Erol Simavi darbeye destek verdi

Hayri Alpar ziyaret ettiği Necati Zincirkıran'ın sert tepkisiyle karşılaştı. O ise sakin bir ses tonuyla şok sözleri söyledi: Erol (Simavi) Bey de bu işin içinde...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 07 Aralık 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:27
Erol Simavi darbeye destek verdi

İÇİNDEKİLER

Öğleye doğru gelen telefon aslında beklenen ve korkulan bir gelişmenin habercisiydi.
Hürriyet'in Ankara bürosundan arayan ses heyecan içinde konuşuyordu; "Durum gittikçe karışıyor... Galiba o gün geldi... Cunta harekete geçiyor!" Hattın İstanbul ucundaki Necati Zincirkıran, alarm zillerinin çaldığını hemen kavramıştı. Hızlı hareket etmesi ve tarihi bir karar vermesi gerekiyordu. "İsmet Paşa ne yapıyor?" diye sordu. "Çankaya'da toplantıda" diye yanıt verdi Ankara'dan Cüneyt Arcayürek...
Bir an düşündü, sonra "Şimdi beni iyi dinle..." dedi Zincirkıran... Necati Zincirkıran, 22 Şubat 1962 yılında Hürriyet'in çiçeği burnunda yayın yönetmeniydi. Uzun yıllar Ankara bürosunda çalışmış, bu görev için yetiştirilmişti. Kendi yerine geçen Ankara Büro şefi Cüneyt Arcayürek ile yaptığı bu konuşma, basın tarihinde bir gazetenin alabileceği risklerin yanı sıra bir ülkenin kaderi ile oynayabileceğinin de ilk kanıtıydı.

ANKARA'DA SICAK GÜNLER
1960 Askeri darbesinin üzerinden iki yıl geçmesine, İsmet İnönü'nün yeniden Başbakan seçilmesine rağmen ordu içindeki çalkantılar durulmamıştı.
Alpaslan Türkeş ve 14'ler diye adlandırılan gurubu, Milli Birlik Komitesi Cuntası, ayrıca Albay Talat Aydemir'in başını çektiği diğer bir cunta, orduyu ve ülkeyi ele geçirmek için planlar yapıyorlardı. İnönü hükümeti de onları memnun etmemişti, kendilerine sorarsanız her şey eski tas, eski hamamdı. Ankara işte böyle sıcak günler yaşıyordu. Siyasi çevreler, her an bu cuntalardan birinin başını kaldırıp, demokrasiyi tekrar kesintiye uğratacağından korkuyordu... İşte o an gelmişti. Başkent'in nabzını elinde tutan gazeteci Cüneyt Arcayürek'e göre aynı gece Talat Aydemir ve ona bağlı birlikler harekete geçecekti! Necati Zincirkıran ne yapacağına karar vermişti ama tedirgindi. Gazeteyi tek başına yönetiyordu. Patronları Haldun ve Erol Simavi kardeşler yurt dışındaydılar ve tek bir telefon numarası bile bırakmamışlardı. Onlara ulaşamıyordu. Alacağı karar hem gazetenin hem kendisinin sonu olabilirdi. Darbe'ye karşı çıkacaktı. Hürriyet gibi güçlü bir yayın organının tek manşeti bile kimbilir belki işe yarayabilirdi. Bu nedenle, Ankara'daki Cüneyt Arcayürek'e talimatlarını verdi, ne yapması gerektiğini anlattı. Bir yandan da düşünüyordu... Ya Cüneyt'in aldığı haber doğru çıkmazsa? Önlerinde sadece yarım gün vardı.

Aydemir ve ekibi Ankara'yı ele geçirirlerse, İstanbul ile bütün haberleşmeleri kesebilirlerdi. Önce manşete karar verdiler. Gazete; 'Demokrasi tehlikede, Ankara'da isyan' başlığı ile çıkacaktı. Eğer darbe başarılı olursa, kendi idam fermanlarını imzalamış olacaktı. Diğer yandan böyle bir tutumun, ordu içindeki isyanı bastırabileceğini düşünüyordu. Artık iki tarafı da keskin bir kılıç üzerinde yürünecek saatler başlamıştı...

