Darağacı mağduru!

Adalı ve Pehlivanoğlu'nun idam kararına itiraz eden Albay Hakim Hamdi Sevinç o günleri anlattı: İnfazların yapılmaması için çok uğraştım. Bu yüzden Kenan Evren beni sorgulattı...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 18 Ekim 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:10
Darağacı mağduru!

İÇİNDEKİLER

Başında Kenan Evren'in bulunduğu Milli Güvenlik Konseyi'nin uygulamalarını yürüttüğü 12 Eylül darbesinin üzerinden 26 gün geçmişti.
1971'de Deniz, Yusuf ve Hüseyin için kurulan idam sehpası bu kez Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu için hazırlanacaktı. İkisinin de idamı için bugün söylenenler idam kararının büyük bir hukuksal hata olduğunu gösteriyor. Adalı'yı idama götüren süreci davanın karar alma aşamasında bizatihi bulunan emekli Albay Hakim Hamdi Sevinç'le konuştuk…

Sizi, Necdet Adalı'nın ve Erdal Eren'in idamları sürecinden tanıyoruz. 6-7 Eylül olaylarını bizzat yaşadım, olaylara karışanları yargıladım.
İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi'nde bulundum. 27 Mayıs 1960 ihtilalinde Adli Müşavir olarak sanıkların Davutpaşa Kışlası'nda toplanıp, buradan Yassı Ada'ya sevk ve ilk sorgularında bulundum. Adalı'nın yargılamasını izleyip, sıkıyönetim ile bağlantısını koordine ettim. Sadece infazlarda bulunmadım. Çünkü idama öğrenciliğimden beri karşıydım.

12 Eylül dönemi yargılamaları sırasında görev aldınız… Aralık 1979 yılında Konya 2. Ordu Mahkemesi'nden Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi'ne atandım. Siyasi davaları kucağımızda bulduk. Mahkemede ben kıdemli hakim Albay, ayrıca bir yüzbaşı, iki üsteğmen hakim vardı.

Nasıl bir dönemde görev aldınız? Her gün 10-15 kişi öldürülüyordu.
Her gün bize belki inanamayacaksınız ama 150-500 kişi tutuklama işlemi ile, hem de 15 günlük yönetim süresinin 14. günü getiriliyordu.

Neden yükleniyorlardı size? Bu bize belirttiğim şekildeki iş yüklemenin nedeni, bizi esas önemli davalara yönelmemizi önlemekti.
Toplum, özellikle genç kesim ikiye bölünmüştü... Polis, memurları da ayrışma yolundaydı. Asker (ben 1949'dan beri askerim) genelde Adalet Partisi görüşü çerçevesinde yoğunlaşır. Benim gibi çok okuyan, fazla iş yapan, çalışan bir yüzde 15'lik bir kesimde sosyal demokrat görüşleri benimsiyordu.

Ordunun-askerin siyasi görüşü ya da yan tutarlılığı olabilir mi? Bizim de siyasi görüşümüzün olması gerekliydi. Çünkü bizler de oy veriyorduk. Odamdaki kütüphanemde mevcut komünizm, sosyalizmle ilgili her tür kitabı gören subaylar, yanıma gelmeye korkuyorlardı.

Peki; Necdet Adalı ve Kemal Ergin dosyalarını nasıl değerlendirdiniz? Necdet Adalı ve kaçak olan arkadaşı Kemal Ergin dosyası bize geldiğinde, mahkeme heyetinde ben, bir de topcu albay hakim vardı. Hatırımda kaldığı kadarıyla: Örgüt: Kurtuluş, Eylem:
Kahve tarama, Sonuç: 4 ölüm…
2 avukatı vardı. Biri Mehdi Bektaş diğeri Ali Ulvi Ortanca…

Necdet Adalı ilk mahkemeye çıkarıldığında ne döşündünüz? 22 yaşında bir genç… Hollywood artisti gibi pırıl pırıl bir insandı. Benim kızım o dönemde lise birinci sınıfta okuyordu. Necdet'le aynı örgütte idiler bildiğim kadarıyla. Bazı eylemlere karıştı. Küçükken geçirdiği çocuk felci nedeniyle bir bacağında protez taşıyordu. Ona daha hafif görev veriliyordu. Necdet'in kararlarından sonra benimle 1 ay konuşmadı.

