Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 2 Nisan 2015

Bu işlerden size ekmek çıkmaz!..

Silahlı iki teröristin, bir yolunu bularak girdikleri Çağlayan Adliyesi'nde Berkin Elvan davasına bakan ve belirtildiğine göre oldukça da mesafe kaydetmiş Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı rehin almaları ile başlayan gelişmeler, 'akıl tutulması'nın insanları nerelere sürükleyebildiğini bir kez daha gösterdi.
Adliyede kafasına silah dayanmış bir savcı üzerinden ve çoğunun herhangi bir karşılığı da olmayan taleplerde bulunan teröristler, ne olduğunu tam olarak bilmeseler de, herhangi bir netice alabileceklerini mi zannediyorlardı acaba?
Bu tür bir eylemin başka türlü de sonuçlanabileceği iddiasının peşinde koşarak, hala emniyete ve aslında iktidara çakma derdinde olanlar, bırakın Türkiye Cumhuriyeti'ni, herhangi bir muz cumhuriyetinde bile böylesi bir girişimin herhangi bir sonuç doğurmayacağını bilmiyorlar mı?
Savcıyı şehit eden ve kendileri de öldürülen teröristleri böylesi bir eyleme razı eden, silah temin eden ve hatta adliyeye sokabilmeleri için yardımda bulunan, olay sırasında da çeşitli şekillerde destek olmaya çalışanlar...
Onlar, büyük ihtimalle işin böyle neticeleneceğini biliyorlardı.
Teröristleri azmettiren ve çeşitli vaatlerle kandırarak, aslında öldürmeye ve ölmeye gönderenler, yapılanın bu ülke insanının tek bir ferdi tarafından bile tasvip edilmeyeceğinin farkındaydılar şüphesiz. Güya halk adına hareket ettiklerini zannederek, bu ülkede yaşayan insanların tamamının karşı çıktığı bir işe soyunan 'kendi mahallelerinin gençlerini' uyarmaları gerekenler, onlar neredeydiler?
Tıpkı Gezi'de ve sonra Kobani eylemlerinde olduğu gibi, buradan kendilerine bir ekmek çıkacağı zannıyla nefeslerini tutmuş, neticeyi mi bekliyorlardı yoksa?
Oysa artık sırtına vurup ağzından lokması alınabilecek bir ülkede değil, 2015 Türkiye'sinde yaşıyoruz. Yani bu tür terörist girişimlerden kimseye herhangi bir ekmek çıkmaz!..
Bu terörist eyleme sebep olarak gösterilen dosya konusunda ciddi gelişmeler sağladığı bilinen bir savcıyı rehin aldırarak, belli ki Türkiye'ye mesaj verme derdindeki bazı mihraklar adına güç gösterisinde bulunanların, insan hayatına değer vermemeleri şaşırtıcı değil. Ama siyasi parti, sivil toplum kuruluşu mensubu ya da yöneticisi olan; yazan, çizen ve konuşan bazı kişilerin, böylesi bir harekete destek olur mahiyetteki tutumlarına ne diyeceğiz?
Çağlayan Adliyesi'ndeki alçakça saldırıda şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz'a rahmet; ailesi, yakınları ve yargı camiası yanında, çalışkan ve dürüst bir evladını kaybeden milletimize sabırlar diliyorum.
Bu menfur olayın, milletimizle aralarındaki kan uyuşmazlığının farkına varmadıkları için aklı başında tek bir kişinin bile tasvip etmeyeceği terörist girişimlerle herhangi bir mesafe alabileceklerine inananlar açısından bir ders olması da, dileklerimizden.

Marmaray'a binmeyecekseniz binmeyin, ama...

Kendilerine has sebeplerle projelendirilmesine ve yapılmasına karşı çıkanların 'binmeyeceğiz' dedikleri Marmaray, sürekli kullananların ve merak ederek deneyenlerin son derece memnun oldukları ve gurur duydukları bir eser.
Marmaray, aslında 2010 sonunda hizmete girebilecekken, ülkemiz için yapılan ve yapılmaya çalışılan her şeye itiraz etmeleriyle tanınan çevrelerin de katkısıyla, çeşitli sebepler ileri sürülerek geciktirilmişti.
Geciktirme usullerinden başlıcası da, güzergahtaki arkeolojik buluntulardı, malum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşananları 2011 Şubat'ında şu şekilde dile getirmişti: "Proje aslında 2010'a yetişebilirdi. Sürekli yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı ile önümüze engeller koydular. Bunlar insandan çok daha mı önemliydi. Yok kuruluydu, yok yargısıydı bunlara takılıp kaldık. 3 sene bizi engellediler." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, projenin hızlandırılması ve mutlaka 2013 Cumhuriyet Bayramı'na yetişmesini talep edince de, iş hızlandırılmış ve 29 Ekim 2013'te Marmaray'ın açılışı yapılmıştı. 'Marmaray'a binmezük' naraları ile tanınanlar, şimdi projenin yapımında görev alan Japon firmanın avukatlığına soyunmuş gözüküyorlar.
Projenin hızlandırılması için ek masraflar yaptığını öne süren Japon TAISEI firması, talep ettiği ve 120 milyon dolarını aldığı ek masrafın, kalan 200 milyon dolarını istiyormuş.
Konu ile ilgili olarak öncelikle Japon Hükümeti'ni harekete geçirmeye çalışan ve ardından Türkiye'de de Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a ve çeşitli makamlara mektuplar gönderen şirket CEO'su, bunları bir kısım medyaya da servis etmiş.
Konuyu iktidara çatabilme açısından uygun gören bu bir kısım medya da, hikayeyi çeşitli başlıklar ve suçlayıcı ifadelerle gündeme getirmekte beis görmedi. Paralel medya açısından da bulunmaz bir nimetti bu ve tabii ki hemen meseleye sahip çıktılar.
Mesele şu ki, ödeme yapması gereken makamlar, bazı gecikmeler olsa bile, bunun söz konusu şirketin harcamalarını ispatlama yönündeki eksikliklerinden kaynaklandığını ve gereken işlemler yapıldıkça ödemenin de yapıldığını belirtiyorlar.
Medyamızın aslan kalemşörleri ise, delil ispat gerekmeden ödemenin yapılması gerektiğini düşünüyorlar muhtemelen...
Böylelikle belki yarın, nasıl olup ta gereken belgeler verilmeden böyle bir ödeme yapıldığını sorabilme fırsatını bulabileceklerini zannediyorlardır, kim bilir...
Gerçi bu tavrın akla getirdiği başka bir ihtimal daha var. Ama onu belirtmeye gerek yok...
Birileri Marmaray'a binmeyeceklerse binmesinler, ama ortalığı karıştırmaya çalışmaktan da vazgeçsinler artık...