Mazeret değil imkân üretmeliyiz

İnsan, evrendeki tüm yaratılmışların çoğunluğuna üstün kılınmış bir varlıktır. O, Hak'la batılı adâletle zulmü, güzelle çirkini ayırıcı özellikte yaratılmış, bütün olumlulara ve olumsuzlara eğilimli ve kabiliyetli kılınmıştır.

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 15 Ekim 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:11
Mazeret değil imkân üretmeliyiz

İÇİNDEKİLER

Allah'a ve ölümle başlayacak âhiret hayatına imanlı da olsa insan, yaratılışındaki bu eğilimleri sebebiyle her zaman suçlar işleyebilir, günahkâr olabilir.
Ne var ki mü'min insanlar hatalar yapar, suçlar işler ve günahlara dalarken ızdırab duyarlar. Allah'a karşı kulluklarını hatırlarlar, tövbeye yapışırlar, bağışlanmalarını dilerler. Böylece günahlarını da sevaplara dönüştürürler. Âl-i İmran Sûresi'nin 135-136. âyetlerinde mü'min insanların rûh dünyasındaki değinilen olumlu ürperişler ve değişimler şöyle açıklanmaktadır:
"(Allah'ın sevgisine erecek mü'minler o kişilerdir ki) onlar utanç verici bir iş yaptıkları ve (işledikleri değişik günahlarla nefislerine) zulmettikleri zaman Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten Allah'dan başka günahları kim bağışlayabilir? Onlar yaptıkları günahlarında bilerek ısrar edip durmazlar. Onların ödülleri Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada sürekli olarak kalacaklardır. Güzel ameller yapanların ücreti ne güzeldir."

HATA EDİLEBİLİR, AMA MAZERETLERE SIĞINILAMAZ
İnsanlar için asıl büyük felaket, suçlarını günahlarını basite indirgemeleri, tevbe edip durumlarını düzeltecekleri yerde mazeret üretmeleridir. Mazeret üretme giderek yaygınlaşmakta olan bir hastalığımız olmuştur. Örnekler üzerinde derinleştiğimizde, hepimizin bu hastalığın mikroplarını taşıdığımız görülecektir. Şimdi sizlere üretilen mazeretlerden bazılarını ve geçersizliklerini açıklamaya çalışacağız.

1) Başvurulan bir mazeretimiz şöyle: "Önemli olan kalp temizliğidir. Sen oraya bak." Bu tespit doğrudur. Ama hatalara mazeret kılınması yanlıştır. Temiz kalplilik daha bir ciddi kulluğu gerektirirken, onu İslâmî emir ve yasaklara karşı duyarsızlığın mazereti haline dönüştürmek, rûhî bir hastalıktır. Zaten bu nedenledir ki Kur'ân "Nefislerinizi temize çıkarmayın." emrini vermiştir.

2) Bir mazeretemiz de şöyle: "Çalışmak da bir ibadettir. İnsan çalışarak, yararlı olarak da ibadet edebilir." Bu tür bir hüküm doğrudur. Ama mazeret kılınması batıldır. Kişinin nefsinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışması, zekât verici güce ulaşmak için gayret göstermesi, hiç şüphesiz ibadettir. Ancak çalışmayı, örneğin iradeli kulluğun özünü oluşturan namaz kılmamaya mazeret görmek veya göstermek, büyük bir hatadır.

3) Yaygın bir mazeretimiz de şöyledir: "Büyümezsen küçülürsün. Ulaştığın hayat standartlarını düşüremezsin. Ne yapman gerekiyorsa yapacaksın." İnsanın kendi alanında büyümek istemesi, Allah'ın helâl kıldığı nimetlerden olabildiğince yararlanması meşru hedeflerdir. Ancak büyümek, hayat düzenini korumak veya geliştirmek amacı mesela faizi, karaborsacılığı, adâletsizliği, borçları ertelemeyi ve sözleşmeleri ihlal etmeyi meşrulaştırmaz.