İdam kararı nasıl verildi peki? Necdet hakkındaki hüküm 12 Eylül'den önce verilmişti. Askeri Yargıtay onayladı. Dosya TBMM'ye gidecekti. Oradan bir solcu veya sağcının idamı çıkar mıydı? O tarihte TBMM'de bekleyen 46 idam dosyası vardı. Necdet Adalı'nın kararının infazına "Konsey" onay verdi. Dosya konseye gitmeden askeri savcılıkta onaylanmış. Ben 1. Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin hükme katılan hakimi olarak Sıkıyönetim Komutanlığı'na (Komutan Zalim Mit'ci Korgeneral Recep Ergün) yazı yazarak; "Anayasa rafa kaldırıldığına göre; infaz onayları TBMM veya kurucu meclis oluşturulmasına kadar ertelenmiştir" dedim. Ama "Hamdi Sevinç bizi yargılıyor!" diyen Kenan Evren sıkıyönetim vasıtasıyla beni sorgulattı.

Çabalarınız sonuç verdi mi peki? Ertesi gün 6-7 maddelik geçici anayasa yapıp yürürlüğe koydular.
Bunun üzerine ben, bu geçici anayasada, idam onay yetkisinin 'Konsey'e verildiğini görünce, yine Komutanlığa yazı yazıp, idam gibi ilerde telafi edilmeyecek bir cezanın onayını 5 kişilik konsey yerine kurulacağı açıklanan kurucu Meclis'in incelemesini tavsiye ettim. Ama sabah gazetede Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu ile ilgili infaz kararını gördüm. Çırpınmamızın ve avukatı Mehdi Bektaş'ın yazılı başvurusunun kaale alınmadığı anlaşıldı. Kararı veren kuruldan benim, infazda bulunmam için emir geldi.

Siz ne yaptınız o zaman? Komutanlığa yine yazı yazarak yukarda belirttiğim başvurulara henüz yanıt gelmediğini cevaba kadar infazın ertelenmesini istedim. Yaptığım işin beni çok aştığını başıma belalar getireceğini algılıyordum. İnfazın mutlaka yapılacağını emretti komutanlık. Subay üye albay infazda bulundu. Ancak beni komutanlığa şikayet etti. 4. Kolordu Askeri savcılığı hakkımda itaatsizlikten dava açtı. Bu arada MSPli'lerin tutuklanmaları istemini de reddettim. 12 Eylül'ün haklı gerekçesi gösterilmek istenen Konya Mitingi organizatörlerini, başta Necmettin Erbakan olmak 42 kişiyi üzere serbest bırakınca yer yerinden oynadı.

Olaylar farklı bir boyuta bürünmüş… Askeri savcı itiraz etti. Cezaevinden o gece çıkıp evlerine giden kurbanlar kesen MSPli'ler bir üstteğmen tarafından yeniden tutuklandı.

Siz davaların sonuna kadar bulundunuz mu? 09 Kasım 1990'da resmen emekli edildim. Emeklilikten sonra hakkımdaki dava devam etti. Daha sonra 'Konsey' bir yasa çıkarıp benim sıkıyönetim mahkemelerinde avukatlık yapmamı 3 yıl yasakladı.

Geriye baktığınızda neler geçiyor içinizden? Bazı olay ve sonuçları gerçekleşince, insan bunu kabul zorunda kalıyor. O olayın nasıl başlayıp nasıl geliştiğini olayda yargı aşaması gelinceye kadar nelerin etkin olduğunu, kimlerin sorumluluğunu yerine getirmediğini tüm ayrıntıların incelemek, değerlendirmeyi ona göre yapmak ve en son durumunu bu ölçüte göre göz önüne getirmek lazım diyorum.