Necati Zincirkıran 'Olaylar, Anılar ve Gerçekler kitabında o gün Arcayürek ile yaptığı konuşmayı şöyle aktarıyor; "Cüneyt'e verdiğim talimat şu oldu 'Bütün ayrıntıları aktaracaksın. Teleks ve telefonlarımız açık kalsın. Şayet Ankara-İstanbul hatlarımız kesilirse diğer büroları denemeye çalış. Bu hareket demokrasiye ve Türk milletine karşı yapılmış bir darbedir. Biz özgürlükçü demokrasiye inanan kişiler olarak buna karşı tavır koyacağız.

Aramızdaki irtibat tamamen yok olursa Ankara'da hazırlayacağınız gazeteye 'Demokrasi tehlikede, Ankara'da isyan' diye manşet atacaksınız. Seçilmiş İnönü hükümetine destek vereceğiz. Kamuoyunu onlara karşı tahrik edip cesaretlerini kıracağız." Endişe ettikleri her iki konu da birkaç saat içinde gerçekleşti.
Talat Aydemir'e bağlı birlikler ve Harp Okulu talebeleri harekete geçmişler ve radyoevini ele geçirmişlerdi!
O günlerde kamuoyu ile iletişime geçilebilecek tek kaynak orasıydı çünkü. Sokaklarda ufak tefek çatışmalar olmuş, isyancılar Ankara'yı el koymuşlar, doğal olarak Başkent ile İstanbul arasındaki telefon ve teleks bağlantılarını kesmişlerdi.
Bugün bu satırları okuyanlara çok garip gelecek ama 1962 yılında telefon ve teleks bağlantılarının kesildiği anda İstanbul ile Ankara'nın haberleşmesinin imkanı yoktu. Bu nedenle Necati Zincirkıran eli kolu bağlı bir biçimde ne olup bittiğinden habersiz kalakalmıştı.
Saatler geçiyor, gazeteyi baskıya veremiyorlardı. Bu arada Albay Talat Aydemir, Harp okulunu kendine üs seçmiş, hükümranlığını ilan etmişti. Kendisine o kadar güveniyordu ki, Çankaya'da toplantıda olan İsmet İnönü ve arkadaşlarını tutuklamaya bile gerek görmemişti. Ama en büyük hatası bu olacaktı... İşte o anlarda Hürriyetİstanbul bürosundaki telefonlardan biri çaldı. Beklenen haber gelmişti.
Ankara-İstanbul hattının kesildiğini gören Cüneyt Arcayürek Bursa bürosunu aramış, haberini oradan geçmişti. Acemi darbecilerin ikinci hatası da sadece başkent ile İstanbul'un iletişimini kesmek olmuştu.
Birkaç saat sonra gazete Ankara ve İstanbul'da baskıya girmişti bile. Ve aynı manşetle dağıtıldı... 'Demokrasiye Darbe, Ankara'da isyan!' Aynı dakikalarda İsmet Paşa, yılların verdiği tecrübe ile soluğu Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel'in yanında almış, onu kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Hava Kuvvetlerinin jetleri artık Harp Okulunun üzerinde uçuyor, Aydemir ve isyancılarını bombalamak üzere emir bekliyordu. Bu arada Hürriyet Gazetesinin darbeye karşı halkı uyaran sayfaları da darbeci subayların, öğrencilerin elinde dolaşmaya başlamış, moralleri hepten yok etmişti.

