SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 3 Ağustos 2009

İbo'nun anlatacağı çook şey var

İbrahim Tatlıses'le yıllardır tanışırız ama bazen dargın bazen barışık hallerimiz vardır. Kimi zaman bir yazım bir fotoğrafım bir muhabbetime alınır küser, kimi zaman kızar taşar köpürür gider. Çocuk ruhlu bir adam olduğundan da içinde kin, nefret biriktirmez unutur gider küskünlüğü, sarışır, kucaklaşır abi kardeş hallerimize döneriz yeniden.
Aslında böyle olmasının iyi tarafları da var. Söyleyeceğini ertelemiyor pat diye söyleyiveriyor İbo. Kime ne sitem edecekse her fırsatta her ortamda dile getiriyor bunu. İçine atsa, saklasa, intikam kuluçkasına yatsa daha mı iyi yani?

BÜYÜKLERE SAYGI

Geçenlerde yine bir araya gelip iki lafın belini kırdık. Yanımızda kadim dostları da vardı. Belli yol görmüş, hayatı her tarafıyla yaşamış adamlardı onlar da. Aralarında konuştuklarına kulak kabartınca siyasetten ekonomiye, eğlence sektöründen turizme kadar her mevzuu gayet detaylı irdelediklerini görüp şaşırdım.
Hamaklara, şezlonglara uzanıp incir çekirdeğini doldurmayacak sohbetler etmiyor, aksine oldukça iri kıyım konuları ince detaylarına kadar tartışıp görüş bildiriyorlardı birbirlerine.
Bir ara sanat dünyasındaki ilişkilerden laf açıldı. O zaman şöyle dedi Tatlıses: "Savaş Abi sen de beni uzun süredir tanır bilirsin bu diğer arkadaşlarım da. Hepinize soruyorum. Bir gün olsun mesela Nuri Sesigüzel için, Ahmet Sezgin, Yıldıray Çınar, Orhan Gencebay, Arif Sağ, Müslüm Gürses için ağzımdan kem söz çıktığını duydunuz mu? Büyükler hata da yapsa küçükler susacak. Saygıda sevgide kusur etmeyecek.

SEZEN KOKMAZ EKŞİMEZ

Gerçekten de doğruydu söylediği. Sordum:
- Bizim âlemden de çok sevip saydıkların vardır ille ki?
- Sezen'in dostluğunu, duruşunu severim en çok.
- Neden Sezen?
- Benim gibidir. Ekşimesi kokması yoktur Sezen'in...
- Dostunu değil kalite yoğurdu tarif ettin sanki ağam.
- Senelerdir onun da benim de etrafımda laf atanlar, uluyanlar, hırlayanlar vardır. Gık demez, muhatap almaz, cevap vermez, küçülmez. Kimsenin de aleyhine laf etmez. Sadece bazı köşe yazarlarına o da hakarete varan yazılar olunca cevap verir, mahkeme bile açar...
- Allah Allah! Sen de mi öylesin yani?
- Ya neyim?.. 3 günlük bebeler benim üzerimden isim yapmak için laga luga konuşuyor. Ben sustukça azıtıyorlar. Yahu Urfa'dan bile kamyon kamyon adam yola çıkıyor onlara haddini bildirmek için, haber alıp yolda durduruyorum. Bir de o adamlara çaktırmadan koruma gönderiyorum çevrelerine.
- Niye?
- Tesadüfen başlarına bir şey gelir, benden bilinir diye çekiniyorum.
- Başka kimler var böyle hayranlığını kazanan?
- Ajda'ya bak da saygı duyma hadi. Bu kadar mı kontrollü yaşantı olur? Kadın sanki yeniden doğdu. Daha stüdyodayken son kasetinin kayıtlarını dinledik.
Yanımda müzisyen Tarzan Mustafa vardı. "Yahu bu nasıl ses Tarzan, hiç mi detone olmaz bu kadın" diye sordum. Bir de nasıl oyun yapıyor gırtlağıyla uf! 'Keriz' deriz biz, öyle ince, zor nameler.
Su gibi akıyor sesi. Nükhet de öyledir, Müslüm Baba da öyledir bak. Seslerini enstrüman gibi kullanır bu arkadaşlar.
- On yıllardır kalenin burcunda bayrak gibi hep 6-7 isimsiniz. Bunca yetenek, ses geliyor, bir süre sonra gidiyor.
Siz hep en önde. Sektör açısından iyi mi bu?
- İyi değil elbette. Ama gelenlerde istikrar yok. Patlama yapayım, malı götüreyim, parayı vurayım diye uğraşırsan saman alevi gibi gidersin. Bir de ille kendi güftemi-bestemi okurum tuzağına düşüyorlar...
- O da ne demek?
- Tarkan mesela dışarıdan şarkı alırken ne iyiydi. Şimdi ben yazacağım, ben besteleyeceğim diyerek geriye düşmeye başladı. Ben iyi bir şarkı yakaladığım zaman gıkım çıkmadan 100 bin doları basar alırım arkadaş.
- İyi para valla...
- İyi para ama dönüşünü düşün. Ben o şarkıya 100 basmışım, patlarsa konserim 3 misli, ekstram, ücretim 2 misli, televizyon şovum ona göre. 2 milyon olarak geri alacaksam niye besteye para harcamayayım ki?