Neden bu kadar acele ettiler peki Necdet'in idamında? Necdet idam edilmeseydi en çok ömür boyu hapis alacak ama 1995'lerde falan çıkacaktı hapisten… Özür dilerim. İnsan olarak hepimiz istenmeyen acı olaylar sonuçlarını yüreğimizde hisseder ve fakat hayat yine de devam eder keşkelerle. Bu açıklamayı ilk kez yaptım.
Amaç; sıkıyönetim yargısı ile çözüm olmaz, ey asker gel yönetime çöz bu işi...
Mehdi Bektaş, 12 Eylül'den sonra ilk idam edilen Necdet Adalı'nın avukatı. Bektaş, o günleri şöyle anlattı:

İdam kararı hangi gerekçe ile verildi? Bence hiçbir gerekçeleri yok. Emniyet sorgulamasını esas aldılar.

İnfazı durdurulamaz mıydı? Yasalara göre infaz ancak TBMM'nin kararıyla gerçekleşebilirdi. 12
Eylül'den bir ay geçmeden, Milli Güvenlik Konseyi biraz da topluma "gereğini yaparız" mesajını iletmek için infaza karar verdi.

Adalı'nın idam edildiği anda oradaydınız… Birkaç arkadaş savcıya dilekçe verdik, infazda hazır olacağımızı bildirdik. Gece birden sonra bizi alıp, kapalı cezaevine götürdüler. Müdürün odasına çıkarıp aramaya tabi tuttular.

Bu beklediğiniz bir karar mıydı? Beklemiyorduk. Necdet ve Mustafa Pehlivanoğlu daha önce dosyaları tamamlanmış olduğundan konsey için infaza uygun kişilerdi. Bir sağdan bir soldan infazla topluma mesaj verdiler! Ülke kurtuldu mu? Törenle idam. Bir devlet düşünün törenle adam asıyor…

ERDAL EREN DAVASI
Hamdi Sevinç, 17 yaşında asılan Erdal Eren'le ilgili olarak da şunları söyledi: Erdal Eren'in tutuklama sorgusunu ben yaptım. O tarihe kadar, anarşik olaylarda ilk kez bir asker ölmüştü.
Konsey ayağa fırladı. İnce, uzun, dal, gibi, çocuk yüzlü bir kişiydi. Muhafızı dışarı çıkarttım. Kendi odamda, koltuğa oturttum. Ben askerin ilgisini biliyordum.
Bu nedenle çocuğun kurtulması için "Olaya arkadaşlarının zoru ile katılmış, pişman" şeklinde bir rapor hazırladım. Yaşı 18 yaş, 2-3 ay almıştı.
Nüfus idaresinin yazısı böyleydi. Ancak avukatı Nihat Bey örgüt avukatlığı yaptı.
Gerek cezaevinden yazdığı savunmasındaki beyanlar gerek mahkemedeki sözleri ve avukatın yazılı savunması davaya bakan kurula ters geldi ve cezadan indirim yapılmadı.

CEZAYA ŞERH KOYAN ÜYE...

Necdet Adalı ve Kemal Ergin'in idamları istendiğinde yargılamayı yapan mahkemenin bir üyesi idam kararının yanlışlığına vurgu yapmış ve gerekçeli kararın hatasına ilişkin bir dilekçeyle 'Konsey'e başvuruda bulunmuştu.
Hakim üye Hv. Hak. Kd. Bnb. Üstün Gürsan'ın 2.10.1979 tarihli başvurusu ana hatlarıyla şöyleydi; "Sanıklar hakkında işledikleri kabul olunan suçla ilgili ceza uygulaması sırasında TCY'nin 59. Maddesi'nin uygulanmaması yönünde oluşan çoğunluk kararına çeşitli nedenlerle muhalif kaldım.
Sosyal ve ekonomik geleceğini bir kenara iterek bu tür yasadışı eylemlerin içinde olmalarının bütün kusur ve sorumluluğunu bu kişilere yüklemek haklılık kurallarına uygun düşmeyecektir.
Gerçek sorumlular bellidir. Gençliğimiz yanlış uygulamalar sonucunda iki kesime ayrılmıştır. Bu nedenler yüzünden sanıklar hakkında verilmiş olan idam kararının uygulanması konusundaki çoğunluk görüşüne ayrı düştüm."