ZİNCİRKIRAN'A ZİYARET
İşte tam o dakikalarda Necati Zincirkıran, kanını donduran bir gerçeği öğrenecekti. Saat 21.30 sıralarında Dünya gazetesi müdürlerinden ve eski gazetecilerden Hayri Alpar onu ziyarete gelmiş, "Yanlış yapıyorsun Necati" demişti... Necati gençliğinin verdiği öfkeyle, yaşlı gazeteciye patlayıvermişti "Sen darbeden yana mısın? Hem ne karışıyorsun benim işime..."
Bir an dalgın gözlerle bakmıştı Hayri Alpan ona, sonra tek bir cümle söyleyip çekip gitmişti: "Erol Bey de bu işin içinde..."
"Erol Bey de bu işin içinde..." Bu tek cümle Necati Zincirkıran'ın kulaklarında yankılanıp duruyordu şimdi... Demek Erol Simavi de darbecileri destekleyenler arasındaydı!
Bu nedenle yurt dışındaydı ve kendisine ulaşılamıyordu.
Bu sırrı aslında Hürriyet'in yönetim kurulunda yer alan Memduh Yaşa da biliyordu.

Tabii o günün şartlarına bakarsanız bu o kadar da şaşırtıcı bir durum değildi.
Çünkü Talat Aydemir cuntasını bilim adamlarından, ünlü yazarlara, profesörlere kadar destekleyen bir grubun olduğu sonradan ortaya çıkacaktı. Örneğin Falif Rıfkı Atay, bir yazısında "Talat Aydemir'in gözlerinde Mustafa Kemal'in pırıltılarını gördüm" diye yazmıştı. Ama bu yeni gelişme genç Necati için darbeden öte bir darbe olmuştu. Birlikte çalıştığı uzun yıllar boyunca da bu konu hakkında patronu ile hiç konuşmayacaktı.

3 KİŞİ GELDİLER
"Şimdiye kadar kan dökülmemesine meydan verilmemiş olması da göz önünde tutularak, eğer teslim olurlarsa harekete katılanlar hakkında hiçbir cezai takibat yapılmayacağına Hükümet Başkanı olarak söz veriyorum..."
İsmet İnönü'nün bu açıklaması zaten diken üstünde olan isyancıların bayrağı indirmesine neden olmuştu. Artık teslim olmaktan başka çareleri yoktu ve öyle de yaptılar. Paşa da sözünü tuttu, hepsi affedildi. Aradan bir süre geçmişti. Emekliye ayrılan Talat Aydemir ve 22 Şubat darbecileri, basın ile iyi ilişkiler kurmaya karar vermişler, bu arada Hürriyet gazetesindeki odasında Necati Zincirkıran'ı da ziyaret etmişlerdi.

İşte Zincirkıran'ın anılarından o gün; "Üç kişi geldiler. Birlikte kahve içip konuştuk. Konu dönüp dolaşıp 22 Şubat olaylarına geldiğinde, Emekli Albay Talat Aydemir; 'Siz gazete olarak 22 Şubat'a tavır koydunuz' dedi. "O gece Demokrasi Tehlikede Ankara'da İsyan" diye başlık attığınız gazete bizi sarstı, hatta eylemimize engel oldu. Tabii bunun tek nedeni siz değildiniz. Ama büyük bir gazetenin böylesine karşı çıkması hepimizi düşündürdü!" Aslında pek düşündürdüğü söylenemezdi... Çünkü 1 yıl sonra, 21 Mayıs 1963 günü ordu içinde yeni bir hareket başlatmaya çalışacak ama bu kez İsmet İnönü başparmağını aşağıya döndürerek 'Asın' emrini verecekti. Bu serüvenci albayın yaşam serüveni böylece dar ağacında son bulacaktı. Medyanın kilometre taşlarının öyküsüne gelince... Hürriyet'e tekrar döneceğiz ama yarın küçük bir zaman sıçraması yapıp Babıali'yi bir dönem yerinden oynatan bir gazetenin peşinden takılacağız. Güneş'in parlamasıyla sönmesi bir olan imparatorluğuna...