SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 31 Aralık 2010

Kabus gibi bir yılbaşı

Eski, çok eski bir yılbaşı hatıram var...
Cağaloğlu'nda eski Milliyet binası. Yaşım 25-26 mı ne? Gece nöbetindeyim. 2 saat kadar telsiz dinleyip, bir şey çıkmazsa yollara vuracağım kendimi. Kim nerede nasıl yılbaşı gecesi geçiriyor bakacağım.
Tek tük anonslar, parazit gürültüsünde bile hissedilen kırgın polis replikleri. Böyle bir gecede iş başında olmanın makul kırgınlığı bu. Dişe dokunur tek olay geçmiyor bir türlü.
Sıkıntım öyle böyle değil.
Yalnızlığımı bozan bir ufacık çocuk var bereket. Teleks stajyeri, 14-15 yaşında bir velet. Sevimli, düzgün, saygılı bir kardeş diye hepimiz iyi davranıyoruz ona. Aklı, büyüyünce polis muhabiri olmakta. Zaten, "hala iş varmış gibi yapıp" çaktırmadan beni izlemesi, ne olursa ne yapıyorum diye gözlemesi biraz da bundan.

Çay içelim gel
Derken telefon çalıyor.
Ramazan Öztürk arıyor Günaydın'dan.
O da kendi gazetesinin yılbaşı kurbanı. "Sıkıldım yahu. Gel bizim burada çay içelim bari" diyor. Bizde yasak ama Günaydın'da elektrikli su ısıtıcısıyla çay demleyebiliyor gececiler.
Teklif güzel. Teleksteki ufaklığa söylüyorum; nereye gidip hemen döneceğimi. Hazır duruş gösteriyor.
- Başüstüne abi, ben dinlerim telsizi. Bir şey olursa ararım hemen Günaydın'ı.
Hevesi gülümsetiyor beni, çıkıyorum...

Zilledim

Az sonra Ramazan'ın yanındayım işte. İki lafın belini kırıyor, mesleğe beraber başladığımız Dünya Gazetesi günlerimizden konuşuyoruz en çok.
Zaman hızla akmış sohbet olunca. Ayaklandığım sırada buranın teleks odası çarpıyor gözüme. Bir hinlik yapayım şu bizim velede. Teleksin başına geçip Milliyet'e bağlanıp zilini çaldırıyorum çın çın çın. Çocuk anında karşımda.
Soruyor:
- Kimsiniz?
- Ben Mehmet Ali Birand.
Brüksel'den yazıyorum.
O devirde Birand Usta yine formunun zirvesinde. Gazetenin kıymetlisi, ilaveten patronun damadı.
- Buyurun hocam emredin.
- Bantı hazırladım geçiyorum.
- Peki hocam.
- FLAŞ FLAŞ FLAŞ... NATO toplantısı için Brüksel'e gelen Türk heyetine silahlı saldırı oldu. Ermeni militanlar toplantıyı basıp heyeti taradı, ölüler var. Dışişleri Bakanı Turan Güneş ağır yaralı...

Korktun mu

Sonra bir süre bekleyip gerisini yazdım. "Seni kandırdım oğlum. Ben Savaş Abin.
Korktun muuu?"
Cevap gelmedi.
Derken telefon çaldı. Ramo açtı ve bana uzattı ahizeyi: "Senin ufaklık arıyor"
Sordum:
- Hayırdır?
- Abiii... A- aaa bii hemen gazeteye gelin.
- Ne bu telaş panik?
- Abi katliam olmuş Brüksel'de türk diplomatlar ölü, yaralı.
Zoka tamam
Gülmeğe başladım. Telaştan yazımın sonunu okumamış acemi.
- Abi yıldırım baskı yapılacak.
- Neee!!!
- Geliyorlar abi yoldalar.
Soğuk bir ter seli boşandı sırtımdan. Düşündüğüm doğruysa ya...
- Len oğlum kime söyledin haberi?
- Herkese abi. Gece Yazıişleri müdürü Eren Abi'yi (Güvener) aradım önce. O, Genel Yayın Müdürü Turhan Aytul'u aradı bana da "Doğan Heper'i, Tufan Türenç'i, Mete Akyol'u sen ara söyle" dedi aradım.
Başkaları da var ama bazıları yılbaşı diye dışarlarda herhalde, ulaşamadım. Bulduklarımız yola çıktı, geliyor. Yıldırım baskı için idare müdürü de teknik ekipleri toplatıyor evlerinden.
- Eyvaaah!..
- Eyvah valla di mi abi, çok kötü öldürmüşler?

Geldiler ve indiler

Nasıl fırladım gittim, delirmiş hallerde açıkladım Cengiz'e durumu. Yıkıldı olduğu yere. Nasıl kovulacağız mahvolduk aaaah!
Camdan, ilk aracı gördüm.
İçinden pikaj montajcılar indi.
Sonra şefler, müdürler.
Kaçıp arşiv odasına saklandım.
Birand'ı aramışlar, "yok böyle bir şey" demiş, Cengiz'e üşüşmüşler. Teleks notundan anlamışlar nereden yazıldığını. Kızıp köpürmüşler ama dönmemişler evlere. Nasılsa 2-3 saat sonra yeniden gelecekler, niye gitsinler ki? "Sabah ilk iş, Günaydıncılara fena soralım bu eşek şakasının hesabını" diye karar almışlar.

Ben ne halt ettim
İşte saat 09.30... Masamdan pılı pırtımı topluyorum. Merhum Erhan Akyıldız'a anlatabildim ne halt ettiğimi. Erhan, "otur biraz" dedi yazıişlerine yürüdü.
5 dakika geçti hep birlikte çıkıp bana doğru yürüdüklerini gördüm.
Yüzüm yerde ama yanıbaşıma doluşan ayaklarını görüyordum hepsinin. "Bak buraya!" diye gürledi Turhan Abi. Çaresizce baktım ki o ne?..
Herkes gülümsüyor...
Mete Abi tane tane konuşuyor sıcacık bir sesle "Sana pirim vereceğiz. 1 maaş pirim alacaksın. Gazeteye mükemmel bir tatbikat yaşattın.
Böyle bir durumda 1 saat içinde herkes işinin başında olabiliyor bunu kanıtlamamızı sağladın aferin..."
Sonrası mı?... Yetmez mi bu kadarı? Neyse... Mutlu yıllar hepinize.