4) "Kardeşim doğru olan kim? Toplumu sen mi düzelteceksin? Hangi mücadele sonuç getirdi?" Sık sık dile getirilen bu tür mazeret de meşru değildir. Biz Dinimizin emri gereği zâlime karşı tavır koymak, Hakk'a çağırmak, çirkinliklerden sakındırmak, hayırlar üzerinde yardımlaşmak ve yarışmakla yükümlüyüz. Vazifemiz netice almak değil, görevimizi yapmaktır. Kaldı ki neticelere mazeretlere sığınarak değil, ancak sebeplere yapışarak ulaşılabilir.

İMKÂN ÜRETMELİYİZ
Hatalar yapabilir, günahlar işleyebiliriz. Ancak tevbe eder, bağışlanır, günahlarımızı sevaplara dönüştürebiliriz... Ama mazeretler üretmeye devam edersek, inandığımız gibi yaşayacağımız yerde, yaşadığımız gibi inanmaya başlarız ki bu durum felaketimizi örgüler. Biz mazeret değil imkân üretmeliyiz. Tam burada sözü Kur'ân'a bırakalım:
"Ey iman edenler! Emirleri ve yasaklarına uyarak Allah'a karşı kulluk içinde olun. Onun rızasına erdirecek vesileler arayın. Onun yolunda gayret sarfedin ki mutluluğa erişesiniz."

SORULARINIZ VE CEVAPLARI
* HAMİLE EŞLE İLİŞKİDE DİNÎ BİR SAKINCA VARMIDIR?
Cevap: Aşağıda yapılacak açıklamalar ışğında hamile eşle ilişkide bulunmada bir sakınca yoktur. Hamileliğin devamı süresince ilişkide bulunmak helâldir. Çünkü doğum öncesinde ilişkiyi yasaklayan açıkbir ilâhi buyruk yoktur. Eşler, aralarında zararsız bir ilişki metodu geliştirebileceklerinden, olmaması da tabîidir. Ancak hamile eşin özel durumu sebebiyle, belirli sürelerde ve özellikle doğum öncesi dönemlerde, tıb bilginlerinin yasaklayacağı ilişkiyi, dinî bir yasak şeklin de değerlendirebiliriz.
Değerlendirmeliyiz de. Zira Allah'ınKur'ânî emirleri ve peygamberimizin bildirileri ile kesinlik kazanmamış hususlarda tecrübeye, daha genel bir ifadeyle bilimsel verilere uymak, İslâmî bir kuraldır. Aşağıda sunacağımız hadis, bu kuralı belgelemektedir.
Sa'd b. Vakkas (r.a.) anlatımına göre, sorununu dile getirmek üzere Peygamberimize (sav) bir adam geldi ve şöyle dedi:"Ey Allah'ın Elçisi! Ben karıma azil yapıyorum. (Üreme organının dışına boşalıyorum.) Allah'ın Resûlü/ Elçisi de sordu: Bunu niçin yapıyorsun?- Karımın hâmile kalarak emzirdiği çocuğunun zarar görmesinden korkuyorum. Aldığı bu cevap üzerine Peygamberimiz deşöyle buyurdu:- Eğer emzikli kadınla cinsel ilişki, kadının hâmile kalarak sütünün bozulmasına, sonuç olarak da emzirilen çocuğa zarar verseydi bunu yapan İranlılar ve Bizanslılara da zarar verirdi. "Vermediğine göre ilişkiye girebilirsin." (MüslimNikâh 22, Hn. 1442)
Sunulan örnek hadisde Allah'ın Resûlü'nün hamile ileilişkiyi yasaklamama kararını, İranlılar ve Bizanslıların tecrübelerine dayandırması, açıkça emrolunmadığımız ve yasaklanmadığımız alanlarda, tecrübe ve ilim verilerini esas alabileceğimizi öğretmektedir.