdürecekler. Çünkü parlamenter sistemin son kalelerinden birisi olduğunu düşündüklerinden, kendilerine verilen vazifeleri hakkıyla yerine getirme imkanlarının kalmayacağını biliyorlar.
Genellikle medya organları ve ne yaptıklarının farkında olan siyasiler üzerinden ülkemize yönelik karalama faaliyetlerini sürdüren dışımızdakiler her ne ise... Ama yönetim sistemi değişikliği, bu ülkedeki farklı kesimler açısından değişik anlamlar ifade ediyor. Ve bu da temelde ilgili kesimlerin hayata bakışıyla alakalı.
Hayatın anlamını batı olarak belirlemiş kesimler, kendi kendimize yeterli olamayacağımız saplantısı içindeler. Mutlaka batılılardan emir ve talimat almamız, onlar ne diyorsa öyle yapmamız gerektiğini düşünüyorlar.
Bu durumlarının çok da kendiliğinden olmadığını, batılı mihrakların böyle düşünmelerini teşvik edebilmek maksadıyla onlara bazı kemikler attığını da ilave etmek gerek...
Türkiye'nin yakın tarihi, kimlik olarak bizden olmadıkları için, ülke ve millet konusunda bizim gibi düşünmeyenler yanında, onlar gibi olmaya ve öyle davranmaya ikna edilmiş olanların gizli ve açık ihanetleri ile doludur.
Bir zamanlar neden 'toplu iğne bile yapamayan ülke' olarak anıldığımız, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir husus...

'Sen bir tarım ülkesisin'...

Osmanlı'nın özellikle büyük gailelerle baş etmeye çalıştığı son dönemi, kendi ayaklarımız üzerinde durma çabalarının dışarıdan ve içeriden birileri tarafından baltalanmasının örnekleri ile doludur. Aynı dönemlerin bir yandan da Parlamenter Demokrasi ile anılması, hayatın cilvelerinden birisidir belki de, kim bilir...
Cumhuriyet'in ilk yılları ve devamı da, kendi ayaklarımız üzerinde durabilme kavgalarının eksik olmadığı yıllardır.
Arşivler sanayileşmek için yollar arayan genç Cumhuriyetin, bir tarım ülkesi olarak kalmaya nasıl ikna edilmeye çalışıldığının ibret verici hikayeleri ile doludur. Hikayenin devamının sanayileşme çabalarına yönelik gizli ve açık engellemeler olduğunu ve bu yönde çalışanların dışarıdakiler ve içerdeki uzantıları olduklarını, söylemeye bile gerek yok...
İsimlerinin önünde 'sanayi bakanı' yazan birilerinin bile, sanayileşmemize karşı çıkabilmek için ne gibi atraksiyonlar yaptıkları, arşivlerde kendilerini okuyup gülecek ya da ağlayacak insanları bekliyor hala...
Yakın tarihi kabataslak bilenlerden aklı başında olanların sorup durdukları:
'İyi de birader, kalkınma trenini 2. Dünya Savaşı sonrası nasıl oldu da kaçırdık?' sorusu da hala cevaplandırılmayı bekliyor...
Cumhurbaşkanlığı'na geçişi engellemeye çalışan çevrelerin, son yıllarda ülkeyi ileriye doğru götürecek bütün hamleleri engelleyebilmek için nasıl çalıştıklarını hatırlayın, yeter...
Yalnızca bu bile, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişin gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmamız gerektiğini anlamak için kafidir...
Anlayalım o halde... Ve herkese de anlatalım tabii...